Trabzonspor sezonun üçüncü haftası olmasına rağmen, pek çok konuda rakiplerinden geride kaldı. Yeni transferler takıma katkı sağlayabilmiş değil. Nenad Bjelica’nın oyun planı yok, varsa da biz anlayamadık. Sakatlıklar eksi hanesine yazıldıkça, kadro kurgusunu kestirmek güçleşiyor. Sanki hazırlık dönemi. Nereden baksanız sıkıntılı bir süreç.
Futbol olarak da sonuç olarak da ilk iki haftanın röntgenini çektiğimizde Trabzonspor adına olumlu şöyler söylemek zordu. Dün akşam daha kötüsünü Çaykur Rizespor karşısında gördük.
Hangisinden başlasak? Bjelica sanki bu takımın başına dün gelmiş bir teknik direktör. Kadroya bakıyorum, savunmanın en güvenilir oyuncusu Denswill kulübede, yerine Baniya geçmiş. Abdülkadir Ömür’ü de on birde düşünmemiş Hırvat çalıştırıcı, Bardhi’de ısrar ediyor. Visca sakatlıktan dönmüş ama nereye? Blejica, yılların sağ açığını almış sol kanada koymuş. Boşnak oyuncuyu resmen sabote etmiş, el frenini çekmiş. Onun görev
Trabzonspor’da sular durulacak gibi görünmüyor. Ne acıdır ki, 38 yıl sonra gelen şampiyonluğun keyfini çıkarmak uzun sürmedi. Geçen sezon “son şampiyon” olarak başlayan cümleler, şimdilerde geçmişe duyulan özlemi dile getiren ve hayal kırıklığı içeren söylemlere dönüştü.
Bu kulüpte yönetici de olmak zordur, teknik direktör de. İkisi birden arıza yaparsa, kimse camianın kabaran öfkesi karşısında duramaz. Tıpkı Karadeniz’in hırçın dalgaları gibi.
Söylemek için erken olabilir. Ancak görünen köy kılavuz istemez. Bordo-mavili kulüpte işler iyi gitmiyor. Gideceğe de benzemiyor.
Başkan Ertuğrul Doğan’ın üstlendiği sorumluluk çok ağır. Kaptanı dümeni terk etmiş bir gemi devraldı. Beklentilerden uzaklaşmış bir takım kalmıştı elinde. Kariyerini “Trabzonspor’u şampiyon yapan hoca” unvanı ile taçlandırıp kestirme yolu tercih eden biri ile çalışmak da zordu.
Kazanan takım
Lafı gevelemeyeceğim. Bugün yaşanan sıkıntıların temelinde yanlış politikalar kadar, Trabzonspor ile kimyasının
Trabzonspor adına işlerin yolunda gitmeye başladığı, daha doğrusu oyunda dengenin sağlandığı bölümde Bakasetas’ın yaptığı hatanın izah edilir yanı yok. Galatasaray orta alanda çok adamla baskı kurarken, Yunanlı oyuncu üç kişinin arasına girip fantazi yapmaya çalışınca bedeli ağır oldu. Onun kaptırdığı top önce Kerem’e, onun pasında Icardi’ye gelince pozisyonun adı “gol” oldu.
Bu affedilmez hata çok doğaldır ki Trabzonspor’un kimyası ve moralini bozdu. Rakip zaten kağıt üzerinde favori. Kadro yapısı desen senden en az üç gömlek üstün. Maçın gidişine etkileyecek, kaderini değiştirecek oyuncu avantajına sahip. Bu koşullarda geri dönüş hiç kolay değil. Oysa maçın başında Umut ve Trezeguet ile girdiği iki pozisyon müsabakanın seyrini etkileyecek kadar tehlikeli idi.
Dün gece de gördük, Trabzonspor’un “işte budur” diyebileceğimiz bir oyun planı yok. Ancak sorun bugünün değil. Geçen sezondan taşınan bir olumsuzluk. Blejica’nın bu sıkıntıya hâlâ çözüm
1980’li yılların başında, üniversite sıralarında tanışmıştık. Dersin adı; Türk dili ve Halk Edebiyatı idi. Asık suratlı ve otoriter görünümlü bir hoca çıktı karşımıza.
Üst sınıflardaki arkadaşlara sorduk; “Kim bu adam?” Yanıt: “Sıfırcı Nevzat derler. Çok öğrenci atıldı onun dersinden.”
Böyle başladı Prof. Dr. Nevzat Gözaydın ile 43 yıl süren dostluğumuz. Ben onun tedrisatından geçmiş gazetecilerden biri, o ise ülkenin en değerli akademisyen ve bilim insanlarından oldu.
Seneler geçti, ama diyaloğumuz kesilmedi. Tutkulu bir Milliyet okuyucusu idi. Sağlığı bozulmadan önce her gün bakkala gider mürekkep kokulu gazetesini alır, satır satır irdelerdi. İllaki bir yanlış bulurdu. Sonra üşenmeden okur temsilcisine mektup yazar, kızgınlığını dile getirirdi. Onu en çok üzen, Türkçenin yanlış kullanılması ve yozlaştırılmasıydı.
Milliyet Gazetesi’nin Ayrancı’daki bürosunun dili olsa da konuşsa. Şefim Zeki Çol, çalışma arkadaşlarım Ayşe Yeşin ve Necmi Kepçetutan’da da derin izler bırakmış, bize
Bir takımın lige hazır olup olmadığının kriterlerinden ilki, sezon öncesi dönemi nasıl geçirdiği ve oynadığı maçlardır. Trabzonspor açısından bu süreç parlak geçmedi. Saha sonuçlarının kimseyi tatmin etmediği ortada, futbol da öyle.
İkincisi ise transferler. Teknik direktör Nenad Bjelica’nin talepleri doğrultusunda ciddi paralar harcayarak kadrosuna takviyeler yaptı. Ancak ne hazindir ki, sakatlıklar nedeniyle dün gece sahaya sürdüğü on birde yenilerden sadece iki oyuncu vardı. Dolayısıyla bordo-mavililerin eski oyuncu grubuyla geçen sezona oranla kendini ne kadar geliştirdiği merak konusu idi. Açıkçası olumlu bir fark göremedim, aynı tas aynı hamam.
Evet, başlangıçlar önemlidir. Trabzonspor tüm olumsuzluklara karşın Antalyaspor karşısında kazanmayı bildi. Lakin geçen sezon yaşadığı sıkıntılar devam ediyor. En önemlisi gol yollarındaki etkisizliği. Maalesef bu sorun eldeki oyuncular ile çözülecek gibi değil. Düşünsenize, forvetiniz ilk yarıda bir kere bile topla buluşamadı. Umut’u suçlamıyorum, kim
Prof.Dr. Mehmet Binnet. Türkiye’nin yetiştirdiği önemli bilim insanlarından biri. Uzmanlık alanı Ortopedi ve Travamatoloji. Uzun yıllar FIFA ve UEFA Sağlık kurullarında görev yaptı. Bir dönem A Milli Futbol Takımı doktoru idi. Türkiye spor yaralanmaları Artroskopi ve Diz Cerrahisi Derneği kurucularından. Türkiye Futbol Federasyonu sağlık kurulu onursal üyesi. TMOK azası. Kartvizitindeki unvanlar saymakla bitmez.
Mehmet hocaya Arda Güler’in durumunu sordum. Bir ay öncesine kadar Real Madrid gibi bir dünya devine transferi ile anılıyordu. İspanyol kulübü onu asrın yatırımı olarak görmüş ve rekor bir bonservis bedeliyle kadrosuna katmıştı. Hepimiz genç yıldızı La Liga’da izleyeceğimiz günleri iple çeker olmuştuk.
Lakin futbolda yarını konuşmak erken. Arda yeni takımında resmi maç oynamadan sakatlandı.
Mehmet Binnet’e danıştım; “Bu sakatlık normal mi?"
Belli ki Arda’nın durumu ile yakından ilgileniyordu; “Haberi okuduğumda o anki düşünceyi söyleyeyim. Bu zaman diliminde ‘böyle sakatlık olmaz’ dedim. Sanırım
Son şampiyon Galatasaray transferde de hız kesmeden yoluna devam ediyor. Dursun Özbek ve ekibinin gözünü kırpmadan kadrosuna kattığı yıldızlar sarı-kırmızılı ekibi yeni sezonda da kulvarının en güçlü adaylarından biri yapacak kuşkusuz.
Yılan hikayesine dönen Icardi’de mutlu sona varılmasının faturası bir hayli kabarık olacak. Yansıyan rakamlar doğru ise Galatasaray tarihinin en pahalı transferlerinden biri olarak kayıtlara geçecek. Tabii işin içine sponsorlar da girince kulübün yükü bir anlamda hafiflemiş olacak.
Sadece Icardi mi? Ezeli rakibiyle oynadığı köşe kapmacadan sonra Zaha, Angelinho, Bakambu ve Halil Dervişoğlu gibi yıldızlarla şov yapmaya hazırlanan Galatasaray şu ana kadar kadar Fenerbahçe ile diğer rakiplerine açık ara fark atmış durumda.
Okan Buruk bu anlamda şanslı bir teknik adam. Yönetim geçen sezonun ödülünü fazlasıyla veriyor kendisine. Geçen yılki kadronun üzerine yapılan nokta transferler sarı-kırmızılı taraftara da haklı bir gurur yaşatıyor. Türkiye’de işler böyle, taraftar şov istiyor, istikrar istiyor
Önyargılı değilim. Konuşmak için erken mi? Belki... Lakin yeni atanan Merkez Hakem Kurulu hiç tatmin edici gelmedi bana. Sanki günü kurtarmak için acele ile oluşturulmuş bir ekip. Başkan ve üyelerinin kişiliklerine sözüm yok. Hepsi iyi niyetli ve çalışkan insanlar olabilir.
Ancaaak, dalgalı denizde gemiyi sağ salim limana yanaştırabilecekler mi? Kulüpler, hakemler üzerinden vurmaya başladığı vakit ayakta kalıp direnebilecekler mi? Kurul içinde bir-iki deneyimli isim mevcut. Başkan Ahmet İbanoğlu, liyakate önem veren bir bürokrat. Ancak yıllardır devlette çalışmış olmanın getirdiği dezavantajları da var. Örneğin üstlerinden gelen talimatlara uymak. MHK’de de bu alışkanlığını sürdürürse işi zor.
Federasyon Başkanı Mehmet Büyükekşi geçen sezon hakemler konusunda epey eksi not yazdırdı hanesine. Önce iki maçın VAR kayıtlarını açıklayıp hakemlerini kamuoyu önünde küçük düşürdü, sonra bazı hakemler hakkında bizzat infaz kararı aldığını duyurdu. Hakemin gözünde güven kaybetti.
Bu