TARİH 1 Ekim 2008’di: Yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Reform Kanunu Türkiye’de büyük yankı uyandırmıştı. Birçok düzenlemenin yanı sıra, özel hastanelere de yüzde 30 fiyat farkıyla SGK’lı hasta bakma zorunluluğu getirilmişti.
Büyük tepkiler oluştu.
Bu süreçte özel hastaneler seslerini yükselttiler, bazıları uygulamanın dışında kalmayı seçti. Sancılı süreç yaşandı.
Tüm bunlar halkın çoğunluğunun özel hastanelerden yararlanması adına yapılmıştı ancak uzun sürmeyeceği belliydi. Şimdi yılbaşından itibaren SGK’lılar özel hastanelerde tedavi olmak istiyorlarsa, kademeli olarak yüzde 70’e varan oranlarda fark ödeyecekler.
Yani vatandaşa özel hastanenin yolunu açıyoruz masalı çabuk bitti. Eğer giderlerse, yüzde 140’a yakın zamlı rakamlar karşılarına çıkacak.
Bu işin vatandaş yanı...
* * *
EGE Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu yeni ve zehir zemberek bir açıklama yaptı.
Türkiye’nin, Ege’nin gözbebeği olan zeytin ve zeytinyağı sektöründe varolan çatlak bu açıklamayla derinleşti, kırığa dönüştü.
Sektöre ya da konuya yakın olanlar bilir.
Bu sektör yaklaşık dört yıldan bu yana ihracatçı birlikleri ile üretici birlikleri arasında “DİR” Dahilde İşleme Rejimi olarak adı konulmuş bir bölünmüşlük yaşıyor.
Geçmiş uzun.
Basitçe çatlak şu; ihracatçılardan bir bölümü, geçmiş yıllarda özellikle zeytinin “yok yılında” yaşadıkları arz sorununu dile getirerek, yurtdışı pazarlarını kaybetmemek için “DİR” uygulamasından yararlanmak istemişlerdi.
Sektörün diğer kanadı ise DİR’in çiftçiye, art arda yapılan yatırımlarla gelişen zeytinyağı sektörüne zarar vereceğini belirterek şiddetle karşı çıkmışlardı.
İNANMAK güç ama benim gibi bir ekonomi gazetecisi, zaman zaman yatırım teşvik belgelerine ve yeni yatırımların neler olabileceğine bakarak moral bulabiliyor.
Tabii bakardık demek daha doğru. 2004-2007 arası moral bulduğumuz, umut gördüğümüz bu rakamlar, 2008’in ikinci yarısından itibaren özellikle 2009’un ilk üç ayında şoka dönüştü. Yatırımlar hızla azaldı. 2004 yılında 4 bin 78 olan yatırım teşvik belgesi sayısı 2008’de 2 bin 448’e indi. Yatırım teşvik belgelerinde de yeni yatırımların ağırlığını küçük kapasiteli tevsii yatırımları aldı.
Bir ülkenin geleceği, gerçekleştirdiği yatırım demektir. Yatırım, ekonomide hareketliliğin, istihdamın kısacası gelecek adına iş ve aşın garantisidir. Ekonominin gerçeklik barometresini görmek istiyorsanız, varolana değil, yapılan yatırıma bakınız.
En azından Ege adına şimdi, yeniden bakabileceğiniz günlere geldik.
* * *
2009’un Haziran ayında, global krizin etkilerini gidermeye yönelik açıklanan yeni teşvik yasası Türkiye’yi dört bölgeye ayırdı. Teşviklerin önemli kısmı daha az gelişmiş olan üçüncü ve dördüncü bölgeye verildi.
Ege Bölgesi’nde ise İzmir birinci bölgede kalırken, ikinci bölgede olan diğer iller nadir de olsa yatırım
BİR pazar günü İzmirliler için yazılabilecek zor satırlar bunlar...
Önce sizlerle anlaşalım. Metroda durdurulan hattın Poligon -Üçkuyular bölümünde çökme riski ölçülebilen net bir ihtimal değil. O yüzden paniğe gerek yok. Ancak ölçülemediği için de böyle bir riski görmezlikten gelmeye kimsenin hakkı yok.
O zaman bugün Pazar, dinlenme günü demeyecek, böyle bir ihtimalin üzerine gideceğiz. Bu, öncelikle bizim yüzbinlerce İzmirli’nin, hepimizin sorunu...
Büyük bir riskin bedelini konunun taraflarından önce İzmirliler ödeyecekler. Yaşanacak olası sıkıntılarda Ankara’da Kamu İhale Kurumu’nun (KİK) durdurma kararına imza atan üyeleri ise bizler acılarla uğraşırken, “Biz kurumun yapısı gereği mücadele ettik” demekle yetineceklerdir.
Dava kazanmak yetmeyecek
Metroda Üçyol -Üçkuyular hattında yaşanan birçok sorun atlatılmış ve Öztaş firmasının ihaleyi kazanmasıyla çalışmalar yeniden başlatılmıştı. Üstelik firma çalışmalarına iddialı başladı, daha önceki firmaya nazaran çok daha hızlı ve güçlü bir üretim hazırlığı yaptı. Bu kez Makro Yapı diye adı sanı duyulmadık, bol şaibeli firmanın verdiği dilekçeye dayanarak Kamu İhale Kurumu süreci tekrar durdurdu. Belediye ve KİK şimdi
İZMİR, nihayet uzun yıllardan sonra özlenen ileri teknoloji yatırımlarına kavuşacak dedik. Urla’da Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün arazisinde, “Silikon vadisi -teknopark” kurulacak diye sevindik.
Diledik ki İzmir, bu yatırımlarla tersine beyin göçü sağlayabilsin, diğer kentlerle arasında yüksek teknoloji farkı yaratabilsin.
Biz diledikçe sorun çıktı, soru işaretleri oluştu. Sonuçta, teknoparkı kurmak için başvuran Fransız CICOM firmasıyla iki yıldan bu yana yaşanan ilişkilerde, firmanın “Yap-işlet- devret” formülüne olumlu sonuçlar alınmaya başlanması kenti heyecanlandırdı. CICOM teklifini değiştirdi, üniversite sıcak yaklaştı ve bir yola doğru girildi.
* * *
Zor girilen yolda bu kez daha gelişmeler hız bile kazanılmadan yine yeni bir viraj çıktı.
CİCOM firması 10 milyon dolar sermayeli bir şirket kuracak bunun da 2,5 milyon dolarını Ege Genç İşadamları (EGİAD) aracılığı ile İzmirli işadamları oluşturacaktı.
EGİAD Başkanı Cemal Elmasoğlu ile bir süre önce görüşmüş ve yazmıştım. Önce genç üyelerinden para istediğini ama paranın çocuklarda değil, babalarda olduğunu görünce rotayı değiştirdiğini anlatmıştı Elmasoğlu.
İzmir’de yıllardır, kimilerine göre 30 -35 yıldır benzer şeyler söyleniyor... İzmir turizm kenti olsun, İzmir sanayi kenti olsun, İzmir tarım kenti olsun deniyor ama yol alınamıyor... Haklı yanları var, tüm bunların arasında ne olacağını bir türlü bilemeyen İzmir, sonunda hepsinden biraz ve bu alanlarda ülkenin çoğu şehrinden az gelişti.
Son zamanlarda ise şöyle bir umut doğdu.
Türkiye’nin ilk iki kalkınma ajansından biri İzmir’de oluştu. Yerelden Kalkınma modeli bu kentten başladı. Beklentileri yüksek olanların belki biraz daha beklemesi gerekiyor ama ajans ilk başta en azından şunu sağladı; şimdiye kadar ayrı telden çalan kurumlar bir masa etrafında buluştular.
* * *
Büyük projeler her kurumun, kendi algılamasının, reklamının ötesinde İzmir için masaya yatırıldı. Ajans 2010 yılından itibaren büyük bütçeli altyapı veya işletme desteklerini içeren güdümlü proje desteği de vermeye hazırlanıyor.
Güdümlü proje desteği için 2010 yılında 10 milyon TL ayrıldı. Yani kente vizyon kazandıracak önemli proje ya da projeler diğer desteklerden ayrı olarak verilecek. Ancak şimdi yeni bir gelişme var.
* * *
TÜRKİYE’NİN hızlı büyüdüğü 2002 -2007 arasında özelleştirmeler ülke gündemindeki en önemli ekonomik aktivite olarak görülüyordu. Değer artışı hesapları yeterince yapmayan dönemin hızlı bakanları tarafından ‘babalar gibi özelleştiririm’ nidalarıyla özelleştirmeler yapılıyordu.
Babalar gibi özelleştiririz denilenlerin bugün bir kısmı ya Danıştay’da bekliyor ya da geçen bekleme süresi çoğunu sil baştan hale getiriyor. Egeliler şimdi bir aksilik olmazsa Türkiye’nin en büyük deniz tuzlası, Çamaltı tuzlasını özelleştirmeye hazırlanıyorlar.
Süreç az kaldı. 4 Aralık.
1863 yılında İtalyanların kurduğu tuzla, 73 bin metrekarelik büyüklüğe sahip. Yılda ortalama 600 bin ton tuz üretiliyor. Hiçbir pazarlama sorunu yok.
Ayrıca artemia,salina karidesi,potasyum sülfat vb. ikincil ürün potansiyeli bulunuyor. Bu da geleceğini parlak kılıyor. İşin enteresan yanı şu; beş yıldır tuz ihalesinin peşinde olan, üç yıl önce bunun için paralarını ortaya koyan İzmirliler, ihaleden yaklaşık bir ay önce birlikteliği bozdular.
Ege Tuz Sanayicileri Ortak Girişim Grubu Başkanı Coşkun Yolgörmez, 50 ismi beraberinde topladığını söylemişti. Aralarında Atıl Akkan, Ender Yorgancılar, Vedat Özyavru,
Hani dedik ki, konunun kendisi mühimdir ama bu yalnızca İzmir’in sorunu değildir. Elbette, İzmir’de değil, hiçbir yerde, hiçbir kentte kimse yaşansın istemez.
Dağda karşılaşsın istemediklerimiz, kentte çatışsın dilemez.
O sahneler yaşanmasın isterdik dedik ve ekledik; hatalar düzelmezse açılımın yanlışlığını daha çok yerde yaşarız..
Ve yine aynısı oldu.
Bir küçük kafa çıktı, tüm sorunu aldı bir bohçaya koydu. İzmir faşisttir diye yazdı...
Geri kalmışlığımız, gâvurluğumuz, faşitliğimiz yetmedi, İzmir’in kızı kadını bir beldeye hapsolmuşlar dedi, hızını alamadı, 1500 TL maaş alıp mutlu olan mühendisle dalga geçildi.
Ancak durum bir başka açıdan vahim...