İnsanların yüzlerinde tebessümün eksildiği bir toplum haline geliyoruz. Özellikle büyük kentlerimizde...
İnsanlar karşılıklı hoşgörüyü kaybetmek üzereler. Kavgadan hoşlanır olduk. Birbirini sevmeyen, birbirinden nefret eden insanların yaşadığı bir ülke haline geliyoruz. Bilerek veya bilmeyerekÖ
Bu topraklar Mevlana’ların, Yunus Emre’lerin, Karaca Oğlan’ların yaşadığı ve onların bıraktığı yüce hoşgörü ve sevgi miraslarını yaşayan, paylaşan bir toprak değil miydi, bir coğrafya değil miydi?
Bu insanları bir araya getiren karşılıklı sevgi ve saygı yok mu oluyor?
Bozulan toplum psikolojisini sadece dünyadaki ve dolayısıyla ülkemizdeki ekonomik krize bağlamak yanlış.
Yıllar önce bir gurup arkadaşla birlikte Hindistan’dayız, Yeni Delhi’de.. Bir öğlen saatinde oranın en iyi restoranına gittik. İstanbul’dan gelen üzücü bir haber hepimizi çok mutsuz etmişti. Ve bizler önümüze getirilen en güzel yemekleri yiyemeden kalktık sofradan. Hepimizin yüzünden düşen bini bir parça idi...
O sırada dışarıda taşlar üzerine oturmuş 8-10 tane genç Hintli öyle mutluluk içindeydiler ki. Önlerinde iki çeşit toz biber ve hepsinin ellerinde ekmek parçaları. O biberlere batırıp keyifle yiyorlardı.
Herhalde o ekonomik şartlar içinde yedikleri onların öğlen yemeğiydi. Fakat çok mutluydular, hem de çok.
Bütün grup başımızı çevirip hayranlıkla ve imrenerek onlara baktık.Kendileri için dahi yetersiz olan o ekmek ve biberden bize de ikram etmeye kalktılar. Hepsi sağlıklıydı, hepsi güler yüzlüydü. Teşekkür edip ayrıldık. Sonra kendi aramızda şunu düşündük. Cebimizde paramız vardı. Ve Delhi’nin en iyi restoranına gitmiştik. Oradan yemek yiyemeden kalkmıştık. Demek ki paran olsa da o bile güzel bir yemek için yeterli değildi. Hintli gençler bize iyi bir ders vermişlerdi.
Yıllar önce değerli dostum Zülfü Livaneli’nin bir köşe yazısında okumuştum. Tüm dünyada kişi başına düşen milli gelir tartışılırken Asya’da küçük bir krallığı olan Bhutan kralı kişi başına düşen mutluluğu tartışmaya açmıştı.
Acaba kişi başına düşen gelir mi önemliydi, kişi başına düşen mutluluk mu? Kararını sizlere bırakıyorum.
Daha sonraları bu düşünce dünya kamuoyunda uzun süre tartışıldı, bu konuyla ilgili kitaplar yazıldı.
Her gün gazete sayfalarında, televizyonlarda bir şiddet ve nefret sergileniyor. Siyasi liderler kavga ediyor, kurumlar kavga ediyor, sanatçılar kavga ediyor. Acaba bizde toplum olarak bundan hoşlanır hale mi geliyoruz?
Kavga kişiliğimizin olabilecek en çirkin yüzü, bizim bir parçamız mı olmaya başlıyor? Ve kesinlikle bozulan bu toplum psikolojisi içinde sağlıkla olmaktan ve sağlıktan söz etmek mümkün değil.
Giderek insanların ruh sağlıkları bozuluyor, bu da tüm hastalıkların tetikleyicisi
Burada toplum önderlerine düşen görev barışçıl söylemlerle topluma örnek olmaktır. Ve bunu yüreklerinde hissederek yapmalarıdır. Merak etmesinler bu toplum o mesajları da çok rahatlıkla alır. Onlarda toplum psikolojisinin düzeltilmesinin mimarları olurlar.
Barış mesajlarını iyi bir ses tonuyla verirseniz yerine ulaşacaktır, özellikle insanların yüreklerineÖ
Belki bu uygulama ile kısa bir sürede anlaşılmayabilirsiniz. Fakat bir süre sonra Mevlana’nın, Yunus Emre’nin, Karaca Oğlan’ın torunlarının sizi anladığını göreceksiniz. Yine göreceksiniz ki sadece geçitler, yollar, binalar yaparak bu insanların gönüllerinde taht kuramazsınız.
Bu insanların arasında sevgiyi ve hoşgörüyü de oluşturmak, inşa etmek unutmayın görevleriniz arasındadır.
Rahmetli babam bizlere çocukken “Yaşamda muhakkak han yapın.” derdi de biz anlamazdık. Ne hanı? Nereye? Meğerse onun yapılmasını ve kurulmasını istediği han insanların gönüllerinde kurulacak hanmış...
Bir tebessümü ne kendi yüzünüzden eksik edin ne de diğer insanlar için esirgemeyin . zarar etmezsiniz merak etmeyin. Çünkü bu insanlar sevgiye ve güler yüze hasret.
Rahmetli anamın duasıyla bitiriyorum. Tüm çocukları için şu duayı yapardı. “ Tanrım, çocuklarıma güç, kuvvet, sağlık,imkan ve iman ver. Fakat birisine kötülük yapacakları zaman, kul hakkı yiyecekleri zaman bunları kes, geri al.” derdi.
Şimdi bu duayı daha iyi anlıyorum...
HAFTANIN ŞİİRİ:MUTLULUKBulvar sokakları dar geliyordu
Yağmurlu akşamlarında
Işıl ışıl damlalarında
Mutluluğu arayan bir insandım
Mutluluk dağların ardındaki
bir güneş
Prometenin kaybettiği ışıktı
benim için
Bulurken kaybettiğim
Kaybederken bulduğum...
Bulvar sokakları şimdi ışıl ışıl
Ellerim gülüyor, yüzüm gülüyor
Prometeden daha çabuk
davranmış
Işığımı bulmuştum .
Onun aydınlığında tüm evreni
seyrediyordum
Gülen insanıyla...
Gülen doğasıyla...
İnsanın mutlu olması ne güzel
Artık çoban eski yanık havaları
üflemiyor kavalına
Suların akışı bile bir başka türlü
İnsanın mutlu olması ne güzel
Tanrının bile yüzü gülüyor.
Eser ALPTEKİN
1962 Pertevniyal Lisesi