Son bir haftadır akıllara durgunluk verecek bir dava gündemde... Bankacı bir kadın, aralarında Türk futbolunun önemli isimlerinin de bulunduğu onlarca kişiyi “saadet zinciri” kurarak dolandırmış.
Konu yargıya taşındığı için gizlisi saklısı yok. A Milli Takım ve Galatasaray’ın eski teknik direktörü Fatih Terim, Galatasaray kalecisi Muslera, eski milli oyuncular Arda Turan, Selçuk İnan, Başakşehirspor teknik direktörü Emre Belözoğlu gibi pek çok isim, bu tuzağa düşmüş.
Hafta içinde bu isimler mahkemeye gelip şikayetçi olarak ifade vermişler... Sonra adliyenin yangın merdiveni ve arka kapısından çıkarılmışlar. Görüntü alınmasın diye...
Yine mahkeme kayıtlarına dayanarak söylüyorum; dolandırıcının (veya ortaklarının) elde ettiği para 80 milyon dolar. Daha ürkütücü olsun mu? 1.6 milyar lira!
Bu ülkede dolandırıcılığın çok çeşitini gördük. Sülün Osman ile başlayan geçmişi var hikayenin. 80’li yıllarda banker Kastelli fırtınası, sonrasında yeşil sermayeye bağlı hortumcu holdingler, Jet
Trabzonspor’un geçen haftayı boş geçmesi yeni teknik direktörü Bjelica açısından şanstı. Oyuncularını tanımak ve nasıl bir karakter göstereceklerini anlamak açısından önemliydi ara. Hırvat hocanın Konya karşısında tercih ettiği kadro kadar yedek kulübesi de değişimin ip uçlarını veriyordu zaten.
Aslına bakarsanız Trabzonspor için sezon bitmişti. Hedeflerini yitirmiş bir takımın başına geçen Bjelica kontratının sonuna kadar kalır mı bilemem ama, işinin kolay olmadığı ortada. Bu sorumluluğu sadece para için üstlendiğini sanmıyorum, sonuçta kariyerine bir çizik yeme riski de var çünkü.
İtiraf edeyim, ligin kalan haftalarında Trabzonspor’un alacağı sonuçlar pek ilgilendirmiyor beni. Kazansa da kaybetse de kaderi belli. Taraftarın beklentisi yok. Yönetim gelecek sezonun planlarını yapıyor. Kadrodaki bazı futbolcular ise bitse de gitsek modunda. Dolayısıyla teknik direktör Bjelica’yı anlamak ve yapmak istediklerini görmek gerekiyor kalan bölümde.
Değişim dünden bugüne olmaz elbette. Lakin şunu söylemeliyim;
Bu aralar Riva’da ilginç bir trafik yaşanıyor. Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi de ekstra mesai yapıyor. Önce Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç, iki gün sonra Galatasaray Başkanı Dursun Özbek, TFF’de alıyor soluğu. Güya, Koç randevu alıp gitmiş Büyükekşi’nin yanına. Özbek ise çat kapı girmiş odasına...
Kulüp başkanlarının TFF Başkanı’nı ziyaret etmesi normaldir, hakkıdır. Ancak zamanlama da önemlidir. Kafa karıştırmamalıdır. Koç’un da, Özbek’in de, Riva’ya kahve içmeye gitmediği ortada. Dikkat çekici olan, biri taraftarı isyan ettiren İstanbulspor beraberliğinin ardından, diğeri hafta sonu şampiyonluğun kaderini belirleyecek derbi maçının arefesinde yaşanıyor.
Vahim olanı iddialar. Efendim; Koç ezeli rakiplerinin maçına hakem siparişi vermiş, Ali Şansalan’ı istemiş. Bir de hakem Kadir Sağlam ile VAR odasındaki Halil Umut Meler’i şikayet etmiş. Hikaye bitmedi. Beşiktaş boş durur mu? Onlar da TFF ile Şansalan ismi üzerinde uzlaşmış. Çift dikiş yani.
“Dere geçerken at”, “Maç oynanırken kural değiştirilmez” demişler.
Demişler de değiştirmemişler mi?
İşlerine geldiği vakit bu deyimleri kullanmış, çıkarlar söz konusu olduğunda ikisini de kulak arkası etmişler.
40 yıla yakındır gazetecilik yapıyorum. Spor gazeteciliği ve özellikle Futbol Federasyonu haberciliği.
Bu süreçte sayısız başkan, yönetici, kurul gördüm. Ama hiç böyle bir döneme denk gelmedim.
Mehmet Büyükekşi’nin federasyon başkanlığına seçildiği 16 Haziran 2022 tarihinden bu yana yapılan “talimat değişikliklerini” merak ettim.
Fazla zamanımı almadı. İsteyen TFF internet sitesine girer, bulur.
Başkan Ertuğrul Doğan’dan öğreniyoruz. Abdullah Avcı’nın ayrılmasından sonra teknik direktör arayışını sürdüren Trabzonspor kimlere haber göndermemiş ki. Lakin hedefsiz kalan takımın başına geçmek için türlü koşullar sürmüş bazıları. Sanki küme düşme hattında yer alıyor bordo-mavili ekip. Geçen sezonun şampiyonu bu takım kardeşim. Gidin başka yerde nazlanın.
Sonuçta kapris yapmayan bir teknik direktör buldu Trabzonspor. Nenad Bjelica ayağının tozu ile Sivasspor maçında kulübedeki yerini aldı. 24 saat içinde neleri değiştirebilirdi ki Hırvat çalıştırıcı? Hiç uyumasa, son üç maçı izleyebilmiştir belki. Dolayısıyla dün akşamki doksan dakikanın skorunda hiçbir etkisi olamazdı. Sonucun günahı da sevabı da ona ait değil.
Önemli olan bu sezon hayal kırıklığı yaratan Trabzonspor’a yapacağı katkı kuşkusuz. Elinde sihirli değnek yok, takımı ve oyuncuları tanıyana kadar lig bitecek zaten. Kimse hayal kurmasın.
Maça gelince. Deplasman karnesi kırıklarla dolu olan Trabzonspor erken öne geçtiği
İhsan Derelioğlu’nun kadro tercihine bakınca, Trabzonspor’da önceliğin kaybetmemek olduğunu anlamak güç değildi. Son beş maçını kazanan Beşiktaş’ın, ön alanda Abuobakar, Ghezzal, Redmond, Maxim, Masuaku gibi formda ve etkili isimlerine önlem almak, elbette önemliydi.
Öyle de oldu ilk yarıda... Larsen ve Peres’i sağ tarafta birlikte oynatarak, konuk ekibin bu kanattan atak başlatmasını engel olmayı planladı. Siopis orta alanda dinamo gibi çalıştı. Ayak basmadığı yer kalmadı. Sakatlığına karşın hocasından forma isteyen Abdülkadir Ömür bu bölümde hem rakibin geriden çıkışlarını bozdu, hem takımını öne taşımaya çalıştı.
Trabzonspor’un en beğendiğim oyuncusu Markovic idi. Çalışkan ve kaprissiz. Sadece işine odaklı. Ona eşlik edecek bir kaç arkadaşı daha olsa, hücum bölgesinde ses getiren bir takıma dönüşebilir Karadeniz ekibi.
Ev sahibinin taktik anlayışı, Beşiktaş’ı bozdu. Pozisyonu olmayan, zaman zaman tıkanan ve temposuz bir mücadele izledik ilk bölümde. İki takım adına çok top kaybı yaşandı. Tatsız
A Milli Takım ve Trabzonspor’un deneyimli kalecisi Uğurcan Çakır’ın önceki gün yaptığı basın toplantısı, yoğun spor gündemi arasında kaynadı gitti. Bordo-mavili ekibin bu sezonki performansıyla ilgili, “Takım uyumu olmayınca birlikte zaman geçirmekten mutlu olmayınca, antrenman bitse de gitsek diyoruz. Geçen sezon başarının en büyük nedeni arkadaşlıktı” dedi.
Yaşayan bilir, bu yorumu dışarıdan biri yapsa, “kulübe nifak sokmaya çalışıyor” derlerdi. Oysa bizzat kaptan itiraf ediyor.
İyi de; arkadaşlığı, sevgiyi, dayanışma ruhunu bitiren neydi bu kadar kısa sürede?
Ben de birkaç tespitimi söyleyeyim; Bir kulüpte teknik direktöre olan inanç ve saygı erozyona uğramaya başladı ise, ki bu sorun şampiyonluk sezonunun son 10 haftasında kendini hissettirmişti, özellikle yabancı oyuncuları hiçbir koşulda ikna ve motive edemezsiniz. Üzerine akçeli konularda eklenince alın işte Trabzonspor’un bugünkü hali!
Gelelim Uğurcan’ın milli takım ve Stefan Kuntz hakkındaki sitemine... O cümlesi tuhaf geldi bana: “Oyuncu
Abdullah Avcı 2.5 yıl önce Trabzonspor’un başına geldiğinde ilk teşhisi, takım savunmasındaki zaaflar olmuştu. Önce bu sıkıntıyı giderdi, sonra yarışmacı bir ekip yarattı, geçen sezon da bordo-mavili camianın şampiyonluk özlemini bitirdi.
Lakin Trabzonspor’un kazanımlarını bu kadar kısa sürede yitireceği kimin aklına gelirdi ki? En önemlisi, bir takım bu kadar kişilik değiştirebilir miydi? Olmaz denen her şey oldu. Fırtına dindi, rüzgar tersine, takım üç sene öncesine döndü.
Kadro planlamasında yapılan yanlışlar, vasat oyunculara ödenen ve bütçeyi paramparça eden maaşlar, motivasyonunu kaybeden bir başkan ve teknik direktörle birleşince, ortaya sürpriz sayılmayacak bir hayal kırıklığı çıktı.
Bakın abartmıyorum; bu ligde Trabzonspor’u yenemeyecek takım kalmadı artık. Daha iyi olduklarından mı? Elbette hayır, çünkü Karadeniz temsilcisi sıradan, öz güvensiz ve ruhsuz bir kişiliğe dönüştü. Dün akşam da bu fırsatı değerlendirmek Kasımpaşaspor’a nasip oldu. Sıkıntılı günler geçiren emektar Kemal