Prof. Dr. Özcan Köknel
Milli Eğitim Bakanlığı hazırladığı öneriye açtığı müfredat programında, yeni düzenlemeler öneriyor. Öneriler değişime, dönüşüme, gelişime katkı sağlayacak; çağdaş bilimsel gerekli, gerçekçi eğitimi, öğretimi içerecek.
Bilindiği gibi öğrenme doğumla başlar. Aile, arkadaş çevresi; okul, toplumsal kültür ortamı içinde yaşam boyu sürer. Öğrenmenin çeşitli tanımları vardır. En geniş anlamda öğrenme, yaşantılar, deneyimler, yinelemeler, başarılar, başarısızlıklar sonucunda kalıcı olan davranış sürecidir.
Müfredat programının içeriğini değerlendirmek, tartışmak eğitim uzmanlarının alanına girer. Ancak, eğitim-öğretim alacak çocukların gençlerin yaşadıkları ortak kültür ortamını; eğitim alacakların bedensel, ruhsal durumunu anlamak, bilmek gereklidir.
Toplumda, öğrenme alışkanlığı, davranışı belirli belirli koşullarda ortaya çıkar ve gelişir.
Boyun eğerek öğrenme: geleneksel, baskıcı, katı, sert, dışlayan kültür içinde gelişir. Kişi zorunlu olarak, korkarak kullanır. Ruhsal çatışma, buna bağlı ruhsal, toplumsal tepkiler ortaya çıkar.
Özdeşleşme: Çocuk, genç, toplumda ilişki kurduğu “Kahraman” olarak değerlendirdiği kişinin davranışlarını taklit eder. İletişim, ilişki
Prof. Dr. Hasan Ünal
Doktorasını İngiltere’nin Manchester Üniversitesi’nde tamamlayan Hasan Ünal 1993-2008 yılları arasında Bilkent ve 2008-2012 yılları arasında da Gazi Üniversitesi’nin Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyeliği yaptı. 2012’den bu yana Atılım Üniversitesi’nde görev yapan Ünal, Türk dış politikasının değişik sorunları, özellikle de Türk-Yunan sorunları üzerine çalışıyor ve aynı zamanda ulusal ve uluslararası medyaya sıklıkla katkıda bulunuyor.
Savunma Bakanı olduğu günden bu yana Kardak konusunu kaşımasıyla meşhur Panos Kammenos, 1 Şubat akşamı Antenna televizyonuna yaptığı açıklamalarda ‘Doğulu Kovboyluğa’ geçit vermeyeceklerini, Türk tarafının askeri olarak ‘zafiyet’ içinde bulunduğunu, F16’ların ‘yirmi yaşlarındaki çocuklar tarafından uçurulduğunu’ anlatıyordu. Aynı günün sabahı Kammenos 1996’daki kriz sırasında hayatını kaybeden Yunan askeri personeli anısına Kardak açıklarında helikopterden çelenk bırakmıştı. Bu, 2015’ten itibaren yaptığı üçüncü provokasyondu.
ALİ EM
1976 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Yurdun muhtelif yerlerinde hâkimlik görevlerini yaptıktan sonra, Adalet Bakanlığı’nda Kanunlar Genel Müdürlüğü görevinde bulundu. 2002 tarihinde Yargıtay Üyeliğine, 2007 tarihinde Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nca Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyeliğine seçildi ve daha sonra Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı görevinde bulundu. Çeşitli Yükseköğretim kurumlarında dersler verdi ve kanun hazırlama komisyonlarında görev aldı. Halen, Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde ders vermektedir.
Prof. Dr. Sami SELÇUK
(Eski Yargıtay Başkanı, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi)
1937’de Konya’da doğmuştur. 1955 yılında Konya Lisesi’ni, 1959 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirmiştir. Ankara yargıç adayı olarak mesleğe başlamış sonra sırasıyla, Sütçüler, Akşehir, Yenice ve 1972’den sonra Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur. 21 Eylül 1982 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilmiştir. Fransızca ve İtalyanca bilen Selçuk, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde doktora yapmış, 1986 yılında doçent, 2006’da profesör olmuştur. 7 Temmuz 1999 tarihinde Yargıtay Birinci Başkanlığı’na seçilmiştir. 15 Haziran 2002 tarihinde yasal yaş sınırı nedeniyle emekliye ayrılan Selçuk, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ceza Hukuku Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürütmektedir. Hukuk, dil, laiklik ve Atatürkçülük konularında yayımlanmış birçok makale ve denemeleri vardır.
İNAL AYDINOĞLU
18 Ekim 1941 Gaziantep doğumlu ekonomist ve işadamıdır. Gaziantep Ticaret Orta ve Gaziantep Ticaret Liselerinden mezun olduktan sonra, 1964’te İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nden mezun oldu. 1972’de Tülay Hanım ile evlendi. İnal Aydınoğlu’nun sevgi ve gönüllülük üzerine yayınlanmış 10 kitabı ve bine yakın makalesi var.
Bir kısım üniversitelerde ve yüksek okullarda “Topluma Hizmet Uygulamaları” isimli bir ders verilmektedir. Dersin amacı, öğrencilerde toplumsal duyarlılık, sorumluluk bilinci ve farkındalık oluşturmaktır. 1988 yılında 382 Avrupa üniversitesinin rektörleri, birlikte yaptıkları toplantıda, üniversitelerdeki araştırma, eğitim ve öğretimin yalnızca teknolojik veya mesleki bilginin üretimi ve aktarımı düzeyinde kalmaması gerektiği üzerine görüşmüşlerdir. Üniversite rektörlerinin onayı ile topluma duyarlı kuşaklar yetiştirilmesi ve bu konuda üniversitelerin görev üstlenmesi gerektiğini karar altına almışlardır.
İSMAİL ÖZCAN
Ünlü şair, yazar, öğretmen ve üniversite hocası Ahmet Hamdi Tanpınar; 55 yıl önce, 24 Ocak 1962’de, 61 yaşında hayata gözlerini yummuştu.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın mesleği edebiyat öğretmenliği ve profesörlüğüdür, ama bütün meşguliyeti de edebiyattır. Bir dönem yaptığı milletvekilliği dışında ömrü boyunca edebiyat dışında hiçbir şeyle meşgul olmamıştır. Edebiyatın teorisinde de pratiğinde de bir kompetandır. Şiirleri, hikâyeleri, denemeleri, romanları, verdiği bütün eserleri 1. sınıftır. Ayrıca dört dörtlük bir entelektüeldir. Cemil Meriç, Tanpınar’ın bu yönüne şu sözleriyle ışık tutuyor:
“Hugo’yu anlayacak insan yok dünyada. Bunu denedim, başaramadım. Aczimi itiraf ediyorum. ‘Asırların Efsanesi’ni okuyup anlayacak adam dünyada çok azdır. Dikkatle okusaydı belki Tanpınar anlardı.”
Fransızcayı birçok Fransız aydınından daha iyi bilen Cemil Meriç gibi büyük bir fikir dâhisinin Tanpınar’a bu ölçüde prim vermesi, bu kadar güvenmesi onun alanında derin liyakatinin bir sonucudur. Yahya Kemal Beyatlı, 1924 yılında Tanpınar’a Varşova’dan gönderdiği mektupta şunları yazmış:
‘Güzel saatleri arıyorum’
“Pek muhterem ve pek muazzez muhibbim, efendim, İstanbul’a ait tahassürlerimin
Prof. Dr. Faruk Şen
2015-2016 yılları, Türkiye açısından çok başarılı yıllar olmadı, birçok sorunla karşı karşıya kaldık. Coğrafi olarak sorunlu bir bölgede olmamız bu sorunları daha da arttırdı. Bu güç yılda bir ateş çemberinin içine düştük. 2017 yılında bu ateş çemberinden nasıl çıkacağız, nasıl gelişmeler olacak bunları beş ana başlıkta toplamaktayarar var.
1 Ortadoğu ve İslam ülkeleri ile ilişkiler
Türkiye için en sorunlu ülkeler önce Suriye sonra Irak olarak ortaya çıkıyor. Suriye’den 6 yıllık bir savaş sonunda 3 milyon 220 bin insan ülkemize geldi. 900 kilometrelik sınırımız olan ülke ile her açıdan sorunlu bir yıl yaşadık. 6 yıl süren Suriye iç savaşı sonunda Esed’in tekrar olaya hâkim olduğunu ve ülkenin yüzde 80’ini Rusya’nın da yardımıyla kendi tekeline aldığını görüyoruz.
Bu bölgedeki sorunlarda Türkiye’yi ne ölçüde etkileyecek, önümüzdeki yıl Türkiye IŞİD’e nasıl bir çözüm bulacak, Amerika’nın PYD’yi desteğini nasıl engelleyecek? Bunlar Suriye açısından önemli olurken, Irak açısından da; Türkiye, Barzani kartı üzerine her şeyi koymuştu ve Merkezi Irak Hükümeti ile çok iyi ilişkilerimiz olmadı. Buna karşılık Barzani’nin her zaman kıvrak bir politika izlediğini
PROF. DR. ÖZCAN KÖKNEL
Kaygı, elem veren, hoş olmayan, geleceğe yönelik endişe duygusudur. Korku, yaşanılan çağa, zamanın ruhuna, doğal ve toplumsal ortama göre kaygının biçim ve renk kazanmasıdır. İçeriği bireysel ya da toplumsal olabilir. Korkuların ortak paydası, ölüm ve yok olmaktır.
İnsanlık tarihi boyunca, bireylerde olduğu gibi, toplumlarda da kaygı ve korku çağları yaşanmıştır. Yirminci ve yirmi birinci yüzyılda, “kaygı çağı”, “korku çağı” kavramlarını kullanan, irdeleyen bilim adamı, felsefeci, politikacı, sanatkâr vardır. Kaygı çağı, Üçüncü Dünya Savaşı ve atom bombası korkusuyla başlamıştır.
1960 yılında ABD’de ekonomi uzmanı J.K. Galbraighyt, yaşanılan çağa “Kuşku Çağı” adını vermiştir.
Toplum bilimci Alvin Toffler, “Gelecek Şoku” “Üçüncü Dalga” kitaplarında toplumu eleştirmiş, başarısızlığın gerçeklerden kaçan kaygılı kuşaklar yetiştiğini yazmıştır.
İngiliz şair Auden (1907-1976) “Kaygı Çağı” dizelerinde toplumsal kaygıyı dile getirmiştir. Besteci orkestra yöneticisi Leonard Bernstein (1918-1990) “Kaygı Çağı” adında bir senfoni bestelemiştir. “Batı Yakasının Hikâyesi” “Kandid” operalarında kaygılı toplumun yaşantısını anlatmıştır. Bu örnekler çoğaltılabilir. Küreselleşme