Bugün 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı, öncelikle gençler olmak üzere, hepimizin bu özel gününü kutluyorum. Bu vesileyle gençlerin hayata bakışı, ailenin rolü ve beden algısı konusunda yayınlanmış bazı yeni çalışmaları paylaşmak istedim.
Şimdi bir düşünün...
Vücudunuz hakkındaki düşünceleriniz neler? Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? “Biraz daha zayıflasam kendimi daha iyi hissedeceğim”, “Burnumu mu yaptırsam, yoksa dişlerimi mi?” diyenlerden misiniz? Her gün vücudunuzda değiştirecek bir şeyler buluyor, hatta bu düşüncelerden dolayı belki de mutsuz ve keyifsiz hissediyorsunuz. Bunlar size de tanıdık geldi mi? Cevabınız “Evet”se, yalnız değilsiniz. Özellikle ergen bireylerde gözlemlenen modern çağın genel sorunları bu saydıklarım ve daha fazlası... Okul ve sınav stresi yetmezmiş gibi, bu yaşlarda beden imajı da ağır yük olabiliyor gençlerimiz için... Hızlı bir şekilde büyümenin gerçekleştiği bu dönemde bedenlerinde birçok değişim yaşanıyor ve bu durum, beden imajlarının da değişmesine sebep oluyor. Bu çok normal. Önemli olan bu süreçler gerçekleşirken çocuklarımızın ruh ve beden sağlığını korumak. Peki bu pozitif beden algısına sahip olmak için ebeveynlere neler
Stres, modern yaşamın olmazsa olmaz bir gerçeği... Büyükten küçüğe herkes, hayatının her noktasında strese maruz kalabiliyor. ‘Minik bir çocuğun ne stresi olur ki?’ diye düşünmeyin. Unutmayın ki, bizim için küçük olan olaylar, onlar için büyük anlamlar taşıyabiliyor. Bu yüzden stres, sevinç, üzüntü ve heyecan gibi hayatın içinden her an, bizimle olan bir şey. Günlük hayatta stres sözcüğünü sıklıkla negatif durumları tanımlamak için kullansak da, akla hemen olumsuz şeyler gelmesin. Stresin pozitif ve negatif olmak üzere ikiye ayrıldığını biliyor muydunuz ?
Pozitif ve negatif
Stres dediğimiz şey, kendimizi toparlayıp dikkatimizi bir noktaya yoğunlaştırmamız gereken durumlar için iyiyken; gündelik yaşamımızı olumsuz etkilediği noktada, kötü olarak algılanır.
Aslında heyecan verici veya stresli her olay, vücutta kimyasal tepkilere yol açar. Pozitif stresi bu noktada; insanın heyecanını ve iç motivasyonunu artıran, hedefine odaklanmasını sağlayan ve sonucunda kazanç veya keyif sağlayan durumlar olarak düşünebiliriz. Yani yaşamdaki olumlu durum ve olaylara karşı hissedilen bir stres türüdür.
Mezun olmak, yeni bir işe başlamak, evlenmek, çocuk sahibi ve emekli olmak gibi durumlar,
Geçtiğimiz hafta Ramazan’da, ‘Kilo verilir mi?’ ve ‘Sahura kalkmasak olur mu?’, sorularının cevaplarıyla, iftarda sindirim problemleri çekmemek ve fazla kaçırmamak için yapmamız gerekenleri konuşmuştuk. Gelelim Ramazan boyunca dikkat etmemiz gereken noktalara...
1-Bağırsaklarınızı önemseyin
Oruç tutanların öğün sayısı azaldığı için, sebze-meyve tüketimi, ihmal edilebiliyor. Lif alımı azalıyor ve bağırsak hareketlerinde de yavaşlama görülebiliyor. Bir de hareketsizlik eklenince, kabızlık artıyor. Ramazan’da lif içeriği yüksek sebze-meyve, tam tahıl ve baklagil tüketimini artırmanız, bağırsak sağlığınızı koruyacak kabızlık şikayetinizi hafifletecektir. Ayrıca probiyotiklerden; kefir ve yoğurt gibi besinlere beslenmenizde yer vermeniz, sindirim sisteminizi rahatlatacaktır.
2-Hızlı yemeyin
16-17 saat açlıktan sonra, her zamankinden hızlı davranmak, bedeninizin içsel kontrol dengesini olumsuz etkileyebilir. Doygunluk sinyali gelme süresinin 20 dakika sürdüğü düşünülüyor. Çok hızlı yemek yerseniz, bu mekanizma tam çalışamamış ve sinyaller beyninize ulaşmamışken, normalden daha fazla yemiş olursunuz. Bu durum, sindirim problemlerine, reflü, gaz ve şişkinlik gibi sorunlara neden
Özellikle havalar ısındıkça ve tatil sezonları açıldıkça, ‘diyet’ kelimesi çok daha sık duyuluyor. Böyle zamanlarda her kafadan bir ses çıkıyor, birçok farklı kilo verme yöntemi ve beslenme düzeni gündeme geliyor. Ben de her defasında aynı şeyi tekrar hatırlatıyorum, kilo vermenize yardımcı olacak tek bir besin veya mucizevi bir ürün yok. Ve maalesef tek bir beslenme düzeni veya diyet programı tüm insanlar için uygun değil.
Peki en iyi diyet hangisi?
Çalışmalar, bu sorunun direkt bir cevabının
ne yazık ki olmadığını ama Akdeniz ve DASH gibi diyetlerin, sağlık üzerinde birçok olumlu etkisinin olduğunu gösteriyor. Akdeniz Diyeti, hâlâ popülerliğini korusa da son yıllarda ona ek olarak Gezegen Diyeti de
ön plana çıkıyor.
Dünyanın en prestijli sağlık dergilerinden biri
The Lancet’e göre; 37 bilim insanının üzerinde çalıştığı Gezegen Diyeti, gündemde yerini alıyor. EAT-Lancet Komisyonu’nun Özet Raporu diyor ki; dünyada 2050 yılına kadar bireylerde sağlıklı diyetlere dönüşüm kaçınılmaz olacak. Meyvelerin, sebzelerin, kuruyemişlerin ve baklagillerin küresel tüketimi ikiye katlanacak ve kırmızı etle şeker gibi yiyeceklerin tüketiminin yüzden 50’den daha fazla azaltılması
Duyduysanız davulun sesini, ‘11 Ayın Sultanı’ Ramazan yine bütün ihtişamıyla; upuzun pide kuyruklarıyla ve sahur-iftar hazırlama telaşıyla geliyor...
Geliyor gelmesine ama Ramazan ayında beden ağırlığıyla ilgili endişe yaşayanların sayısı da hiç az değil. Kimi bu süreci kilo vererek tamamlarken, kimi de alıyor.
Diyet yapanlarda, ‘Bu ayı kilo almadan nasıl geçirebilirim?’, ‘İftar sofrasında çok yememek için kendimi nasıl kontrol edebilirim?’ endişesi olduğunu duyuyorum. Bir grup bireyde de ‘Sahur yapmasam da sadece iftarda bir şeyler yesem, kilo verir miyim?’ düşüncesinin hakim olduğunu görüyorum. Bu konuya açıklık getirmek istedim.
Kilo verilir mi?
Genel olarak toplam yiyecek tüketimi, Ramazan’da sınırlanır ve bu da enerji alımında azalmaya ve ağırlık kaybına yol açabilir. Ama bu demek olmuyor ki, oruç tutmak zayıflatıyor. Aksine Ramazan ayındaki en büyük şikayetlerden biri de kilo almaktır. Çünkü oruçluyken gün boyu bir şey tüketmediğimiz için iftara doğru kan şekerimiz düşer. O yüzden ezan okunduğunda ilk olarak bal ve reçel gibi şeker grubunu kaşıklarken bulabiliriz kendimizi...
Kan şekerinin düşmesi, kişinin normalden daha hızlı ve daha çok şey yemesine sebep olabilir.
Sağlıklı beslenme her zaman önemli ama özellikle ileriye dönük kalıcı beslenme alışkanlıklarının edinildiği çocukluk dönemi ayrıca önemli. Erken çocukluk ve oyun döneminde çocuklar çevrelerinden çok etkilenirler. Bu dönem, besine karşı pozitif alışkanlık geliştirmesi ve olumlu alışkanlıklar kazanması açısından önemli bir zaman dilimidir. Bu süreçte anne-babanın yedirme için ısrar çabaları, ödüllendirme ve ceza verme tutumları yeme alışkanlıklarını olumsuz yönde etkileyebilir. Çünkü miniklerin yiyecek tüketimleri günlük olarak değişmektedir ve bazı günler az, bazı günler fazla yemeleri bu yaş grubunun özellikleri arasındadır. Yemek konusunda ısrarlı davranmak, onların yemeği tamamiyle reddetmesine yol açabilir. O yüzden çocuğun bakımıyla ilgilenen bireylerin yemeğe yönlendirme tutumları bu yaş grubunda önemlidir.
Dört besin grubunu da önemseyin
Diğer önemli nokta, çocukların bu yaş grubunda yeterli ve dengeli bir şekilde bütün besin öğelerini tüketmesidir. Çocukların sağlıklı beslenmesi için dört besin grubunda bulunan çeşitli besinlerden yeterli miktarlarda ve dengeli bir şekilde tüketmeleri gerekmektedir. Hatta oyunlarla birlikte 4 yapraklı yoncanın besin gruplarının
Evde yemeğinizi günlük hazırlayıp tüketenlerden misiniz? Yoksa bir yemeği üç günlük yapıp, ikinci günde çöpe dökenlerden misiniz? Bunu neden soruyorum, çünkü çok hassas bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Dünya genelinde israf edilen gıdanın yıllık yaklaşık 1.3 milyar ton olduğunu biliyor muydunuz? Rakamlar maalesef çok çarpıcı ve üzücü, çünkü her gece 821 milyondan fazla insan başını yastığa aç koyuyor. Bu sebeple önümüze gelen yemekleri, besinleri çöpe atmadan önce elimizi vicdanımıza koyup, iki kere düşünmemiz gerekiyor. Peki gıda israfını önlemek için evlerimizde nelere dikkat edebiliriz, gelin onlara bir göz atalım…
Alışverişe çıkmadan buzdolabınızı kontrol edinve liste hazırlayın!
Alışverişe aç çıkmamanın ve çıkmadan önce alışveriş listesi hazırlamanın önemini her zaman vurgulamaya çalışıyorum. Çoğu insan buzdolabını kontrol etmeden ve alışveriş listesi yapmadan mutfak alışverişine çıkıyor. Kontrol etmeden çıktığı için kimi zaman buzdolabında bulunan meyve-sebzenin daha tazesini alıyor. Halbuki biraz daha dursa, çürümeye yüz tutmuş muzları tariflerinde kullansa, hem o muzu değerlendirmiş olacak, böylelikle mutfakta gıda israfını önleyecek, hem de alışveriş bütçesini
“Beni hep bu havalar mahvetti, başım ağrıdan çatlıyor, ışık görmeye dayanamıyorum, şu yemeğin kokusu midemi bulandırıyor, kahve içtim sanki başım daha da ağrıdı, biraz uyusam geçecek gibi...” Bu cümleler size tanıdık geliyor mu?
Migren ağrısı, birçok kişinin ortak sorunu, genellikle, başın bir tarafında ve sıklıkla mide bulantısı veya ışığa karşı hassasiyetle gözlemlenen şiddetli bir baş ağrısıdır. Bu ağrı, nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, çoğu zaman beyindeki sinir iletimindeki geçici değişikliklerden kaynaklanır. Baş ağrısına mide bulantısı ve kusma da eşlik eder ve şikayetler birkaç saatten birkaç güne kadar sürebilir. Hava değişimleri, mevsim geçişleri, yoğun strese maruz kalma, uyku düzensizlikleri, sık alkol tüketimi ve gün içinde tükettiğiniz besinler, migreni tetikleyebilir. İyi haber ise, yapacağınız diyet değişikliklerini migren sıklığını ve şiddetini azaltabileceği... Peki nedir bu tetikleyici besinler?
Bunlara dikkat!
Baş ağrısını tetiklediği öne sürülen besinlerin içerisinde en sık çikolata, turunçgiller, süt ürünleri (yoğurt, peynir), yağlı ve kızarmış yiyecekler, çay, kahve, kola, aspartam, alkollü içecekle, gıda boyaları ve katkı maddeleri yer alıyor.