CHP Genel Başkanı’nın grup konuşmasında birkaç maddi hata olduğu kanısındayım:
“Hiçbir siyasal idamın parlamentodaki oylamasında hiçbir CHP’li milletvekilinin eli kalkmamıştır havaya” diyor.
1972’de, Deniz Gezmiş’lerin idam oylamasında Meclis’te 450 milletvekili vardı. Bunların 142’si CHP’liydi.
238 kabul, 53 ret çıktı.
CHP’lilerin yarısından çoğu, Meclis’e gelmeyerek ya da kabul oyu vererek idamları destekledi.
* * *
Parti programından “Türkiye hiçbir zaman ırk, kan ve kafatası esasına göre yönetilen bir devlet olmamıştır” cümlesini okudu Kılıçdaroğlu...
Keşke öyle olsaydı. Ne yazık ki cumhuriyet tarihinde pek çok ırkçı uygulama var. 1930’ların Matbuat Kanunu’ndan Soyadı Kanunu’na kadar pek çok yasada, uygulamada, demeçte, “kan ve ırk”ı esas alan örnekler vardır.
Birgül Ayman Güler’in tarihsel kökleri oralardadır.
* * *
Öte yandan, Kılıçdaroğlu’nun medya eleştirisine hak veriyorum. Başbakan karşısında dut yemiş bülbüle dönenler, konu CHP’ye gelince bülbül kesiliyor.
CHP liderinin, etnik ve dini siyaset yapmama kararlılığı önemli... Ancak unutulmaması gereken bir şey var:
Kürt milliyetçiliği, büyük oranda ırkçılığa varan Türk milliyetçiliğine tepkiden türemiştir.
12 Eylül’ün “Kürt yok, dağ Türkleri var” yaklaşımı ve toplumu tektipleştirmeye dönük inkâr politikası, Kürtleri kimliğine daha sıkı sarılmaya itmiştir.
Bunu görmeyip “Kürtler etnik politika yapıyor” demek, CHP’yi Güneydoğu’dan koparmaktan başka sonuç vermiyor.
Önce bölgedeki hissiyatı anlamaya çalışmak gerekiyor.
Sonra da tabana izah etmek...
Bunun Güler‘in ötekileştirici üslubuyla olmayacağı kesin.
* * *
Bazı insanlar sorunların üzerine gitmek yerine, gömmeyi tercih eder. Çözümü zamana bırakır, kendiliğinden hallolmasını bekler.
CHP, bu yola gitmiş gibi görünüyor. Ama halının altına süpürülen hayaletler de giderek kabarıyor.
Partiden kimsenin kimseyi kovmaya hakkı olmadığı doğru...
Ama “Biz ev sahibiyiz. Sonra gelen ilk gider” yaklaşımının partiyi büyütmeyeceği de kesin... “Ev sahipleri”yle nereye kadar gidilebildiği malum.
CHP’nin bu tartışmayı, yenilenmenin manivelası olarak kullanması, Kürt sorununda eşitliğe dayalı barışçıl çözüm konusundaki toplumsal desteği göz önüne alan, yeni bir politika oluşturması en iyisi...
Birand’la son randevu
Gazeteden izinli olduğum son haftayı montaj odasında geçirdim.
Bülent Çaplı, Nihat Özcan, Günel Cantak, Emre Irmak’la...
Birand’ın eski ve yeni öğrencileri, onun belgeseli için yeniden, gönüllü buluştuk, kolları sıvadık ve ustamız için bu gece izleyeceğiniz belgeseli hazırladık.
Aslında aylardır hazırlanıyorduk.
Bana “Belgeselimi sen yapacaksın” diye vasiyet etmişti.
“Ben öldükten sonra yayınlarsınız” demişti.
Kendisiyle ve yakın çevresiyle uzun söyleşiler yapmıştım. Son birkaç çekimimiz kalmıştı; elimizden kayıp gidiverdi.
Belgeseli onsuz tamamladık.
Arada “Ya beğenmezse” diyoruz, ama bu kez ona gösterip onaylatma şansımız yok.
“Kimselere randevu vermeyin” de izleyin:
“Birand’la Son Randevu”, bu gece Kanal D’de, 32. Gün’de...