Haziran ayı geliyor, sınav mevsimi yaklaşıyor. Okulların kapanmasına ve yaz tatiline geçişe de kısa bir süre kaldı. Bu dönemde sınav sonrası tatil planları yapılıyor, yükselen hava sıcaklıklarıyla birlikte beslenme alışkanlıkları, hatta yaşam tarzı değişiyor. Çocukların beslenme alışkanlıklarının gelişmesinde aile büyüklerinin yeme tutumları, anne ve baba arasındaki iletişim gibi pek çok faktörün rol oynadığını biliyoruz. Okul çağındaki çocuklarımız, evde elde ettikleri kazanımların üzerine yenilerini eklemeye başlıyor. Peki ya çocuklarınızın bu dönemdeki beslenme alışkanlıklarının ömür boyu hastalık riski üzerinde rol oynadığını biliyor musunuz?
Hastalık riski
Preventive Medicine Reports dergisinde geçtiğimiz günlerde yayımlanan çalışmada obezitenin öğrenciler arasında tıpkı bir bulaşıcı hastalık gibi yayıldığının da altı çizilmiş. Araştırmacılar, lise sonrası kötü beslenme alışkanlıklarının, obezite, solunum yolu hastalıkları ve depresyon gibi gelecekteki sağlık sorunlarına katkıda bulunabileceği konusunda uyarıyor. Yüksek şekerli veya
Her mevsim, beslenme düzenimizde bazı değişikliklere yol açabilir. Yaz da öyle. Sıcak geçen yaz aylarında nasıl beslenmeliyiz? Size 5 öneride bulunacağım ve sizden “artırın” ilkesine uymanızı isteyeceğim.
Tatil planları, deniz, kum, güneş ve artan sosyallikle, beslenme düzeni ve yaşam tarzı bir miktar değişebiliyor. Bütün kış beklediğimiz yaz aylarına sağlık dolu merhaba demek için artırmanızı önerdiğim adımlara bakalım.
1 - Sıvı alınımını destekleyin: Gün içerisinde yorgunluk, halsizlik, enerji düşüklüğü gibi problemler yaşıyor musunuz? Cevabınız evet ise yetersiz sıvı alıyor olabilirsiniz. Yaz aylarında yükselen sıcaklıklarla beraber sıvı ve elektrolit kayıplarının da arttığını hatırlayın. Tüketilen sıvı miktarından daha fazla sıvı kaybedildiğinde vücut gerçekleştirdiği işlevler için yeterli su ve sıvı bulamaz, bu durum dehidrasyon olarak tanımlanabilir. Gün içinde en az 2-2 buçuk litre su tüketmeye özen gösterin. Günlük minimum ihtiyacınız olan su miktarını vücut ağırlığınızı 30 ml ile
Biyoçeşitlilik denince aklınıza ne geliyor? Yeşilin her tonunda ağaçlar, rengarenk çiçekler, kuşların çeşit çeşit cıvıltısı, denizdeki mercanlar ve doğa ile denge içinde yaşayan sayısız canlı... Peki bu dengenin günden güne kayba uğradığını biliyor musunuz? Birleşmiş Milletler, biyolojik çeşitlilik konularında farkındalığı artırmak amacıyla 22 Mayıs’ı Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Günü olarak kutluyor. 23 senedir farklı temalarla farkındalık kazandıran tarihin bu seneki teması ‘Anlaşmadan Eyleme: Biyolojik Çeşitliliği Onarın’ olarak seçilmiş. Biyoçeşitlilik kaybının önemini vurgulamayı ve herkesi bu konuda harekete geçirmek hedefleniyor bu sene. Benim de aslında birçok kez vurguladığım, iklim krizi için eyleme geçmemiz artık ‘aceleden acile’ geçti. Biyoçeşitlilik de bunun bir parçası.
Peki nedir biyoçeşitlilik? Bu terim kısaca gezegenimizde bulunan canlıların çeşitliğini ele alır. Aklınıza ilk bitki, balıklar, memeliler gibi hayvan çeşitliliği gelse de aslında
Cinsiyetin obezitenin altında yatan mekanizmada önemli bir faktör olduğunu biliyor musunuz? Son araştırmalar, kadınları ve erkekleri obeziteye iten nedenlerin farklı olduğunu gösteriyor
Yarın, 22 Mayıs Avrupa Obezite Günü. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), obezitenin Avrupa genelinde salgın boyutuna ulaştığını vurguluyor. 2022 Avrupa Obezite Raporu’na göre, ülkemizde yetişkinlerin yaklaşık yüzde 59’u aşırı kilo veya obezite sorunu ile karşı karşıya. Obezite görülme oranı erkeklerde yüzde 30, kadınlarda ise yüzde 40 civarında. Obezite ile mücadelede herkesin yolculuğunun birbirinden farklı olduğunu hep söylüyorum, danışanlarımın her birine ayrı bir yaklaşım ile beslenme tedavisi uyguluyorum. Obeziteye estetik bir problem olarak bakmamak, yaşam tarzını komple ele alarak ciddiyetle yaklaşmak gerekiyor.
Cinsiyete göre değişiyor
Cinsiyetin obezitenin altında yatan mekanizmada önemli bir faktör olduğunu biliyor musunuz? Son araştırmalar, kadınları ve erkekleri obeziteye iten nedenlerin farklı olduğunu gösteriyor. Bu da tedavide cinsiyete göre farklı
Bugün 17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü. Dünya genelinde yaklaşık 1.3 milyar yetişkin bireyin hipertansiyon yani yüksek tansiyona sahip olduğunu biliyor musunuz? Hipertansiyon, kalp krizi ve inme için önemli bir risk faktörü ve dünya çapında erken ölümlerin önde gelen nedenlerinden biri. Yüksek kan basıncı olarak bilinen hipertansiyon tedavi edilmediğinde, pek çok hastalığın altında yatan sebep olabiliyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün raporlarına göre hipertansiyon, önlenebilir hastalıkların en önemli nedenlerinden biri. Güncel çalışmalardan yola çıkarak, beslenme, yaşam tarzı ve hipertansiyon arasındaki ilişkiyi üç adımda hatırlatmak istedim.
Beslenme modeliniz
Akdeniz diyetinin kronik hastalıkları önlemede rol oynadığını ve sağlığınıza birçok fayda sağladığını çok kez duymuşsunuzdur. Bunlardan biri ise hipertansiyon. Tam tahıllar, yeşil yapraklı sebzeler, mevsim meyveleri, yağlı tohumlar, kurubaklagil ve balık içeren bir beslenme programı, kan basıncı üzerinde olumlu rol oynuyor. Yapılan pek
Annelerin hem kendilerini hem bebeklerini beslerken tercihlerine dikkat etmeleri gerekiyor. Çünkü gıda alerjisi günümüzde giderek artış gösteriyor. Besin Alerjisi Farkındalık Haftası dolayısıyla bu konuyu ele almak istiyorum.
Bugün 14 Mayıs Anneler Günü ve aynı zamanda seçim günü. Umarım bütün okurlarımız oylarını sandıklarda kullanmıştır. Kadınların eşitsizliklere maruz kalmadığı, özgürce kendi haklarımızı savunabildiğimiz nice güzel günlerin olması ortak arzumuz. Dileğim başta “Doğa ana” olmak üzere tüm kadınların iyi beslenmesi. Anneler Günü, sadece bu özel güne ait hediyeleri, kampanyaları değil, tüm annelerin emeklerinin karşılığını alabildiği, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı bir dünyayı hak ediyor. Bir canlıya annelik etmiş bütün annelerin Anneler Günü kutlu olsun.
Bir canlıya annelik etmenin en önemli noktalarından biri, ona ihtiyacı olan bakımı sağlamaktır. İnsan, tüm canlılar arasında en prematüre doğan ve gelişimi uzun süren canlıdır. Günümüzde doğumdan
9 Mayıs Dünya Çölyak Günü... Son yıllarda pek çok otoimmün hastalığın görülme sıklığı artıyor. Bunlardan biri de çölyak. Ülkemizde 250 bin ile 750 bin arasında çölyak hastası olduğu tahmin ediliyor. Çölyak hastalığı, buğday, arpa, çavdar gibi tahıllarda bulunan gluten isimli proteine karşı duyarlılık sonucu otoimmün gelişen bir hastalık. Genetik yatkınlık, çevresel faktörler, değişen bağırsak mikrobiyatası, immünolojik mekanizmalar burada söz sahibi. Dünya Çölyak Günü’nde gluten ve çölyak ilişkisinden bir kez daha bahsetmek istedim.
Gluten buğday tanelerinin ana depolama proteini olarak tanımlabilir. Çölyaklı bireyler bu proteini sindiremez. Glutene karşı alerjisi olan kişilerde gluten bağırsaktaki villuslara zarar verir ve vücut için gerekli olan besin öğeleri ince bağırsaktan emilemez. Villusları ince bağırsağın iç yüzeyinde bulunan ince uzantılar olarak tanımlayabilirim. Hastalık bazı bireylerde yıllarca hiç belirti vermez veya çok hafif seyredebilir,
Bir psikobiyotik hafızamız var mı dersiniz? Peki, fermente gıdaların, bağışıklık sistemi, kilo kontrolü, mutluluk hormonu salınımı gibi yararları bulunduğunu hep hatırlamalıyız desem!
Mutluluğunuzda, stres yönetiminizde, hatta iştah problemlerinizde bağırsak bakterilerimizin söz sahibi olduğunu biliyor muydunuz? Peki, sağlığınızı bağırsak bakterileriniz belirliyor desem? “Ne yersek oyuz” mottosunu, “Bağırsak bakterilerimiz ne yiyorsa oyuz” olarak revize etmek istiyorum. Bağırsaklarımızdaki iyi bakteriler ürettikleri mutluluk hormonuyla bizi mutlu ediyor, kötü bakterilerin üremesini önlüyor. Bağırsak sağlığının giderek genişleyen dünyası hâlâ tam olarak çözülememiş olsa da yapılan çalışmalar günden güne artıyor.
Psikobiyotik hatırlatması
Günümüzde ruh sağlığı üzerine yeni araştırmalarda, doğrudan bağırsaklarımızdaki sağlıklı bakterilerin üretimine katkıda bulunan maddeler çalışılıyor. Bunlara da “Psikobiyotik” adı veriliyor. Probiyotik ailesinden gelen psikobiyotikler, bağırsaklardaki faydalı mikroorganizmaların oluşmasını