Sansürün tanımlaması sanatın ve sanatçının karşısında duran ruhsal bozukluğun dışavurumu şeklinde yapılabilir.
Hiçbir siyasi gücün veya onu temsil edenlerin bir sanat eserini yasaklamak, bozmak, yakmak hakkı olmadığı halde başta Türkiye olmak üzere hala bazı ülkelerde sürmektedir. Sansürden en fazla nasibini almış sanat dallarının başında sinema gelmektedir.
Sinemanın hipnotik etkisi iktidarları hep korkutmuştur. Beyazperdeden süzülen mesajların kitleleri etkileyebileceği korkusu tutucu kafaların en büyük çekincesi olmuştur.
Sansür uygulamalarına daha 1910’lu yılların Amerika’sında bile rastlanır. ABD’de 1930 yılında bir papazın hazırladığı 12 maddelik müstehcenlik kuralları dönemin Cumhuriyetçi Partı başkanı Haynes tarafından yürürlüğe konulur.
Ülkemizde TBMM kurulduktan sonra alınan bir kararla filmlerin yasaklanması konusunda poliş teşkilatı yetkilendirildi. 1932’de ön sansür zorunluluğu getirildi.
Senaryolar sansür kurulu tarafından incelendi. Filmin gösterilme iznini emniyet müdürlükleri tarafından verildi.
1948 ve 1958 yıllarında küçük değişikliklerle aynı uygulamalar devam etti. 1961 anayasası ise daha fazla kısıtlama getirdi.
1977’de Ecevit döneminde sansür vali ve kaymakamların emrine verildi. 1983’ de tüzük yeniden değişir, üst kurul gelir. Halen 15 esas üzerinden çekilecek ve gösterilecek filmlerin denetimi devam etmektedir. Sadece senaryo aşamasında sansür kalkmıştır.
***
Türk filmlerinin yasaklanmasında her filmin kendi öyküsü vardır. “Sürü” ve “Yol” ülkemizi yurtdışında kötü tanıttığı için yasaklanmıştır.
“Hakkari’de Bir Mevsim” devleti zaaf içinde gösterdiği gerekçesiyle yasaklanmıştır. “Su da Yanar” sansürden geçer fakat İstanbul Valiliği Nazım Hikmet’in hayatını ve düşüncelerini anlattığı için yasaklar. “Hudutların Kanunu” için finali değiştirildiği taktirde gösterilir kararı çıkar. “Bitmeyen Yol” için alınan karar komedi ötesidir : “şehre iş bulmak için inen köylülerin sefil kılık kıyafet ve yaşam şartları içinde gösterildiği” gerekçesiyle sansürlenir.
Yeşim Ustaoğlu’nun “Güneşe Yolculuk” filmi idari bir karar olmadan sinema salonu sahiplerinin boykotuna uğrar. Metin Erksan’ın başyapıtı “Susuz Yaz” yurt dışında temsil niteliği olmadığı gerekçesiyle festivallere gönderilmez.
Film gizlice Berlin Film Festivali’ne gönderilir ve Altın Ayı ödülü kazanır. Dönüşte Turizm Bakanlığı ülkemizi güzel temsil ettiği için plaket verir.
Sakıncalı yerli filmlerden bazıları :
Mürebbiye Ahmet Fehim 1919
Karanlık Dünya (1952), Susuz Yaz (1963),Yılanların Öcü (1962), Susuz Yaz (1963)- Metin Erksan
Bitmeyen Dünya (1965)-Duygu Sağıroğlu
Hudutların Kanunu (1965)- Lütfi Ö. Akad
Umut (1970)-Yılmaz Güney
Sürü (1978)- Zeki Ökten
Yol (1981)- Şerif Gören
Kara Sevdalı Bulut (1985)-Muammer Özer
Su da Yanar (1986)-Ali Özgentürk
Başka Sinema nisanda dopdolu
Nisan ayı “Başka Sinema” çerçevesinde ödüllü filmlerle dolu. Karaca Sineması’ndaki Başka Sinema filmlerine bir göz atalım.
KOCA DÜNYA: Reha Erdem’in son filmi Venedik’te Jüri Özel Ödülü kazandıktan sonra Adana Altın Koza’da aralarında en iyi film ve yönetmen ödülleri olmak üzere 4 kez podyuma çıktı. Yetimhanede tanışmış ve birbirlerini kardeş bellemiş iki ergenin insanlardan uzakta kurdukları alternatif yaşamı öykülüyor. Yetişkinlerin zalim dünyasından kaçarak ormanlık bir alana sığınırlar. Burası onların adası olur adeta. Soğuğa, doğanın sert kurallarına ne kadar dayanabileceklerdir? Görsellik ve ses kuşağı mükemmel bir birliktelik sunuyor.
BEDEN VE RUH: Son Berlin Film Festivali’nde ödül üstüne ödül kazanan Macar filmi. Zihinsel engelli Maria ve bedensel engelli Ende arasındaki duygusal yakınlaşma, farklı bir sinema dili ve sürprizlerle akıyor. Her ikisinin de gördükleri ortak rüyalar ilişkilerinin yönlendiricisidir. Çalıştıkları yer ise ayrı bir gariplik eseridir : hayvan kesimhanesi. Masalsı ve iyimser atmosferi filmi herkesin tat alacağı bir seyirliğe dönüştürüyor.
GELECEK GÜNLER: Mia Hansen Love’a son Berlin Film Festivali’nde en iyi yönetmen ödülünü getiren film. Felsefe öğretmeni Nicole’ün, başına gelen beklenmedik olaylar sonucu yeni hayat kurmasını anlatıyor. Nicole’de İsabelle Hupert alıştığımız ayrıksı kadın portrelerinden birisini daha çiziyor.
DALİDA: Yetmişlerin ünlü şarkıcısı üzerine muhteşem bir biyografi. Kahire doğumlu daha 23 yaşında Olympia’da solo konser veren Dalida’nın çarpıcı hayat hikayesine onun güzel şarkıları eşliğinde eşlik ediyoruz. Hindistan’a çıktığı içsel keşif yolculuğu, disko yıllarında tekrar parlaması, iniş ve çıkışlar.. Sveva Alviti çok iyi.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024