Son günlerde yanıtını arayan soru şu: Aziz Yıldırım 3 Kasım’da yeniden Fenerbahçe başkanlığına aday olur mu?
Kestirmeden fikrimizi söyleyelim, olmak ister. Olmak için mesai harcar.
Olağanüstü genel kurula az bir süre kala lafı geveliyor gibi görünmesine bakmayın.
Kafasındaki plan, her ne kadar şike süreci ve sonuçlarının izlerini silemeyecek olsa da, Yıldırım’ın şu sözlerini anımsayın: “ Benim hiçbir şeyden korkum yok. Ne hapis yatmaktan, ne de başka şeyden. Gider aslanlar gibi yatarım.”
Yani?.. Aziz Yıldırım Yargıtay’dan çıkacak her türlü karara hazır.
Peki, Yıldırım’ın hesapları arasında yer alan karamsar senaryo hayata geçerse, o cezayı Fenerbahçe kulübü başkanı olarak mı çekmek ister, yoksa sıradan vatandaş sıfatıyla mı?
Elbette başkan olarak. Adı, sanı, unvanı ne olursa olsun Fenerbahçe kulübü başkanlığı herkes için bir zırhtır. Taraftar, görünmeyen bir korumadır. Camia her ne kadar görüş ayrılığı yaşasa da, zor günde makamın etrafında bütünleşen halkadır.
Adınız Real Madrid de olsa, sekiz maçtır yenemediğiniz bir rakiple oynuyorsanız psikolojik baskı yaşamanız normaldir. Özellikle son iki sezondur dışarıdaki gerilimi sahada iliklerine kadar hisseden Trabzonspor'un öncelikle sinirlerine hakim olması şarttı.
Fenerbahçe ligde en çok golü atan, ofansif yönü güçlü, en önemlisi kulübesi zengin bir takımdı. Kağıt üzerinde Trabzonspor'a göre artıları bir hayli fazlaydı.
Perşembe akşamı Lazio karşısında son 20 dakikada enerjisi tükenen Trabzonspor'un özellikle rakibin hücumcularına karşı dikkatli olması gerekiyordu ki, o maçta yediği gollerdeki savunma hatalarına baktığınızda, Mustafa Akçay'ın bu konuda özel bir önlem alması kaçınılmazdı. Nitekim Apollon maçındaki gibi Aykut Demir'e sol bekte görev verip Olcan'ı hemen önünde oynatması, Gökhan Gönül ve zaman zaman Kuyt'ın etkili kullandığı bu kulvarı tıkamak adına yapılmış bir hamleydi. Bununla birlikte Holmen, Webo ve Sow'un gerek ceza alanı dışında, gerekse araya atılacak paslarda son derece etkili vuruşlar yapmasına da önlem almak gerekiyordu ki, maç boyunca Trabzonspor savunması ve kaleci Onur bunu başarıyla gerçekleştirdi.
Bu sezon ligde geriye düştüğü hiç bir maçı çeviremeyen
Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu seçildiği günden bu yana icraatlarından çok söylem ve eylemleri ile gündeme geliyor.
Özelikle Fenerbahçe başkanı ve yönetimini hedef alan açıklamaları dikkat çekici. Sanki Trabzonspor başkanı olmasının tek nedeni, gasp edildiğini düşündüğü kupanın müzedeki yerini alması. Bunun için de her yolun mübah olduğunu düşünüyor.
Yakında büyük sıkıntılara yol açacak ekonomik tablo, taraftarın niçin tribünden kaçtığı, takındığı siyasi tavrın camiayı iki kutuba ayırması, yönetim içindeki görüş farklılıkları hep ikinci planda. Varsa yoksa kupa.
Belli ki o kupa Hacıosmanoğlu’nun motivasyon kaynağı. Ama nereye kadar?..
Bu ülkede azıcık futbolla ilgilenen herkes, 2010-11 sezonu şampiyonluk kupasının Trabzonspor’a verilmesinin tek koşula bağlı olduğunu çok iyi biliyor.
TFF’nin şike dosyasında verdiği cezalar, UEFA’nın Fenerbahçe’yi iki yıl Avrupa’dan men etmesi ve nihayetinde kesinleşen CAS kararı, Hacıosmanoğlu’nu haklı çıkaracak argümanlar gibi görünse de, kupanın el değiştirmesi için onay makamı hiç kuşkusuz Başbakan Recep Erdoğan. Erdoğan şike sürecinde Fenerbahçe ve Trabzonspor camialarına eşit mesafede durmaya çalışarak, işin sadece
Trabzonspor düne kadar 7’si Avrupa, 6’sı süper lig olmak üzere 13 maç oynadı. Beşiktaş hariç diğer tüm rakipleri bordo-mavili ekipten kadro ve oyun anlayışı olarak üstün değildi. Yani bu süreçteki en zorlu sınavı Lazio ile olacaktı. Maçtaki performansı Trabzon’un gerçek gücünü görmek açısından da anlamlıydı. Kağıt üzerinde favori gösterilen İtalyan temsilcisi karşısında puan iyi sonuç, galibiyet bol fındıklı Hamsiköy sütlacıydı.
Bu tip mücadelelerde oyun disiplini ve yardımlaşmanın ön plana çıktığını düşünürsek, bunu yapmaya çalışırken bireysel yeteneklerin de devreye girmesi, Trabzonspor adına işlerin kolaylaşması anlamına gelebilirdi. Kim olacaktı bu isimler? Adrian, Yusuf, Avrupa’yı seven Henrique. Ve tabii ki bu tarz oyunların deneyimli ayakları Malouda ile Bosinwga. Peki ne kadar etkili oldu bu ayaklar?
Üç gole imzasını koyanlar, evet. Malouda ise hayal kırıklığı. Tıpkı ikinci yarıda orta alanda oyunu tutmak adına Mustafa Akçay’ın sahaya sürdüğü Alanzinho ve Aykut Akgün gibi. Bence özellikle Alanzinho bu takımda niçin şans bulmadığını bir daha sorgulamaya kalkmak yerine kaçırdığı o golün nelere mal olduğunu düşünmeli.
Lazio’ya gelince. Seri A’nın dişli
Futbolda iyi oynayıp kaybetmek de var, kötü oynayıp kazanmak da. Öncelikle şunu belirtelim; Trabzonspor’un iki farklı galibiyeti ahım şahım bir oyunun karşılığı değil. Rakip hücum bölgesinde son derece etkisiz. 8. dakikada karambolden bulduğu pozisyon dışında Trabzonspor kalesinde ciddi tek bir tehlikesi yok. Konyaspor’un özellikle ilk yarıda topa daha çok sahip görünmesinin gerekçesi ise, Trabzonspor’un kendinden emin tavrı ve nasıl olsa bu maçı kazanırım düşüncesiydi kuşkusuz. Nitekim düşündüğü gibi de oldu. Peki kolay mı oldu? Elbette hayır. Maçın ilk bölümünde Bosingwa’nın savunmanın arasına attığı iki pası Henrique değerlendiremedi. Aynı oyuncu bu kez Malouda’nın sıfıra inip kestiği topa müdahalede gecikince, beklenen gol ertelendi. Bunların dışında bordo-mavili ekibin Konyaspor savunmasını rahatsız edecek planlanmış hamleleri yoktu.
İkinci yarıda daha istekli ve oyunu Konyaspor yarı alanında oynamak isteyen bir Trabzonspor vardı sahada. Mustafa Akçay Limassol maçında 5 dakika şans verdiği Janko’yu bu kez santrfor olarak sahaya sürdü. Tabii oyun kurgusu da buna göre değişti. Henrique sağ kulvarı kullanmaya, Yusuf soldan etkili bindirmeler yapmaya başladı. Malouda,
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, ülkenin en deneyimli siyasetçilerinden biridir. Hukuk kökenlidir. Sözünü tartarak konuşur. Boş laf etmez.
Meşhur “Şiddet Yasası”nın ilk gününden bugüne, her aşamasını detaylarıyla bilir.
İki yıl önce tıpkı şimdilerde olduğu gibi yasanın değiştirilmesi gündeme geldiğinde aynen şu ifadeleri kullanmıştı Çiçek;
“Maalesef belli yasaları tepki yasası olarak çıkarıyoruz. Sıkıştığımızda onunla çözelim diyoruz. O yasanın nasıl çıktığını hatırlıyorum. Tepki yasaları düzgün yasalar olmaz. İçinde mutlaka haksızlıklar, aksaklıklar vardır. Keşke her şeyi kanunla çözmek yerine, insanlar işi kuralına uygun yapmayı öğrense...”
Çiçek bugün de meclis başkanı. Anlaşılan o ki, kısa bir süre sonra yine aynı yasa, aynı mantıkla Başkan’ın önüne gelecek.
Neden? Çünkü insanlar hâlâ işi kuralına göre yapmayı beceremiyor. Çünkü yasayı hazırlayanlar tepkilere göre refleks geliştiriyor. En önemlisi, düzenin sadece ceza kesilerek sağlanacağı yanılgısı, diğer toplumsal faktörlerin göz ardı edilmesine yol açıyor.
Buyrun size bir kaç örnek: Bugün hapis cezalarının artırılmasını isteyen kim? Başta Spor Bakanı olmak üzere siyasi iradenin tamamı.
Kayserispor Nobre oyuna girinceye dek tam 55 dakika forvetsiz oynadı. Trabzonspor’un hücum bölgesindeki tek silahı ise Henrique idi. 61. dakikaya kadar yüzünü bir türlü kaleye dönemeyen, bırakın istediği pasları almayı, topla buluşabilmek için orta alana kadar gelmek zorunda kalan Henrique ilk girdiği pozisyonu gol yaptığında sevincini bile yaşayamadan kendini dışarıda buldu. O an ne hissettiğini anlamak zor değil. Lakin teknik direktörü Mustafa Akçay’ın kalan bölümle ilgili oyun planlarında Brezilyalı futbolcunun yer almadığı ortadaydı. Bir başkası o golden sonra böyle bir değişiklik yapar mıydı bilemeyiz ama, her an skora etki edebilecek bir silahın dışarı alınması gerçekten ilginç bir tercihti.
Nitekim Henrique’nin çıkmasından sonra Trabzonspor oyunu adeta kendi yarı alanında kabul etmek zorunda kaldı. Son yirmi dakikalık bölümde tüm inisiyatif Kayserispor’a geçti. Bu tablo karşısında Akçay’ın önlemi ise defansif ağırlık iki oyuncu Abdülkadir ve Zeki Yavru’yu sahaya sürmek oldu.
Kayserispor tüm hatlarıyla bastırdı, Trabzonspor özellikle son on dakikalık bölümde sadece kalesini korumayı düşündü. Tek bir atak girişimi, topa sahip olma çabası yoktu. Zaten bunu yapacak gücü
Trabzonspor kafilesini taşıyan Yunanistan’a ait özel uçağın Rodos’u pas geçip Larnaka’ya inmesi, Türkiye ve KKTC’de günün konusu oldu.
Kimilerine göre Rumlar 1974 yılından beri uygulanan yasağı delip Türkler karşısında puan aldı.
Bazıları işi abartıp rota değişikliğini “Rum tezgahı” olarak nitelendirdi.
Hatta daha ileri gidenler, Trabzonspor uçağının doğrudan Güney Kıbrıs’a inmesinin Türk Dışişleri Bakanlığı’nın girişimiyle gerçekleştiğini ileri sürdü.
Anlayacağınız her kafadan bir ses. Sanırsınız üçüncü dünya savaşının fitili ateşlendi.
Ya Rum tarafında nasıl karşılandı olay? Komik ama, Rum gazetelerinde bizi birbirimize düşüren olayla(!) ilgili haber dahi yoktu o tarafta.
Şimdi sormak gerek; Bu uçuş Türkiye ve KKTC’ye karşı planlanmış bir operasyon olsa, Rumlar daha çok ses getirmek için geçen yıl Ada’ya inen Fenerbahçe’yi mi kullanırdı, yoksa Trabzonspor’u mu alet ederdi hain emellerine?