Ne zaman öleceğiniz belliyse, bunu bilmek ister miydiniz? Zor soru!
10 yıl önce uzaya yollanan Columbia uzay mekiğinde 17 astronot vardı.
Kalkış sırasında yakıt tankından kopan bir parça, kanada çarpıp mekiğin ısı yalıtımına onarılamaz bir hasar verdi.
NASA acı gerçeği fark etti:
Astronotlar ya dönüşte atmosfere girerken patlama sonucu paramparça olacak ya da dönmeyip oksijenleri bitene dek uzayda dolaşacaktı.
“Zor soru” o zaman gündeme geldi:
“Onlara öleceklerini söyleyelim mi?”
Ankaralılar bilir: Paris Caddesi, başkentin göbeğinde bir Beyrut’tur. Bu güzelim sokak, Amerikan elçiliği çevresinde alınan güvenlik önlemleri yüzünden yıllar önce trafiğe kapatılmıştı.
Sokağın iki girişine karakol kurulmuş, dev bariyerler konmuştu. Bir hastanenin de bulunduğu sokağa girmeye kalkışanlar, potansiyel terörist muamelesi görüyordu
2004’te, elçiliğin talebi üzerine çevredeki kaldırıma reflektörlü kazıklar dikildi. Böylece caddenin bir kısmında, yaya geçişi de kısıtlandı.
Dönemin Çankaya Belediye Başkanı, Amerikan elçisine mektup yazıp “Bu durum Ankaralıların günlük yaşamını olumsuz etkiliyor ve değişik tepkilere yol açıyor” dedi.
Edelman dalga geçen bir cevap verdi:
“Kaldırımı bariyerler arasına aldık. Yayalar böylece yoğun trafikten korunuyor.”
* * *
CHP Genel Başkanı’nın grup konuşmasında birkaç maddi hata olduğu kanısındayım:
“Hiçbir siyasal idamın parlamentodaki oylamasında hiçbir CHP’li milletvekilinin eli kalkmamıştır havaya” diyor.
1972’de, Deniz Gezmiş’lerin idam oylamasında Meclis’te 450 milletvekili vardı. Bunların 142’si CHP’liydi.
238 kabul, 53 ret çıktı.
CHP’lilerin yarısından çoğu, Meclis’e gelmeyerek ya da kabul oyu vererek idamları destekledi.
* * *
Parti programından “Türkiye hiçbir zaman ırk, kan ve kafatası esasına göre yönetilen bir devlet olmamıştır” cümlesini okudu Kılıçdaroğlu...
10 yıl önce söylendiğinde kıyamet kopmuştu; ama bugün üzerinde bile durulmadı:
Başbakan Rusya Devlet Başkanı Putin’e demiş ki:
“Bizi Şanghay Beşlisi’ne alın, biz de Avrupa Birliği’nden ayrılalım.”
* * *
Radikal bir strateji değişikliğini işaret eden bu cümle neden ciddiye alınmadı?
Artık kimse AB’yi önemsemediği, tam üyelik hayalinden çoktan vazgeçtiği için mi?
Bu çıkış, Batı’ya yönelik bir “Şanghay şantajı” olarak görüldüğü için mi?
Hrant ve Birand... Çok sevdiğim iki insan, hain Ocak’ın ayazında peşpeşe gitti.
19 Ocak, Hrant Dink’in 6. ölüm yıldönümüydü.
Ve o gün biz Birand’ı toprağa veriyorduk.
İki cenaze, iki acılı kadın
Birand’ın cenazesindeki birçok dostum, oradan çıkıp Hrant’ın anma yürüyüşüne gitti.
İkisini aynı gün birlikte yadetti.
Çarşamba gününe randevulaşmıştık. Ofisinde buluşup belgeselini konuşacaktık.
Kitabını benim yazmamı istemişti; yazdım.
Belgeselini de benim yapmamı istiyordu. Ve bu belgeseli çok önemsiyordu.
Eski ekip, onun için bir araya gelmiştik; son bir saygı duruşu için...
Birlikte belgeseller yaptığımız adamın belgeselini yapmak için aylardır çekimler yapıyorduk:
Kendisiyle, ailesiyle, dostları, meslektaşlarıyla...
Dünkü Diyarbakır mitingi şunu kanıtladı: Örgüt, kitleye hakim olursa, devlet, güvenlik güçlerini sıkı tutarsa, en büyük gösteri bile olaysız sonuçlanabilir.
Hükümet duyarlı ve kararlı davrandı.
BDP kitlesini uyardı.
Polis (Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’e göre son 3 yıldır ilk kez bir mitingi) serbest bıraktı.
Ve bu sayede, 100 binlik mitingde, en ufak bir olay çıkmadı.
Temkinli umut
“Önce işini yap oğlum” derdin ya hep Mehmet Ali abi...
Önce işimi yaptım bugün...
Tembihlediğin gibi...
“Hasta da olsan, dertli de ne yap yap, haberi ver” derdin; dertliydim, yine de haberi verdim.
Senin gibi...
Aklım, kalbim sendeyken çalıştım.
Her zamanki gibi...
Ama vedaya mecalim kalmadı; elim de varmadı.
Seninle yarın vedalaşacağım.
Hakkını helal et!