Festivalsiz İzmir’den her yıl İstanbul Film Festivali programını izlemek, güncellemeleri okumak içimi acıtıyor. Özgürlük ve medeniyet beşiği olarak ülkenin en özel kentinde, uluslararası bir film festivali neden yok diye başlıyorum söylenmeye.
Bu konuda lokomotif görevini belediyeler üstlenir. Antalya’da belediye elini taşın altına koymasa o festival de çoktan tarih olurdu.
Kentimin belediyesi böyle bir düşüncenin kıyısından bile geçmiyor. Havagazı fabrikasında yaz aylarında beleş DVD göstererek bu konudaki kültürel görevini ifa ediyor. Veya yine beleş film peşinde şirketlerin peşinde koşuyorlar. Bu işlerin içinde kimler olduğunu da gayet iyi biliyorum.
Bu kentin havası, suyu ile mükemmel bir AÇIKHAVA FİLM FESTİVALİ düzenlenir. Öyle dünyayı yeniden yaratmaya gerek yok, hava güzel al perdeni, istediğin alana ger.
Al, Havagazı Fabrikasını kullan. Avrupa ülkeleri ve Yunan adaları açıkhava film festivalinden geçilmiyor. 8-11 Ağustos arası Kefalonya Adası’nda. Adamlar sahilde kumlar üzerine plastik sandalyeleri atmışlar, film festivali yapıyorlar.
Sarajevo’ya bak; 11-18 Ağustos arası tüm kent sokakları açık hava sinemasına dönüştürülüyor.
Viyana’ya bak şehrin tüm tarihi meydanlarına perde
İngilizlerin en ünlü funk müzik gruplarından Jamiroquai, 7 yıllık aradan sonra 12 parçalık bir albümle geri geldi. En iyi yaptığını tekrarlıyor grup; 70’lerden kopup gelmiş şarkılar, funk-acid caz köklerine geri dönüş. Solist Jay Kay, rahat stiliyle söylüyor tavanda sanki disko topları dönüyor. Daft punk’ın “Get Lucky” ile hatırlattığı kanalda ilerliyor albüm. Açılış şarkısı “Shake It On” ritmi düşmeyen bir disko şarkısı adeta. Çiçekli gömlek, İspanyol paça pantolon danset, dağıt. Albümün adını taşıyan “Automaton” güzel vokallerle süslenmiş, neşeli mi neşeli, ritmik bir parça. “Cloud 9” şarkısının Penelope Cruz’un modellik yapan kızkardeşi Monica ile çektiği videodaki “Saturday Night Fever” göndermeleri çok hoş. “Superfresh”, “Summer Girl” yaz aylarını hatırlatan kıpır kıpır parçalar. “Carla” çok sevdiğim Stevie Wonder parçalarını hatırlattı. “Vitamin” acid cazın en öne çıktığı parça, arkada Weather Report çalıyor sanki. Albüm tonunu ritmini kaybetmeden baştan sona Jamiroquai müziğiyle sürüyor. Gam, kasvet yok.
Sansürün tanımlaması sanatın ve sanatçının karşısında duran ruhsal bozukluğun dışavurumu şeklinde yapılabilir.
Hiçbir siyasi gücün veya onu temsil edenlerin bir sanat eserini yasaklamak, bozmak, yakmak hakkı olmadığı halde başta Türkiye olmak üzere hala bazı ülkelerde sürmektedir. Sansürden en fazla nasibini almış sanat dallarının başında sinema gelmektedir.
Sinemanın hipnotik etkisi iktidarları hep korkutmuştur. Beyazperdeden süzülen mesajların kitleleri etkileyebileceği korkusu tutucu kafaların en büyük çekincesi olmuştur.
Sansür uygulamalarına daha 1910’lu yılların Amerika’sında bile rastlanır. ABD’de 1930 yılında bir papazın hazırladığı 12 maddelik müstehcenlik kuralları dönemin Cumhuriyetçi Partı başkanı Haynes tarafından yürürlüğe konulur.
Ülkemizde TBMM kurulduktan sonra alınan bir kararla filmlerin yasaklanması konusunda poliş teşkilatı yetkilendirildi. 1932’de ön sansür zorunluluğu getirildi.
Senaryolar sansür kurulu tarafından incelendi. Filmin gösterilme iznini emniyet müdürlükleri tarafından verildi.
1948 ve 1958 yıllarında küçük değişikliklerle aynı uygulamalar devam etti. 1961 anayasası ise daha fazla kısıtlama getirdi.
1977’de Ecevit döneminde sansür vali ve kaymakamların
İzmir’in ilk ve tek bağımsız müzik festivali Epic Fair, 8 Nisan Cumartesi günü yeniden Kültürpark Kübana Gazinosu’nda sahne alıyor.
Kültür ve medeniyet beşiği İzmir’in tek bağımsız festivali olmasının tartışmasını sonraya bırakacak olursak sıkı bir program bizleri bekliyor.
Baba Zula, Islandman, Jakuzi, Kim Ki O, Palmiyeler Kerem Akdağ, Bant Mag DJ Set, No Frost matine ve suare olarak düzenlenen festivalin sesleri...
Festivalin organizasyonunu yapan Pübliko ve Apeiron Collective.
Genç, dinamik, girişimci, kıpır kıpır iki şirket. Organizasyonun fikir babası Tamer Varis ile kısa bir söyleşimiz oldu.
***
- Bu festivalin nasıl filizlendiğini öğrenmek isterim.
T.V.: Müzik üretenlerin veya daha doğrusu bağımsız, alternatif sanatçıların müzik yapacakları bir mekan yok kentimizde. Düşündük biz onlara sürekli müzik yapacakları bir yer bulamıyoruz, hiç olmazsa yılda bir kez toplayalım dedik ve geçtiğimiz yıl kolları sıvadık. Geçen yıl Ringo Jets, Palmiyeler gibi gruplarla 600 kişinin katıldığı festivali gerçekleştirdik. Bu yıl programı biraz daha genişlettik, matine ve suare olarak ikiye ayırdık.
İki ergenin doğanın ortasında, insanlardan kaçarak birbirine sığınmasının dramatik öyküsünü anlatıyor “Koca Dünya”. Senarist/yönetmen Reha Erdem ergen ve yetişkin dünyasının çatışmalarını anlatan öyküleri “Beş Vakit” ve “Hayat Var”’da işlerken, çocuksu hayallerin yetişkinlerin gaddar dünyası içinde yıkılışını göstermişti. Bu kez aidiyet hissetmemiş iki yetimin vahşi doğanın ortasında verdikleri dayanışmayı, kimlik arayışını ve varoluş savaşını yalın bir dille anlatıyor.
Ali ve Zuhal birlikte büyüdükleri yetimhanede birbirlerini kardeş bellemişlerdir. Ergen yaşlarda yolları ayrılır. Zuhal bir aileye verilirken, Ali’de bir tamirhanede çalışmaya başlar. Ali kızkardeşim dediği Zuhal’i görmek istese de aile buna izin vermez. Otoriter babanın engellemeleri Ali’yi her seferinde durdurur. Sonunda Ali günün birinde eve dalar ve tüm aileyi bıçaklayarak Zuhal’i kaçırır. Ali’nin eski püskü motosikletine atlayarak kendilerini yollara vururlar. Geldikleri bir kasabanın kenarındaki orman sığınabilecekleri tek yer olur. Ali burada naylon örtülerle kapattığı bir kulübe kurar. Kasaba tamircisinde bulduğu iş onlara ekmek kapısı olur. Ali de artık günlerini Zuhal’le birlikte ormanda geçirmeye
“İyi Ülkeler Endeksi” üst başlığıyla dünyada 163 ülkeyi kapsayan Birleşmiş Milletler çalışmalarını kapsayan bir araştırmada durumumuz yürekler acısı gözüküyor.
Çalışma küresel sorunların üstesinden ancak kolektif çalışma ile gelinebilir düşüncesinden yola çıkıyor. Topluma ne kadar çok katkıda bulunulursa o kadar sorun azalır deniliyor.
Toplumsal hayata katılım ölçekleri arasında olan spor kulüpleri, sosyal ve kültürel derneklere üyelik oranı yüzde 6 ve Türkiye sondan ikinci sırada.
Bireylerin katılım ve katkı paylarını en çok topluma duydukları güven ve aidiyet belirliyor.
Türkiye yüzde 14 ile bireylerin birbirine en az güven duydukları ülke.
Aileleri ve akrabaları dışında kimseye güvenmiyor ülkemiz insanları.
***
İPSOS’un 2016’da Türkiye’deki 34 ilden 13.799 kişiyle gerçekleştirdiği araştırmanın sonuçlarını içeren “Türkiye’yi Anlama Kılavuzu”’na göre toplumun yüzde 49’u hiçbir zaman sinemaya gitmiyor; yüzde 39’u hiç kitap okumuyor; yüzde 66’sı konser, tiyatro ya da opera gibi herhangi bir etkinliğe katılmamış.
“Yaşam Kürü” izleyeni içine alan, bırakırken de kafasını karıştırıp bırakan bir film.
Hikayesini New York’lu bir finans şirketinde başlatıp, orta çağa ait olabilecek gotik bir kaplıcada sürdürüyor.
“Karayip Korsanları” üçlemesiyle kariyerinde büyük sıçrama yapan Gore Verbinski, öncelikle müthiş bir atmosfer kuruyor öyküsünde.
Verbinski, kamera arkasında Bojan Bazelli, İsviçre Alplerinin zirvesinde gotik bir şato gibi yükselen kaplıcanın uzun dehlizlerini, buhar odalarını, havuzlarını bir korku mekanına dönüştürüyor.
Her an çıkabilecek bir tehlike seyirciyi tetikte tutuyor.
Daha kaplıcaya girişten itibaren dikkatli seyirci “Zindan Adası” veya “Doktor Moreau’nun Adası” benzerliklerini yakalıyor.
***
Depeche Mode sonunda yaşam sinyali verdi. Hem de çok kuvvetli geldi sinyal.
14. albümlerinin adı “Spirit”, 12 yeni parça var. 80’lerin başlarında techno-sythe pop gibi özgün sayılabilecek bir müziği solist Dave Gahan’ın melankolik sesiyle harmanlayan üçlü, “Enjoy The Silence”, “Personal Jesus” gibi en fazla cover yapılan iki şarkının da yaratıcısı.
Bu kez ağızda buruk tatlar bırakan sözler grubun synthepop-rock blues karışımı içinde müthiş bir kokteyl olmuş.
İnsanlığın can çekişen değerlerine, başkaldırıya programlanmış bir ruh hakim şarkılara. Bir göz atalım..
Going Backwards : Sert, ritmik ön planda solist Dave Gahan’ın melankolik sesiyle birleşen “her şey geri gitmeli, içimiz boşaldı, hiçbir şey hissetmiyoruz” diye yakaran tipik bir DM şarkısı.
Where’s The Revolution: “itildin, kakıldın/senin kararlarını kim veriyor? Belediye mi Hükümet mi /Sizi yurtsever ayyaşlar/ Nerede kaldı ihtilal/ Beni hayal kırıklığına uğratıyorsunuz”. Sözler sert, yılgın; müzik “Enjoy The Silence” havalarında, yumuşak geçişler hakim..
The Worst Crime: Gahan’ın melankolosine müzik eşlik ediyor usulca.
Scrum: