Bayramda genelde yetersiz sebze tüketimi sebebiyle sindirim sistemi sorunları yaşanabilir. Öğünlerde etin yanına bol yeşillikli ve C vitamini açısından zengin bir salata veya sebze eklemeyi unutmayın.
Bayramın en güzel yanı şüphesiz sevdiklerimizle toplandığımız bayram sofraları. Geçmiş yıllarda tecrübelerim bayramlarda beslenme anlamında ipin ucunun biraz kaçtığını gösteriyor. Özellikle konu Kurban Bayramı ise et tüketiminde sınırlar aşılıyor. Her zaman söylediğim gibi beslenmenizde dengenin önemli olduğunu hatırlayın. Bayramda bedeninizi beslerken, ruhunuzu da beslemeyi ihmal etmeyin.
Özellikle kavurma, Kurban Bayramı’nın vazgeçilmezleri arasında. Kırmızı et; iyi kalite hayvansal proteinin, demir, çinko, fosfor, magnezyum mineralleri, B12, B6, B1 ve A vitaminler içeriğiyle sağlık için faydalı olsa da, özellikle yağlı etlerin doymuş yağ ve kolesterol içerikleri yüksektir. Görünür yağları olabildiğinde temizleseniz bile kırmızı etin ortalama yağ içeriği yüzde 20’dir. Bu sebeple tüketilen miktar çok önem
Hangi besinler diyet lifi içerir? Günlük tüketmeniz gereken diyet lifi miktarı nedir? Bu konu hakkında bir fikriniz var mı?
Yeterli diyet lifi sağlıklı beslenmede olmazsa olmaz, çünkü sağlık üzerine birçok faydası var. Bunlardan bazıları; kan şekeri regülasyonuna yardımcı olmasını, sindirim sisteminin düzenli işleyişine katkı sağlaması ve çeşitli hastalıklara karşı da koruyucu olması... Bu yüzden bugün sizlerle besinlerin diyet lifi içeriğini paylaşmak istedim.
Hastalık riski azalıyor
Geçtiğimiz şubat ayında dünyanın en prestijli sağlık dergilerinden biri olan The Lancet’te okuduğum bir araştırmayı paylaşmak istiyorum sizlerle... Yaklaşık
245 araştırmanın sonucuna göre, yüksek diyet lifi alımı olan bireylerin, düşük diyet lifi alımı olanlara kıyasla tüm nedenlere ve kardiyovasküler hastalıklara, inme, tip 2 diyabet ve kolon kanserine bağlı ölüm risklerinde yüzde 15-30 oranında bir düşüş olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca klinik çalışmalara göre, yüksek diyet lifi alımı olan bireylerde diğerlerine kıyasla
Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun yayınladığı Diyabet Atlası’na göre, Türkiye’de diyabetli birey sayısı 2015 yılında 6 milyon 339 kişiyken, 2017 yılında bu sayı 6 milyon 694’e yükselmiş ve işin üzücü tarafı 2040 yılında bu sayısının 10 milyon 629’a ve 2045 yılında ise 11 milyon 223’e yükselmesi bekleniyor. Dünya genelinde ise 629 milyon diyabet hastası olacağı yönünde açıklamaları mevcut. Gerekli yaşam tarzı değişikliğine gidilmezse durum daha da ciddileşebilir.
Tüketimi önemli
Diyabet, kesin tedavisi olmayan bir hastalık gibi görünse de, aslında erken teşhis, doğru tedavi ve düzenli beslenmeyle yönetilebilir ve ilerlemesi engellenebilir. Diyabetli bir bireyin beslenme düzeninde olmazsa olmaz besin gruplarından biri, meyve ve sebzelerdir. Buna rağmen birçok diyabetli danışanımın meyve tüketimi konusunda endişeleri olduğunu görüyorum. Ben de bugün size diyabeti olan bireylerin rahatlıkla tüketebileceği meyvelerden bahsedeceğim.
Meyveler doğal şeker içeriğiyle beraber, vücut için çok fazla sağlık
Yağlı bir yemek sonrası hazımsızlık ve şişkinlik problemleri yaşıyor, bu şikayetlerinize kimi zaman bulantı, kusma ve karın bölgesinde hatta bazen sırta doğru uzanan bir ağrı eşlik ediyorsa, problem safra kesenizden kaynaklanıyor olabilir. Temelde safra kesesi, karaciğerin alt kısmında yer alan ve karaciğer tarafından üretilen safrayı depolayan bir organdır. Sindirim sırasında, safra kesesi kasılarak, içindeki safrayı ince bağırsağa boşaltır, yağların ve yağda eriyen (A, D, E, K) vitaminlerin emilimine destek olur. Bazen bu kesede çeşitli sebeplerle; tıkanıklık, şekil bozukluğu ve safra yoğunluğunun fazla artmasıyla iltihaplanma yani ‘kolesistit’ olabilir.
Risk faktörleri nelerdir?
Aslında hastalığın ortaya çıkmasındaki sebep tam olarak bilinmemekle birlikte, bazı faktörler bu sağlık sorununa zemin hazırlamaktadır. Bunlardan bazıları; safra kesesi taşları, yaş, genetik, beslenme düzeni, bazı ilaçlar ve obezite gibi çeşitli hastalıkların varlığıyla, hızlı kilo kaybıdır. Kolesistit, özellikle gelişmekte olan ülkelerde daha fazla görülür. Kadınlar, erkeklere kıyasla daha çok
Yaz denince aklımıza deniz, havuz, kum, güneş ve sıcak hava geliyor. Ama bir yandan da serinlemek için açılan klimalar, girilen havuzlar ve daha birçok şey, enfeksiyona sebep olabiliyor. Baltimore Hastanesi’nde elde edilen yedi yıllık verilere göre, hastalıkların bazılarının görülme sıklığı yaz aylarında, kış mevsiminden yüzde 46 daha yüksek olabilir.
Peki yaz enfeksiyonlarına karşı nasıl korunabiliriz ve beslenme programımızda nelere dikkat etmemiz gerekiyor?
Hijyen önemli
Enfeksiyonlara karşı korunmada en önemli kurallardan biri hijyen... Sıcak havada özellikle kişisel hijyene dikkat edilmesi, çok daha önemli hale geliyor. Yemeklerden önce, hapşırdıktan veya öksürdükten sonra ellerinizi mutlaka yıkayın. Kişisel hijyenin dışında çevresel hijyen de göz önünde bulundurulmalı. Temizliğinden emin olmadığınız havuzlara girmemeniz ve yaşadığınız çevreyi mümkün olduğunca temiz tutmanız da önemli.
Propolisi unutmayın!
Enfeksiyonlardan korunmak için güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmanız da çok önemli. Ben
Yazın en sevdiğim yanı. birbirinden güzel ve lezzetli sebze ve meyvelerin raflarda yer alması... Manava girdiğimde hangi birini alacağımı şaşırıyorum. Takip edenleriniz varsa biliyordur, beslenme düzenimde çeşit çeşit meyve ve sebzelere yer veriyorum. Çünkü her biri, içeriğinde bulunan çeşitli vitamin, mineral ve antioksidanlarla farklı faydalar sağlıyor ve hastalıklara karşı koruyor.
Geçtiğimiz haziran ayında okuduğum bir makaleyi paylaşmak istiyorum sizlerle... American Society for Nutrition’da yayınlanan yazıda, yetersiz meyve ve sebze tüketiminin her yıl kalp hastalığından ve felçten kaynaklanan milyonlarca ölüme sebebiyet verdiği yer alıyor. Çalışmaya göre, her yedi kardiyovasküler ölümden 1’i yetersiz meyve tüketiminden kaynaklanırken, her 12 kardiyovasküler ölümden 1’i yetersiz sebze tüketiminden meydana geliyor. Yine araştırmacılara göre, düşük meyve alımı, 2010 yılında yaklaşık 1.8 milyon kardiyovasküler ölüme, düşük sebze alımı ise 1 milyon ölüme sebep olmuştur. Ben de
İyi bir yaşam için sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite ne kadar önemli ise uyku kaliteniz ve uyku süreniz de bir o kadar önemli. Uyuduğunuz ortamın ışığı, havası, yattığınız yatak ve hatta dijital cihazlara maruz kalmanız bile uyku kalitenizi etkileyen faktörler arasında yer alıyor.
Dijital cihazlar hayatımıza yerleştiğinden beri onlarsız uyuyamaz olduk. Yatmadan önce baktığımız son ve uyanır uyanmaz baktığımız ilk şey haline geldiler. Hatta bazı bireylerin uyanıp cep telefonlarını kontrol ettiğini bile duydum. O yüzden bugün size kaliteli uyku için yapmanız gerekenlerden bahsedeceğim.
Dijital cihazlardan uzak durun
Yapay aydınlatma ve dijital cihazların gece kullanılması, uyku kalitenizi etkileyebiliyor. Birçok çalışma, bu aygıtlardan yayılan mavi dalga boyunda ışığın beyninizin doğal uyku-uyanıklık döngüsünü, yani vücudun sirkadiyen ritmini bozduğunu ve böylelikle uykuya dalmayı zorlaştırdığını söylüyor.
Yorgunluk, depresyon, ağırlık kazanımı, kabızlık, kilo alma, soğuğa karşı tahammülsüzlük, yüz şişkinliği, kuru cilt, saç dökülmesi ve ses kısıklığı gibi sorunlar size de tanıdık geldi mi? “Evet, bu saydıklarınız bende var ama sorunun neden kaynaklandığını bilmiyorum” diyorsanız, tirod bezinizi kontrol ettirmenizi öneririm. Yaşadığınız yorgunluk hissi ya da saç dökülmesi, Haşimato tiroidinin göstergesi olabilir.
Haşimato tiroidi, bağışıklık sisteminde yaşanan bozukluk sonucu ortaya çıkan otoimmün bir hastalıktır. Yani vücutta adeta bir savaş halinin hakim olduğu ve vücudun tiroid bezini yabancı doku olarak algılayıp, yok etmek istediği bir sağlık sorunudur. Genellikle bireyler yukarıda saydığım belirtilerden yakınırlar. Hipotiroidizmle karışmasın, çünkü Haşimato hastalığı olan tüm bireylerde hipotiroidizm gelişmez, ancak bu hastalık tipik olarak hipotiroidizmin nedenleri arasında yerini alır.
Diyetle kontrol edilir mi?
Bireyler genellikle; artan bağırsak geçirgenliği ve bağırsak disbiyozisinden şikayetçidir ve bu iki sindirim sistemi rahatsızlığı, Haşimato hastalığının seyrini olumsuz etkiler. Bu yüzden tedavideki asıl amacımız, tiroid yerine, bozulmuş sindirim sistemini