Trabzonspor Teknik Direktörü Mustafa Akçay’ın maç kadrosunda 7 yabancıyı gördüğümüzde ilk yorumumuz şu oldu: “ Ligde asla bir arada oynaması mümkün olmayan bu isimlere Avrupa’da görev vermesi, öncelik deneyime gibi yorumlansa da, büyük sıkıntı yaratabilir.”
Apollon karşısında uzun zamandır forma şansı vermediği Bamba ve hazır olduğuna henüz inanılan Bosingwa ile maça başlamak gerçekten riskti. Çünkü ne yapacaklarını Akçay dahil kimsenin kestirmesi mümkün değildi. Bu tercihler yüzünden geçen haftaki lig maçının yıldızı Yusuf’un aynı güveni hak etmemesi ise düşündürücü tabii! Akla gelen bir başka soru, madem Aykut Demir sol bek oynayabiliyordu, niçin Giray sakatlanmadan önce Olcan’dan savunmacı yaratma gibi bir fantezi geliştirildi?
Maçı bu olumsuz düşüncelerle izlemeye başlamamız elbette eleştirilebilir. Lakin bu kadar “rütbelinin” olduğu yerde kimlerin “asker” rolü üstleneceğini, ya da ofansif yönü ağır basan bu kadar oyuncunun yanında, savunmanın ne olacağını sorgulamak da yanlış değildi sanırım.
Nitekim kurgusuyla oynanmış savunma bloğunda Bamba’nın ilk hatası Apollon’a ikram gibi bir penaltı golüne dönüştü. İki dakika sonra Malouda’nın beraberlik sayısı ise onun
Malouda, Bosingwa, Batuhan. Geçin efendim geçin. Trabzonspor’un bu sezon en önemli transferi kesinlikle Yusuf’dur. 1461’den kiralanan genç oyuncu özgüveni, yeteneği ve bitmek bilmeyen enerjisi ile üzerindeki formayı şans bekleyen pek çok arkadaşından daha fazla hak ettiğini gösterdi. Dün akşam Karabükspor karşısında takımının ayakta kalan tek ismi o idi. Hem savunmada, hem hücumda son derece etkiliydi. Performansıyla göz kamaştırdı. İlk yarı sağda, ikinci yarı solda başarıyla görev yaptı. Oyunun sıkıştığı bölümlerde topu ileriye doğru taşıyarak hem takımını rahatlattı, hem arkadaşlarını ateşledi. 61. dakikada yaptığı gol vuruşunda top direğe takılmasa gecenin yıldızı taç takabilirdi. Trabzonspor’un geleceği Yusuf gibi gençlerde. Mustafa Akçay’ın korkmadan onlara güvenmesi ve takıma kazandırması gerek.
Maça gelince. Özellikle ilk yarısı son derece sıkıcı ve kötüydü. Karabükspor temkinli ancak hücumu da düşünen anlayışta oynadı. Uzaktan şutlarla kaleyi yokladı. Gökhan ve Lualua’nın denemelerinde Onur kritik müdahaleler yaptı. Sert oynadı, rakibi sindirmeye çalıştı.
Buna karşın Trabzonspor’un orta alanda yaptığı pas hataları dikkat çekici idi. Topu bir türlü ön bölgeye
Fatih Terim’in iki maçlık milli takım karnesi, közü geçmiş ateşe kuvvetli bir üfürükten başka bir şey değil aslında.
Brezilya umudu söndü derken, her türlü eleştiriye kulak tıkayarak mucizelere inanan milyonlarca insanı ayaklandıran başarılı teknik adam da farkında bu gerçeğin.
Yapabileceği en iyi iş, Andorra ve Romanya galibiyetlerinden sonra Estonya ve Hollanda’yı da yenerek, diğer faktörlerin lehimize gelişmesini beklemek.
Olur mu?.. Niçin olmasın? Hepimiz gördük ki bu milli takımın inandığı, güvendiği ve saygı duyduğu bir lider ile kazanamayacağı maç yok.
Tabii biraz şans, çokça finali garantileyen Hollanda’dan gelecek dost yardımı bunların tümünden daha önemli.
Terim’in futbol bilgisi, mücadeleci kişiliği, otoriter tavrı ve engin deneyimlerini bir kenara bırakıp, gelinen noktayı onun “motivasyon yeteneğine” başlamaya çalışmak 60 yaşına dek edindiği kazanımları görmezden gelmek demektir ki, iyi bir psikiyatrist de aynı işi yapabilir kolaylıkla!
Fatih Terim kuşkusuz teknik adamlık kariyerinin en stresli ve sorumluluk gerektiren dönemini yaşıyor şimdilerde.
2020 Yaz Olimpiyatına ev sahipliği için son viraja girildi. Türkiye, kalabalık bir heyetle oylamanın yapılacağı Buenos Aires’e çıkarma yaptı. Başbakan dahil kafiledeki herkes İstanbul’un adaylığı için harıl harıl destek arayışında.
Bu gece 5. kez aday olduğumuz olimpiyat rüyamızın gerçeğe dönüşmesini bekleyeceğiz. Rakipler sıkı, işimiz oldukça zor.
Aday kentlerin tanıtımı için peşi sıra yapılan basın toplantılarında Türkiye’ye yöneltilen en dikkat çekici soru, son dönemlerde yaşanan doping olayları.
Gezi eylemleri ve komşumuz Suriye’de olup bitenler, yabancı meslektaşlarımızın ilgisini çekmiyor. Konu dönüp dolaşıp dopinge geliyor.
Bizim de ağız birliği etmişcesine yanıtımız aynı: “Dopingle agresif şekilde mücadele ediyoruz. Bu kadar çok sporcunun yakalanması, kontrollerin sıklığı ve sıfır tolerans anlayışımızdandır...”
Bu yanıt kimi ne kadar tatmin eder bilemeyiz. Doğrusu bizi etmiyor.
Evet, sıklıkla yapılan kontroller dopingle mücadele yöntemlerinden biridir. En önemli özelliği caydırıcı olmasıdır. Yakalanırsan, rezil olman bir yana, uzun süre, hatta ömür boyu spordan men edilebilirsin. İyi de, ya dopingin geride bıraktığı pislik? Bunları kim temizleyecek?..
Çağdaş futbolun en basit kuralıdır. Takım savunmasını iyi yapar, topa daha çok sahip olursanız, sizden baskın rakipler önünde şansınızı eşitler, hatta bir adım öne geçersiniz. Akhisarspor mütevazı kadrosu ile Trabzonspor’a önlem alırken bu felsefe ile mücadele etti. Kendi yarı alanında kalabalıklaşıp, bordo-mavili ekibin orta alandan başlatmak istediği hücum girişimlerine uzun süre başarıyla direndi. Bunu yaparken oyunun ofansif yönünü de ihmal etmedi. Pozisyon da buldu, goller de. Sol tarafı Güray ile mükemmel kullandı. Bu oyuncunun iki goldeki asistinde, hazırlıksız yakalanan Trabzonspor savunmasının kademe hataları büyüktü.
Trabzonspor maça moralli başlamasına karşın oyunu hep kanatlara yıkmak zorunda kaldı. Solda Olcan, önünde Volkan ve araya girip çıkan Malouda’nun kullandığı bu kulvarda fazla üretken olamadı. Sağ tarafta durum daha vahimdi. Adrian’ın çizgide etkili olamadığı belli iken, onu hücum yönü kuvvetli olmayan Zeki de destekleyemedi. Hal böyle iken Trabzonspor’un gol bölgesindeki tek silahı olan Henrique’nin topla buluşsa bile yüzünü kaleye dönme çabaları hep sonuçsuz kaldı.
İlk yarıda istediklerinin önemli bölümünü sahaya yansıtamayan Trabzonspor’da teknik
2011 yılı Ocak ayının ortaları... Futbol Federasyonu’ndan bazı üst düzey yöneticiler ve Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ile Ankara’da öğle yemeğindeyiz. Ekip tamamen tesadüf eseri toplanmış. Menü de balık ve salata var. Sohbet almış başını gitmiş.
Bir ara Aziz Yıldırım’a dönüp soruyorum: “Başkan, lider Trabzonspor’dan dokuz puan geridesiniz. Sezon sonuna kadar bu fark kapanır mı?”
Öyle ya, Fenerbahçe ligde kritik günler geçiriyor, teknik direktör Aykut Kocaman’ın takımda kalıp kalmayacağı tartışılıyor ve zirve ile arasında hiç de küçümsenmeyecek bir puan farkı bulunuyor. Üstelik Galatasaray ve Beşiktaş gibi güçlü rakiplerle deplasmanda oynanacak maçlar da cabası.
Lakin Yıldırım son derece keyifli. Gülerek veriyor yanıtını: “Hepsini yeneceğiz. Hem de kendi evlerinde yeneceğiz. Göreceksin sezon sonunda şampiyon olacağız.”
Çok gerçekçi gelmiyor. Biz de tebessüm ediyoruz. Aziz Yıldırım’ın inatçı, mücadeleden vazgeçmeyen kişiliğine bağlıyoruz bu iddialı sözleri.
Taa ki, sezon sonunda Trabzonspor’un önünde averajla şampiyonluk ipini göğüsleyinceye kadar. Yıldırım’ın dediği gibi Fenerbahçe hedef yolundaki en önemli adımlarını Beşiktaş ve Galatasaray’ı deplasmanda yenerek
Tamam karşındaki takım dengin değil. Deplasmanda iki farklı kazanmış, turu büyük ölçüde garanti altına almış, rahatlamışsın. Lakin futbol oyunu laubaliliği, hele şımarıklığı asla affetmez. Önce genç Yusuf’un rakibe asisti gol oldu. Ardından Zokora acaip bir hata yaptı, az kalsın ikincisi geliyordu. Sonra? Ayıkla pirincin taşını! Araya Henrique’nin golü girdi de, zevahir kurtuldu.
Dün gece Trabzonspor Avrupa Ligi vizesi aldı almasına ancak, kafalarda da pek çok soru işareti bırakarak.
Skora bakıp, “daha ne olacaktı?” sorusu özellikle ilk yarıdaki umursamaz oyunu ile örtüşemezdi elbette. Kukesi kendi sahasındaki maçta bu kadar topa sahip olup, pas yapmamışken, Trabzonspor’un rakibini ciddiye aldığını söylemek, ciddiyetten uzak bir yaklaşım olurdu.
Bordo-mavili takım adına tüm bu olumsuzlukları pozitife çeviren faktörler klas farkı, bazı oyuncularının kişisel yeteneği ve Kukesi’nin enerjisinin tükenmesiydi. Dün akşam Zokora, Adrian, gollerine ara vermeden devam eden Henrique, gün geçtikçe gerçek kimliğine kavuşan Malouda ve Zeki’nin performansları diğerlerinden çok farklıydı. Aynı şeyleri savunma için söylemek mümkün değildi, çünkü Kukesi gibi bir takıma net dört gol
Dün akşam maçın önüne geçen birden fazla olay vardı. İlki Volkan’ın tribünden gelen tepkiler üzerine ağlayarak oyunu terk etmesiydi. Genç futbolcunun yaşadığı duygu patlaması bir yana, kötü oynarken bile sahip çıkmak adına onu sahada tutan teknik direktörünün de payı vardı bu trajik sahnenin yaşanmasında.
Volkan kimseden izin almadan soyunma odasının yolunu tutunca Mustafa Akçay’ın zorunlu tercihi Malouda’yı sahaya sürmek oldu. İşte o Malouda görev aldığı bölümdeki performansı ile “artık hazır” olduğunun mesajını verdi. Gerek attığı müthiş gol, gerek oyun içindeki liderlik misyonu ile bu takıma önemli katkıları olacağını gösterdi. Tıpkı Akçay ile yıldızı bir türlü barışmayan Adrian gibi. Polonyalı oyuncu attı, artırdı, yine de hocasına yaranamadı!
Buradaki soru şu: Volkan küsüp oyundan çıkmasa, Akçay acaba ona ne kadar tahammül edecekti? Yanıtı 90 dakika ise, bilmeyerek de olsa hocasını kurtardı genç futbolcu. Öyle ya, kimbilir ne zaman aklına gelecekti Malouda’yı saha sürmek Akçay’ın?
Özellikle ilk yarıdaki futbol ve mücadele çok sıradan idi. Trabzonspor’un ilk golünde Adrian’ın becerisi, Rizespor’un sayısında ise top yekün bordo-mavili savunmanın hatası vardı.
İkinci