Rehabilitasyon tıpta artık ciddi bir süreç olarak yerini almıştır. Burada hastanın yaşantısının, sosyal çevresinin,ekonomisinin ve ruhsal durumunun önemli etkileri vardır.
Sakatlanan hastaların günlük yaşama uyum sağlayabilmeleri için çok yönlü rehabilitasyon programları uygulamak gerekir. Ayrıca bu hastalarda mevcut sorunlara ilave olarak ciddi oranda psikolojik sorunlar da ortaya çıkabilmektedir. Bunun için rehabilitasyon programlarına alınan bir hastanın psikolojik açıdan çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu değerlendirmeyi psikolog veya psikiyatrist yapmalıdır. Ancak hasta ile uğraşan her sağlık personeli özellikle hekimler bir hastayı psikolojik olarak değerlendirmede asgari bilgi sahibi olmalıdırlar.
Psikolojik değerlendirme
Tıpta uzmanlaşmanın getirdiği büyük avantajların dışında dezavantajları da vardır. Hastalar uzmanlaşmanın getirdiği alışkanlıkla yalnızca yaşadıkları hastalık açısından değerlendirilmektedir. Hastanın bir psiko sosyal varlık olduğu gerçeği göz ardı edilmektedir.
Hekimin karşısına gelen hasta sadece ağrılarından ve bedensel
Tüm mevsimler güzeldir, bu sizin bedensel ve zihinsel algılamanıza bağlı. Hayatta mutlu olacağım demenize bağlı, yaşamı sevmenize bağlı...
Fakat bahar yaşama ait doğurganlığı ile farklı gelir. Güzel soluğuyla ve güzel kokularıyla bir şeyler doğmaktadır. Kendine ait o güzellikler içinde ve görebilip hissedebiliyorsanız bunları size sunmaktadır. Size ikram etmektedir. Çünkü siz doğanın bir parçası iseniz bilin ki doğa da sizin bir parçanızdır.
Tanrının hediyesidir. O güzel ambalajının içinde size ve tüm canlılara sunduğu...
Bir tohumun çiçek açması, bir ağacın yapraklarının çiçekle donanması, yaşamda yeni bir soluktur. Toprağın kıpır kıpır hale gelmesi güzel bir merhabadır dünyaya. Daha bir güzel uyanır insanlar doğanın bu düğününe.
Hepiniz davetlisiniz bu güzel düğün sofrasına. Hasta da olsanız, sağlıklı da olsanız. Hastalar için bir umuttur, bir müjdedir. Bahar yaşama bağlanmak için sağlam bir bağdır yeşil örgülerle örülmüş.
Doğa sizi sağlığa çağırmaktadır.
Bel ağrısı insanlığı tarih boyunca tehdit etmiştir. Bel ağrısı hakkında ilk yazılı belgeler M.Ö. 1500 yıllarına dayanmaktadır. Bel ağrısının nedenleri ilk defa 19. yüzyılda ortopedistler tarafından araştırılmaya başlanmıştır. 1950’lerden başlayarak bel ağrısının sıklığı ve şiddetinde bir artma olmamasına karşın ağrıya bağlı sakatlık oranlarında önemli bir artış dikkat çekicidir.
İlk araştırma, bel ağrısının erkeklerde yaşam boyu görülme sıklığı üzerine yapılmıştır. Bu çalışma özellikle orman ve endüstri çalışanlarında uygulanmıştır.
Bu çalışmayı yapan kişi 35-49 yaş grubunda bel ağrısı görülme oranının yüzde 80’lere vardığını, vakaların yüzde 55’inde iş görmeyi engelleyecek hale geldiğini tespit etmiştir.
Ülkemizde bel ağrısının hangi mesleklerde daha çok görüldüğünü, geçici ve kalıcı sakatlık oranlarını, risk faktörlerini ve tedavi maliyetlerini gösteren ciddi bilimsel çalışmalar maalesef yoktur.
Yabancı çalışmalarda ise çelişkili sonuçlar dikkat çekmektedir. Bunun nedeni bel
İnsan vücudunun taşıyıcısı - kolonu omurganın birtakım özellikleri vardır.
Omurga hareket sistemi birkaç kavisi olan hareketli bir elemandır. Bu yapısı travmaların dengelenmesi, etkilerinin azaltılması için önemli bir özelliğidir.
Omurganın taşıma, hareketlilik, koruma ve kontrol etme gibi dört özelliği vardır.
Başı ve başın dışındaki yükleri taşır. Yani iç organları, gövdeyi, kolları ve bacakları taşır.
Günlük yaşam için gerekli olan hareketliliği, omuriliğin korunmasını sağlar. Her bölümü hareketli kaslarla aktif olarak, bağlarla pasif olarak kontrol eder. Ayrıca hareket açıklığını sınırlar.
Omurganın temel fonksiyonu hareketle ilgili rolüdür. Omur cismi yani omurgadaki kemik yapının (vertebra cismi) yükleri taşımaya yönelik bir yapısı vardır.
Boyun bölgesindeki omurlar daha ince ve dar, bel bölgesindeki omurlar ise daha kalın ve geniştir. Yani aşağıya doğru indikçe omur yapıları ve çapları genişler.
İnsanların yüzlerinde tebessümün eksildiği bir toplum haline geliyoruz. Özellikle büyük kentlerimizde...
İnsanlar karşılıklı hoşgörüyü kaybetmek üzereler. Kavgadan hoşlanır olduk. Birbirini sevmeyen, birbirinden nefret eden insanların yaşadığı bir ülke haline geliyoruz. Bilerek veya bilmeyerekÖ
Bu topraklar Mevlana’ların, Yunus Emre’lerin, Karaca Oğlan’ların yaşadığı ve onların bıraktığı yüce hoşgörü ve sevgi miraslarını yaşayan, paylaşan bir toprak değil miydi, bir coğrafya değil miydi?
Bu insanları bir araya getiren karşılıklı sevgi ve saygı yok mu oluyor?
Bozulan toplum psikolojisini sadece dünyadaki ve dolayısıyla ülkemizdeki ekonomik krize bağlamak yanlış.
Yıllar önce bir gurup arkadaşla birlikte Hindistan’dayız, Yeni Delhi’de.. Bir öğlen saatinde oranın en iyi restoranına gittik. İstanbul’dan gelen üzücü bir haber hepimizi çok mutsuz etmişti. Ve bizler önümüze getirilen en güzel yemekleri yiyemeden kalktık sofradan. Hepimizin yüzünden düşen bini bir parça idi...
O
14 Mart 1919’da İstanbul‘da düşman işgaline başkaldıran tıbbiyelilerin onurlu hikâyesi...
Gencecik insanların her şeyi göze alarak sergiledikleri duruş, tıbbiyelilik ruhunun taçlandırılması, boyun eğmemezlik, mandayı kabul etmemeleri...
Daha sonraları iki genç tıbbiyelinin Mustafa Kemal’in karşısına çıkıp “Mustafa Kemal mandayı kabul etmez, biz hiç kabul edemeyiz” demesi...
Ve Mustafa Kemal’in bu tıbbiyelilere, “O halde hemen Kurtuluş Savaşı’na” deyip, onlara asker elbisesi giydirip cepheye göndermesi...
Büyük savaşın bitiminde Mustafa Kemal’in bu iki genci eğitim için Paris’e göndermesi ve Türkiye’ye döndüklerinde en önemli görevlere getirmesi...
Onun için bu ülkenin hekimleri, hem en zor eğitimi alıp hem de cumhuriyetin korunmasında ve ondan sonraki dönemlerde ülkeleri için en onurlu görevleri inançla üstlenmiş ve ülkedeki aydınlanmanın ışığı olmuştur.
En zor şartlara dayanıp bir insanın canını nasıl kurtarabilirim duygusunu her zaman yüreklerinde hissetmiştir.
Kas iskelet hastalıkları romatizmal hastalıklar dünyada oldukça yaygındır. Ve hastalar ağrılarından dolayı ayrıca fiziksel aktivitelerinin azalmasından dolayı günlük tam katılamazlar, normal işlerini yapamazlar.
Bu hastalıkların yaygın oluşu ve etkileri nüfusun yaşlanmasıyla, fiziksel hareketsizlik ve şişmanlamayla dünya çapında risk faktörleri artmaktadır.
Günümüzde dünyanın bir çok ülkelerinde tedavi tam sağlanamıyor. Kas iskelet hastalıklarını bireylerin özgürlük ve yaşam kalitelerinde düşme olarak düşünebiliriz. İşlerini tam yapamadıklarından kariyerlerinde kayıplar olur ve ekonomik bir yük haline gelebilirler. Ayrıca tedavileri de sorunun diğer ekonomik boyutudur.
Herhangi bir hastalık durumunun ekonomik etkisi, hastalığın yol açtığı iş gücü kaybı ve tedavi giderleri net ekonomik kayıp olarak hesap edilmelidir.
Hastalığın maliyeti nasıl hesaplanır?
Bir hastalığın maliyetini hesaplamada üç tür hesaplama yapılır:
Çocuklardaki romatoid artrit (juvenil artrit) yetişkinlerde görülenden çok farklıdır. Bu nedenle tanımı için en önemli kriter bir veya daha fazla eklemde, altı haftadan uzun süren şişliklerdir. Dokunduğumuz zaman bu şişliklerin ağrılı olması ve çocuğun hareketlerini kısıtlaması hastalığın aktif dönemde olduğunun belirtileridir. Gözlerde de belirti olabilir.
Hastalığın ilk altı aylık döneminde belirtilere göre bu artrit üçe ayrılır.
1 - Sistemik olarak başlayan tip
Hasta çocukların yüzde 20’si bu tip tutulumu olan çocuklardır. Kız çocuklarda ve erkek çocuklarda aynı oranda görülür. Başlıca bulguları yüksek değerlere ulaşan inişli çıkışlı ateştir. Karakteristik döküntüler bir veya daha fazla eklemde artrit, dalak büyümesi ve lenf nodüllerinin tutulması şeklinde görülür. Ateşin yükselmesi ve düşmesi hızlı şekilde olur. Ateş genellikle akşam saatlerinde yükselir. Anti- romatizmal ilaçlar bu ateşin kontrolünde etkilidir.
Döküntüler ateş olduğu dönemlerde artar. Ateş düştüğü zaman bazen kaybolurlar. Döküntü yaygın olabildiği gibi genellikle uyluk kemiğinin iç tarafında avuç içi, ayak tabanı ve göğüste görülebilir.
Ateşli dönemlerde fazla eklem ve kas ağrıları görülür.