Cep herkülü Naim Süleymanoğlu’nun 2000 Sidney olimpiyatından sonra haltere hüzünlü vedasıyla, milli takımdaki liderlik görevi halefi Halil Mutlu’ya kalmıştı. Naim’in ay-yıldızlı mayoyu giydiği 1988 yılından, Halil’in halteri bıraktığını açıkladığı 2008’e dek, Milliyet Spor Müdürü Tayfun Bayındır ile uluslararası organizasyonların çoğunu takip etmiştik. Tayfun şimdilerde, bu sürece dair anılarını derlediği bir kitap hazırlıyor. Merakla bekliyorum unuttuğumuz neler olmuş diye.
Sadece Naim ve Halil mi? Ergun Batmaz, Fedail Güler, Sunay Bulut, Sedat Artunç, Taner Sağır, Erdinç Arslan ve niceleri ile Olimpiyat, Dünya ve Avrupa şampiyonalarında fırtına gibi esen bir milli takımımız vardı mazide!
Kamplarda dahi hiyerarşi yaşanırdı. Diğer sporcular ve antrenörler Naim’in odasına desturla girerdi. Tüm dünyada olduğu gibi milli takımda da büyük saygı duyulurdu Naim’e. Söylediğinin üzerine laf söylenemezdi. Daha sonra bu misyon efsane Halil Mutlu’ya kaldı. Ağabey rolünü o sürdürdü. Halil de halterden kopunca, malum, bugün milli takım kamplarında kırılan rekorları değil, birbirlerini çatalla saldıran sporcuları konuşur hale geldik.
Utanmaları yok
Bir dönem Naim’in, ardından Halil’in
Tıpkı geçen haftaki Göztepe maçı gibi pozisyonu bol, aksiyonu çok, futbol adına her şeyin yaşandığı nefis bir mücadele izledik. Tek eksiği goldü. Doğrusu ya, kim kaybetse yazık olacaktı. Direkten dönen toplar, kaçan penaltı, iki takım adına da sayısız fırsatlar vardı.
Çok farklı iki yarı izledik. Öncelikle şunun altını çizelim. Gençlerbirliği’nin sahaya yayılışı, çok takımın ezberini bozacak cinsten. Beşli savunmanın önünde dörtlü blok ve en uçta santrfor. Top başkent ekibinde iken iki savunmacı hızla çıkıyor. Göbekten de değişerek bir oyuncu onlara iştirak edince, kalabalık orta sahası ile oyuna ağırlığını koyması kaçınılmaz oluyor. Futbolun kuralıdır, ikinci bölgeye hakim olan, inisiyatifi de alır. Tıpkı Ümit Özat’ın takımı gibi. Dolayısıyla son üç haftadaki Karabük ve Konyaspor galibiyetleri ile deplasmandaki Fenerbahçe beraberliğine asla rastlantı diyemeyiz.
Dün de Trabzonspor karşısında etkiliydi başkent ekibi. Trabzonspor ilk yarıda oldukça bocaladı. Orta alanda çok baskı yedi. Oyun kurmakta zorlandı. Okay, Sosa ve Abdülkadir arasındaki pas trafiğine Kucka’dan hiç katkı gelmedi. Kamil zaman zaman sağ kanadı kullandı. Solda ise Novak ve Bero ikilisi beklenin altında kaldı.
Bazı çevreler beni “hakem dostu” olmakla suçlar! Hata yaptıklarında dahi onları koruyor, laf söyletmiyormuşum. Yok öyle birşey. Yıllardır camianın içindeyim. İyi kötü hem yöneticiler, hem de hakemlerin önemli bölümü ile temasım var. Sadece işlerini ne kadar iyi yaptıkları değil, kişilikleri ve yaşam tarzları da değerlendirmede ölçüdür.
Yeri geldiğinde Merkez Hakem Kurulu başkanları ve hakemleri, saygı sınırları içinde eleştiririm. Kitabımızda hakaret ve kişilik haklarına saldırı yoktur. Kimseye kin tutmaz, herkesi layık olduğu yere koyarım.
Bugün Fenerbahçe kulübünün hakemler üzerinden başlattığı polemiğe de yabancı değilim. Yıllardır benzeri şikayetler ve “MHK istifa” çağrılarına tanıklık ederim. Kulüp yönetimleri değişir, kurullar, hakemler, teknik adamlar değişir, talepler hep aynı kalır.
Son üç sezondur ligde istediği dereceleri yapamayan Fenerbahçe’nin yanı sıra, Beşiktaş, Galatasaray, Trabzonspor ve seslerini medyada duyuramayan onlarca kulübün, hakemler ile kurullardan dert yandığı bir süreci yaşıyoruz. Lakin, kimsenin bu serzenişler nedeniyle istifa ettiğini ya da görevden alındığını anımsamıyorum.
En zayıf halka
Futbolun paydaşları içinde en zayıf halka hakemler.
Maç öncesi Trabzonspor kadrosunu görünce, Rıza Çalımbay’ın kafasında dolaşan tilkileri anlamakta zorlandık. Örneğin son haftalarda düşüşte olduğu iddia edilen Yusuf Yazıcı yedekti, Durica da öyle. Yusuf’un görevi Sosa’da, Durica’nın Uğur’da idi. Burak’ın sakatlığında forma Rodallega’ya gitmişti. Pereira cezalıydı, o kanat bu kez Kamil Ahmet’e emanetti. Rıza hoca geçen haftaki Fenerbahçe maçına başlayan ilk on birden dört değişiklik yapmak zorunda kalmıştı.
Zirve mücadelesindeki rakiplerinin puan kaybettiği haftada yeniden iddialı duruma gelebilmek adına mutlaka kazanılması gereken bir maçtı Trabzonspor için.
Gelin görün ki bazen ne kadar isteseniz, çabalasanız, pozisyon üretseniz de olmuyor. Tıpkı dün akşamki gibi. Topu sürekli öne taşıma gayreti içinde etkili başladı ev sahibi ekip. Sosa faktörünün ön plana çıktığı bu bölüme, Abdülkadir’in oyuna müthiş katkısı eklenince, bordo-mavili takım orta alanı kısa ve isabetli paslarla geçerken zorlanmadı. Sosa bir meastro gibi yönetti, arkadaşlarını. Durum böyle olunca Göztepe’nin de planları değişti. Çok top kaybı yaptı İzmir temsilcisi. Maçın kaderi daha ilk yarıda çizilebilirdi. Lakin kaleci Beto’nun üç mükemmel kurtarışı vardı. İkisinde
Trabzonspor taraftarını Fenerbahçe maçında takdir ettim. Doksan dakika takımlarını büyük bir coşku ile desteklediler. Maç öncesi hazırlanan koreografi mükemmel idi. En sevindirici olanı, tribünlerin geçmişteki hataları tekrarlamaması idi. Malum nedenlerden dolayı son yıllarda yaşananlar hafızalarda. Bu defa her şey çok güzeldi. Hakkını verelim; Volkan Demirel’in seremonide minik Trabzonluyu kucağına alıp, üşümesin diye eşofmanını giydirmesinin de katkısı büyüktü, bu ortamın oluşmasında.
Hayret ettiğim bir gelişme vardı. Futbol Federasyonu hukuk müşavirliği, Trabzonspor’u disipline sevk etmişti. Gerekçesi merdiven boşluklarının boş bırakılmaması ve kötü tezahürat! Sayın temsilciler, ilkini anlarım da, ikincisi biraz ağır oldu. 15 sezondur Trabzonspor’u takip ederim, ilk kez bir Fenerbahçe maçının bu kadar “temiz” geçtiğini gördüm. Eller rapora giderken, rutin uygulamadan uzaklaşıp bu atmosferi de değerlendirseydiniz keşke. Galiba ilk kez bir Trabzonspor- Fenerbahçe mücadelesi izlediniz!
Adaşını unutmayın
Gelelim konumuza. Bu güzel taraftar, bazen takıma istemeden de olsa zarar verebiliyor. Örneğin kendi futbolcusunu, özellikle de alt yapıdan yetişmiş gençlerini zaman zaman
Tamam, iki takımın da önemli eksikleri vardı. Lakin sakat ve cezalı oyuncuların yokluğunda ibre, Trabzonspor’un lehine görünüyordu dün akşam. Bu anlamda Fenerbahçe teknik direktörü Aykut Kocaman daha çaresizdi. Ciddi sıkıntıları vardı. Trabzonspor’un derdi ise savunmanın göbeğindeki Hubocan’a ve yeni sol bek Novak’a alternatif yaratmaktı. Rıza hoca Uğur ve Kamil ile çözmeye çalıştı bu sorunu. Ama olmayacağı gün gibi ortada idi. Fenerbahçe’nin girdiği pozisyonlarda kimler vardı? İki savunmacı İsmail Köybaşı ve Mehmet Topal. Golde ise Souza! Anlatılması da zor, anlaşılması da. Kaleci Onur’un kritik müdahaleleri olmasa, Fenerbahçe daha o vakit fişi çekip, işi bitirebilirdi!
Seyirci ve kadro üstünlüğünü rakibine kabul ettirmeyi başaramayan, onu baskı altına almayı beceremeyen bir Trabzonspor vardı sahada uzun süre. İnisiyatif alması gereken Olcay, Yusuf, Kucka gibi isimler de devreye girmeyince, ilk yarıda berbat bir Trabzonspor izledik.
Trabzonspor’u harekete geçirecek, rehavet ve kendi yarattığı gerilimden uyandıracak bir kıvılcım gerekiyordu. Kimin aklına gelirdi Sosa’nın bu görevi üstleneceği? Rıza hoca ikinci yarıya ilginç bir değişiklikle başladı. Yusuf Yazıcı’yı çıkarıp
Rıza Çalımbay ilk yarının sonunda, “Devre arası bize iyi gelecek. Farklı bir Trabzonspor izleyeceksiniz” diyerek çıtayı yukarı koyunca, Konyaspor beraberliği farklı tepkilere yol açtı. Çok normal. 77 dakika on kişi oynamış bir takımı yenemiyorsanız, nerede hata yapıldı diye sorgulanacaktır elbette.
Lakin, Trabzonspor da sezona yanlışlarla başladı. Ersun Yanal ile devam kararı bunlardan biri idi. Transferde alıp oynatabileceği sadece Burak vardı. Kucka, Sosa, Volkan ve diğerleri şu ana kadar teknik direktörlerinin istediği kıvama gelemedi. Transferin kralı ise, Abdülkadir oldu.
Rıza hoca 9. haftada Trabzonspor’un başına geldi. Puanı da öyle idi. Şu an 30 puanı var bordo-mavili ekibin. Çalımbay’ın aynı oyuncularla yaptığı katkıyı kimse inkâr edemez. Ara transferdeki beklentilerini de açıklamıştı hoca. Mutsuz oyuncularla çalışmak istemediğini söyledi, yönetim kimseyi gönderemedi. “Takviye gerek” dedi, giden Mas’ın yerine Novak alınabildi. Ve Çalımbay da geri vitese takmak zorunda kaldı. Personel maaşından, futbolcu alacaklarına kadar ciddi sıkıntılar yaşandığı, gün gibi ortada idi. Durum böyle olunca, daha fazla “mutsuzluk” yaratmamak için Çalımbay önceliklerini değiştirdi.
Sağd
Darılmaca, gönül koymaca yok. İşimiz; bildiğimiz ve anladığımız kadarı ile gördüklerimizi yazmak. İçinde eleştiri de olabilir, övgü de. Trabzonspor, rakibinin 77 dakika on kişi oynadığı maçı kazanmayı beceremiyorsa, ortada sorgulanması gereken önemli şeyler var demektir. Teknik direktör Rıza Çalımbay’ın oyun stratejisi, futbolcu tercihleri, sahaya sürdüğü kadronun performansı, hakem kararıyla attığı gol, elbette konuşulacaktır.
Futbolda dengeler çok önemlidir. Maçı eşit sayıda oyuncu ile bitirmek gibi. Trabzonspor’un dün Konya’da bıraktığı puanlar için, kabul edilebilir hiçbir gerekçesi yok. Rakip, maçın başı sayılabilecek bir bölümde eksik kalmış, ne yaparsınız? İki ön liberoya gerek yok. Birini kenara alır, hücum etkinliğinizi artıracak bir formül ararsınız. Bir teknik adamın görevleri arasında B, C planlarını üretmek vardır. Madem “Şampiyonluk iddiamızı sürdürmek istiyorsak dört maçımızı da kazanmak zorundayız” diyorsunuz, böyle bir atmosferde önünüze gelen avantajı elinizin tersi ile itemezsiniz.
Ali Turan oyundan atıldıktan sonra Rıza hoca ne düşündü merak ediyorum. ‘Nasıl olsa bu anlayışla kazanırız’ dedi ise, ki öyle görünüyor, doğru bir analiz yapamamıştır. 55. dakikaya dek