Futbolda şampiyonluk heyecanı sona erdi.
Liglerin tescil edilmesinin ardından gözler 22-23 Haziran’da yapılması beklenen Türkiye Futbol Federasyonu başkanlık seçimine çevrilecek.
Seçime gireceğini açıklayan Mehmet Büyükekşi’nin kulüplerin geniş bir kesiminin desteğini aldığı ve yeterli imzaya ulaştığını duydum. Elbette karşı çıkan ve çekimser kalan “büyükler” de var.
Büyükekşi başarısız mıdır? Tartışılır. Sorun, yaptığı işleri anlatamaması. Danışmanlarını eleştiriyorum bu anlamda. İyi bir ekibi ve kurulları da yok ayrıca.
Kamuoyu, futbolun temel sorunlarına odaklanmıyor. Hele kulüpler... Onlar için asıl olan, çıkarlarını camiaları önünde savunmaya çalışmak, yapamazlar ise ezeli rakiplerine bulaşmak. Tutmadı mı? Federasyona kafa tutmak, hakemlere saldırmak.
Evet; iddiamın arkasındayım, “agresiflik” üzerine kurulmuş bir düzen.
Herkes hakkının yendiğini düşünüyor, “başkasının hakkını yedim mi?” diye yüzleşmiyor. Toplama çıkarmayı bilen herkes görür. Matematikte böyle
Koca bir sezona değer katacak maçları oynamak zordur. Hedefi yakalamak isteyen de, ona kafa tutan da gerilim yaşar. Galatarasay’ın başkentte alacağı galibiyetin anlamı açıktı; bitime iki hafta kala “şampiyonluğun ilanı.”
Ya kazanamaz ise? Haftaya derbilerin derbisi oynanacak ve evinde ya kupa kaldıracak, ya tarihi bir hikayenin figüranı olacaktı. İşi uzatmadı sarı-kırmızılı ekip. Başkentte malumu ilan etti. Ne diyoruz o zaman? “Şampiyon Galatasaray.”
Kimse kusura bakmasın. Galatasaray şampiyonluğu anasının ak sütü gibi hak etti. Öyle güzel hak etti ki; üzerine itiraz edilecek tek cümle, tek sözcük söyleyemez kimse. Okan hoca helal olsun sana. Başkan Dursun Özbek, bir o kadar da övgü sana.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılında ligin şampiyonu olmak gerçekten çok değerli.
Galatasaray camiası ne kadar övünse, ne denli sevinse hakkıdır. Bunun başkentte yaşanması ayrı bir anlam taşıyor. Cumartesi günü köşe yazımda altını çizmiştim. Ankaragücü ligin en dirençli ve karakterli takımlarından
Daha şimdiden dört büyük kulübün borcunun 22 milyar lirayı aştığı (1.1 milyar euro) belirtiliyor.
Resmen iflas bayrağını çekecek noktaya gelmişler. Gelir yok, gider çok. Bir de yeni sezon için transfer girişimleri olacak ki, hangi parayla, hangi bütçe ve kaynakla yapılacak kestirmek mümkün değil.
Trabzonspor’un nisan ayı itibarıyla 3.2 milyar lira borcu olduğu açıklanmıştı. Yeni yönetim ve yeni teknik direktörü ile gelecek sezonun planlaması yapılırken ciddi sıkıntılar yaşanacağı ortada.
Başkan Ertuğrul Doğan’ın tüm yetkiyi ve inisiyatifi teknik direktör Bjelica’ya vermesi bir faciaya neden olabilir. Gazatelerde trensfer fısıltılarını okuyoruz. Hırvat çalıştırıcının kendi coğrafyasına yoğunlaştığı belli. Anımsayın, 80’li yıllarda bir Yugoslav akımı vardı. Hem teknik ekiplerde, hem oyuncu kadrosunda. Sonu felaketle biten bu süreç, pek çok kulübü de bataklığa sürüklemişti. Yaşı 50’nin üzerinde olanlar iyi bilir o günleri.
Araştırmak lazım!
Trabzonspor ekonomi olarak yanlış yapma hakkını çoktan
Trabzonspor farklı kazandığı için kutlayacak ve teknik direktörü Bjelica’yı alkışlayacak mıyım, asla!
Büyük coşkuyla yaşanan şampiyonluktan sonra Trabzonspor’un böyle bir sezon geçireceğine kimse inanmazdı. Gelin görün ki denizde dalgalar kabarınca, önce başkan Ahmet Ağaoğlu, ardından kulüp tarihine adını yazdıran teknik direktör Abdullah Avcı terk etti gemiyi.
Ligin kalan bölümünde Trabzonspor’un maçlarını anlatmak zor. Yeni teknik direktörünün kadro tercihleri garip. Kazansa da sevineni, yitirse de üzüleni az. Taraftarın yarısı stada gelmiyor, diğerleri evde bile maçlarını izlemiyor.
Bu kadar kısa sürede yaşanan hayal kırıklığının nedenini Ağaoğlu ve Avcı’ya sormak isterdim. Belki hizmet aldıkları iletişim şirketleri verirlerdi yanıtını! Ama kapı duvar.
Her ne ise; beni saha ilgilendiriyor. Dolayısıyla geçen sezonun şampiyon takımının bugünkü durumu mutsuzluk veriyor.
Fenerbahçe yenilgisinden sonra Trabzonspor Teknik Direktörü Bjelica ne demişti; “Farklı şeyler
Seyit Mehmet Özkan’dan, “Yoruldum kelimesi yetersiz kalır, ben bittim” cümlesini duymak sarstı beni.
Cumhuriyet ile yaşıt Altınordu Kulübü’nü son 11 yılda evladı gibi sahiplenen, gözü gibi bakan ve futbolda alt yapının ne kadar değerli olduğunu bizlere anlatan Özkan’ın pes etmesi, karşılık bulmuyor yüreğimde.
Neler yapmadı ki bu süreçte? Üstelik tek kuruş yardım ve destek almadan, ayrıcalık istemeden.
Hangisinden başlayayım; en önemlisi, imrenilecek tesisler ve futbol akademisini kazandırdı Türk futboluna. Örnek gösterildi, ama hak ettiği karşılığı göremedi.
Her kategoride milli takımlara onlarca oyuncu kazandırdı.
Aralarında Çağlar Söyüncü ve Cengiz Ünder gibi yıldızların bulunduğu yüze yakın ismi yetiştirip parlattı. Zamanı gelince uğurlayıp, elde ettiği gelirlerle Altınordu’nun güçlenmesini sağladı.
Son dokuz yılda kadrosunda yabancı futbolcu barındırmayan tek kulüp unvanını aldı.
Trabzonspor adına prestij mücadelesiydi. Hedefi ve kaybedeceği şey kalmamıştı. Fenerbahçe cephesinde ise “ya tamam, ya devam” anlamına gelen bir doksan dakika olacaktı. Kazanması şarttı. Aksi taktirde yarışa havlu atacak ve Galatasaray’ın şampiyonluğunu kabullenmek zorunda kalacaktı.
Fenerbahçe’nin motivasyonu ve kazanma isteği ilk dakikalardan itibaren sahaya yansıdı. Hiç zorlanmadı. Çünkü karşısında ne yaptığını bilmeyen bir rakip ve teknik direktör buldu. Jorge Jesus yatsın kalksın meslektaşı Bjelica’ya dua etsin. Üç puanı altın tepside sundu çünkü.
Ev sahibinin güçlü bir hücum hattı var. Valencia’ya Batshuayi’nin dönüşü eklenince ve bunlara önde oynamaya bayılan Arda, Ferdi, Rossi, Peres gibi isimler eşlik edince, sarı-lacivertli takımın üçüncü bölgedeki hakimiyeti perçinlendi. Önce Arda yokladı rakip kaleyi, hemen ardından genç yıldızın harika pasında topla buluşan Batshuayi bitirici vuruşu yaptı.
Trabzonspor’un yarım saat baskıdan kurtulamadı. Bjelica’nın
Futbolda da trajikomik olaylar yaşıyoruz bazen. Bunlardan birini Disiplin Kurulu’nun hafta içinde verdiği kararda gördük.
Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği başkanı Abdurrahman Arıcı, PFDK’ya sevk edilmişti. Gerekçesi; hakemler hakkında medyaya yaptığı açıklamalardı. Cezası 21 gün hak mahrumiyeti.
Bu derneğin çatısı altında binlerce hakem ve gözlemci bulunuyor. Ve bu derneğin başkanı çıkıp bazı hakemleri örgütlenerek maçları manipüle ettiğini iddia ediyor. Resmen şike yaptıklarını ima ediyor. Elinde belge ve kanıt varsa, görevi gereği bunları açıklamakla yükümlü olduğunu unutuyor.
Sayın Arıcı; kim bu hakemler? Hangi takımlara kurgu yapmışlar? Madem bu bilgilere sahipsiniz, neden federasyona gidip ihbar etmediniz? Şimdi temsil ettiğiniz camiadaki o insanların yüzüne nasıl bakacak, karşı karşıya geldiğinizde nasıl ellerini sıkacaksınız? En önemlisi bu kadar insan yönetiminizden istifa ederken, o koltukta nasıl oturuyorsunuz?
Yetkiyi nereden aldınız?
Gelelim olayın diğer boyutuna. TFFHGD, federasyona bağlı bir kurum değildir.
“Kazansan da kaybetsen de...” diye başlayan bir taraftar sloganı vardır ülkemizde. Trabzonspor için bu sezon anlam ifade etmiyor maalesef. Haftalardır yüzü gülmüyordu Karadeniz ekibinin. Sıradan bir takım haline dönüşmüştü. Kazanması sürpriz, kaybetmesi normal karşılanır hale gelmişti. Ankaragücü’nü yenmesi de öyle.
Teknik direktör Bjelica’nın gençlere verdiği önemi biliyoruz. Ligin kalan bölümünde şapkadan tavşan çıkaramayacak. Ama her maçta küçük dokunuşlar yapacağı kesin. Örneğin; antremanlardaki performansından memnun kaldığı genç Arif ile başladı maça. Bjelica’nın onun gözlerine baktığına ve ışık aldığına eminim.
Ankaragücü’ne gelince. Bulunduğu yeri hak etmediğini düşünüyorum. Pek çok takımdan iyi bir kadroya sahip. Skor ne olursa olsun futbol karakteri var. Tolunay Kafkas’ın göreve getirilmesindeki amaç ligde tutunmak ise, doğru tercih olduğu kanaatindeyim. Özü sözü birdir, lafını sakınmaz, o yüzden