Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Emir Gamsızoğlu

Kültür çökerten Edward Bernays


Piyanist-besteci Gamsızoğlu 1973’te doğdu. Kadıköy Anadolu Lisesi’nde okuduğu yıllarda Beşiktaş dahil olmak üzere Türkiye Basketbol liglerinde birçok takımda görev aldı. Ancak daha sonra 20 yaşında spordan müziğe geçti. Konservatuvarı bitirdikten sonra Paris’te başladığı konser kariyerini on yıldır New York’ta sürdürüyor. Tiyatro sanatçısı eşi Ege Maltepe ile yarattıkları Teatral-Konser eserleri, konferans ile konseri birleştirdiği “Geveze Piyanist” konsepti ve 12 yıl süren “Notada Yazmayanlar” projeleriyle tanınmaktadır. Kendi eserlerinden oluşan ilk albümü “Alla Turca ile Devr-i Alem”i 2014’de bitirdi. Gamsızoğlu çalışmalarını halen New York’ta sürdürmektedir.

Kültürü çökerten iki temel araç Amerikan televizyonu ve Hollywood filmleri ve bu sadece bizim kültürümüz için değil, Rusya, Çin, Fransa, Almanya, İtalya gibi köklü kültürlere sahip toplumlar için de geçerli. Dünyada Brad Pitt veya Jennifer Lawrence ile bir filmde oynamak için her şeyini bırakıp Los Angeles’a gitmeyecek kişilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu şöhret budalalığını yaratan ve körükleyen Hollywood ve Amerikan televizyonu, Amerikan toplumu da dahil olmak üzere tüm dünyayı korkunç bir etkinlikle manipüle etmekte. Bu iş 1920’li yıllarda birçok Amerikan şirketi ve bizzat ABD hükümetinin, ünlü psikanalist Sigmund Freud’un yeğeni Edward Bernays’i bu yöntemleri geliştirmesi için kullanmasıyla başladı.
Bernays toplumu yönlendirme konusunda o kadar etkili oldu ki sadece Bernays’in kitaplarını okuyarak bile hayatımızdaki bir çok seçimin bize nasıl empoze edildiğini fark edebiliriz. Kitaplarından bazıları olan “Toplum Görüşünü Kristalize Etmek”, “Propaganda”, “Toplum Rızası Mühendisliği” gibi eserlerinin başlıkları bile yeterince tedirgin edici.
Hitler döneminden itibaren propaganda kelimesi olumsuz bir manada kullanıldığı, çok sert ve politik geldiği için Bernays yeni bir terminoloji yaratarak “Halkla İlişkiler” teriminin isim babası oldu.
Yani manipülasyon tekniklerinin anlatıldığı kitapların yazarı aynı zamanda propagandaya daha “cici” bir isim vererek “Halkla İlişkiler” demeyi akıl eden şeytani zekaya sahip kişi. Tabii haliyle Bernays’in yığınları yönlendirme konusundaki en önemli silahı amcası Freud’un psikanaliz teknikleri oldu. Bireysel psikoloji ile toplum psikolojisinin farkları üzerine yoğunlaşarak ciddi sosyal etkileri olan kampanyalar düzenleyen Bernays’in ilk önemli işi bir sigara markası adına oldu.

Geleneksel kahvaltı!

Sigara firması, o dönem toplum içinde sigara içmeleri ayıp karşılanan kadınları müşteri profillerine dahil edip satışları ikiye katlamayı öngördü. Propaganda için Bernays’le çalışma kararı aldılar.
Bernays’in 1 Nisan 1929’da New York’ta düzenlediği yürüyüşte tuttuğu bir grup kadın sigaralarını yakıp yürümeye başladı. Gazetecileri de önceden haberdar eden Bernays verdiği röportajda kadınların içtiği sigaralar için “Özgürlük meşaleleri” diyerek kadınları “özgürlüklerini kazanmaları” için sigara içmeye teşvik etti.
Bu ilk başarılı işten sonra birçok şirketin halkla ilişkilerinden sorumlu olarak oldukça zengin oldu. Domuz eti endüstrisini ayağa kaldırmak için domuz pastırması ve yumurtanın geleneksel Amerikan kahvaltısı olduğuna inandırmaya kadar birçok alanda Amerikan halkının tercihlerini yönlendirdi.
Günümüzde bile bu konuyu New York’ta anlattığım kişiler geleneksel diye bildikleri kahvaltılarının bir kişi tarafından uydurulduğunu öğrendiklerinde şok oluyorlar. Bu şirket işlerinden sonra Amerikan hükümeti ve CIA de Bernays ile çalışarak birçok konuda halkı manipüle etti. Bu işlerden en kötü sonuç 1954’de Guatemala’daki darbede alındı. Amerikan meyve endüstrisiyle Guatemalalı muz şirketlerinin anlaşmazlığı üzerine Bernays’in başlattığı kargaşa bir iç savaşa dönüştü. “Muz Cumhuriyeti” deyişi de bu olayla gelişti.
Bir başka önemli Bernays organizasyonu ise 1939’da New York’ta şehirinin Queens bölgesinde yer alan Flushing Meadows-Corona Parkı’nda bugüne dek dünyada gerçekleşmiş en büyük dünya fuarı oldu. 1939-1940 arasında dünyanın dört bir yanından yaklaşık 44 milyon kişi bu fuarı gezdiğini göz önünde bulundurursak geleceğe yönelik beyin yıkamanın ne oranda büyük olduğunu anlarız.
1920’lerde Bernays’le başlayan bu psikolojik baskı ABD’de 20. yy boyunca devam etti ve halen de devam etmekte.

Öz kültürümüze sahip çıkalım

Şimdi ABD’de herkes Donald Trump mı başkan seçilecek Hillary Clinton mu diye tartışıyor. Ama Bernays ile başlayan manipülasyonlara karşı duracak köklü bir kültürün geliştirdiği bir toplum olsaydı, dünyanın lider ülkesindeki başkanlık seçiminde bu iki adayı görmezdik.
Peki bunun sorumlusu Amerikan halkı mı? Kısmen, çünkü Amerikalıların çoğu TV ve basın aracılığıyla onlara sunulan bilgilerin yetersiz olması sebebiyle olup bitenlerden habersiz. Öte yandan onlar da bu bilgilerle yetinip beyinlerinin yıkanmasına müsade ediyorlar. Internetten çeşitli kaynaklardan haberlere ulaşanlar ise çoğunlukta değil. Bu durum size tanıdık geliyorsa Bernays’in başlattığı manipülasyon bize de ulaşmış demektir.
Buna karşı koyacak tek silah kültürümüze sahip çıkmak ve kendi kültürümüzü geliştirmektir. Başka kültürlerin güzelliklerini uyarlamakta tabii ki çok fayda var ama manipülasyona hayır diyebilmek için çığırtkanlık yerine birbirine kenetlenerek kültürüne sahip çıkan ve hayatın her anında bunu elden bırakmayan bir topluma dönüşmek önemli.
Kültüre sahip çıkmaktan kasıt nedir açmakta fayda var. Gelişmiş ülkelerin teknoloji, bilim ve sanattaki atılımlarına sırtımızı dönmek ve geri kafalı bir şekilde kendi kültürüne hapsolmak değil tabii ki amaç. Amerikan televizyonu ve Hollywood aracılığıyla tüm dünyaya empoze edilen saçma programları ve dayattıkları benmerkezci, sevgisizlik aşılayıp, bilgisizliği yücelten içeriklerini almamak tüketmemek yeterli.