Festivalsiz İzmir’den her yıl İstanbul Film Festivali programını izlemek, güncellemeleri okumak içimi acıtıyor. Özgürlük ve medeniyet beşiği olarak ülkenin en özel kentinde, uluslararası bir film festivali neden yok diye başlıyorum söylenmeye.
Bu konuda lokomotif görevini belediyeler üstlenir. Antalya’da belediye elini taşın altına koymasa o festival de çoktan tarih olurdu.
Kentimin belediyesi böyle bir düşüncenin kıyısından bile geçmiyor. Havagazı fabrikasında yaz aylarında beleş DVD göstererek bu konudaki kültürel görevini ifa ediyor. Veya yine beleş film peşinde şirketlerin peşinde koşuyorlar. Bu işlerin içinde kimler olduğunu da gayet iyi biliyorum.
Bu kentin havası, suyu ile mükemmel bir AÇIKHAVA FİLM FESTİVALİ düzenlenir. Öyle dünyayı yeniden yaratmaya gerek yok, hava güzel al perdeni, istediğin alana ger.
Al, Havagazı Fabrikasını kullan. Avrupa ülkeleri ve Yunan adaları açıkhava film festivalinden geçilmiyor. 8-11 Ağustos arası Kefalonya Adası’nda. Adamlar sahilde kumlar üzerine plastik sandalyeleri atmışlar, film festivali yapıyorlar.
Sarajevo’ya bak; 11-18 Ağustos arası tüm kent sokakları açık hava sinemasına dönüştürülüyor.
Viyana’ya bak şehrin tüm tarihi meydanlarına perde geriliyor. Locarno Film Festivali’nde açık havada şehrin merkezinde gösterimler.
Örnek o kadar çok ki hepsini yazmaya yer yetmez.
Ben diyorum ki sinema bugün iletişimin anası babası, yaşayan liderler filmlerini çektirerek propaganda yapıyorlar.
Büyükşehir Belediyesi’nin bunlardan haberi vardır mutlaka. Dairelere kültürlü, eğitimli gençleri doldurmakla işler yürümez. Onlardan 10’u bir film festivali düzenleyebilir. Yeter ki emir gelsin.
İzmir’de Ağustos veya Eylül ayları arasında mükemmel bir açık hava festivali düzenlenebilir.
Daha hızlı ve daha öfkeli
“Hızlı ve Öfkeli” serisinin 8. filmi kendi kuralları içinde tüm beklentileri karşılıyor. Bunlar nedir? Aklın havsalanın almayacağı aksiyon sahneleri, karakterlerin kendi aralarındaki hınzır atışmaları ve finalde her şeyin aile içinde kaldığı barbekü partisi.
Bu kez önemli değişim olarak kutsal aile ittifakı çatlıyor. Dominic Toretto (Vin Diesel) karanlık tarafa geçiyor.
Öykünün çelik bakışlı kötüsü siber terörist Cipher (Charlize Theron) tarafından kendisiyle iş birliği yapmaya mecbur edilen Don, kendi takımının karşısına dikiliyor.
Anlam veremediğimiz bu ani değişimin nedeni ilk bölümün sonlarında ortaya çıkıyor ve “Don haklı” diyoruz.
Bu kez dünya barışını tehdit edecek nükleer kodlar ve füzeler üzerine kurulu bir kovalamaca var.
Hiçbir inandırıcılığı olmayan, ergen Bond’u olarak tanımlanacak senaryo, kimsenin umurunda değil. Önemli olan aksiyonun dibine vurmak.
***
Aksiyon artık Amerika’nın yeni kankası olma yolunda ilerleyen Küba sokaklarında başlıyor. Eski model arabalarla nefes kesici bir yarış, mini şortlu kızlar serinin klasik havasına hemencecik sokuyor seyirciyi.
Aksiyon gittikçe yükseliyor New York sokaklarında hack’lenen sürücüsüz arabalar, buzullar üzerinde son Mad Max’i aratmayacak kovalamaca sahneleri oldukça yaratıcı.
Hepsi geniş dublör kadrosunun eseri. Yeni yönetmen Gary Gray aksiyona alışkın bir isim.
Önceki işleri “İtalyan İşi”, “Adalet Peşinde”, “Arabulucu“ vasatın üstü aksiyonlardı.
Charliz Theron kötüyü mükemmel oynuyor.
Dwayne Johnson ve Jason Statham arasındaki atışmalar filmin mizah dozunu yükseltiyor.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024