- Itzhak Perlman konseri tek kelimeyle büyüleyiciydi. Bir de izleyicilerimiz programa bakıp, ne zaman alkışlayacaklarını anlayabilse! Yanlış zamanda gelen alkışlar ve ardı arkası kesilmeyen öksürükler sık sık Perlman’ın konsantrasyonunu bozdu, hatta ara vermesine neden oldu.
Gerçekten ara olduğunda ise izleyiciler yine anlamadı. Her şeye rağmen Perlman durumu iyi idare etti, biste ‘Schindler’s List’i bile çaldı. Tabii finalde izleyicilere dokundurmayı da ihmal etmedi.
Konser sonrasında ise Hello! dergisinin Unicef yararına satışa çıkardığı imzalı Perlman CD’leri kapışıldı.
- Sakıp Sabancı Müzesi’nde Kutluğ Ataman’ın Sakıp Sabancı anısına, tam 30 bin vesikalık fotoğraftan oluşturduğu video enstalasyon görülmeye değer. Kutluğ Ataman, özellikle ekranları farklı mekanlarda, farklı şekillerde sergileyebilecek şekilde yapmış. Sabancı Müzesi’ndeki Sakıp Sabancı’nın hayatına dokunmuş 30 bin kişinin portresinden oluşan enstalasyon, bir uçan halıyı andırıyordu.
Başta Güler ve Sevil Sabancı olmak üzere bütün Sabancı ailesi ve kültür-sanat dünyası eseri hayranlıkla inceledi. O saatlerde Instagram’da yükselen Kutluğ Ataman oldu.
- İstanbul’daki Konsolos eşlerinin de kurduğu dernek ‘Spouses of the
Yazar-yönetmen Berkun Oya ve prodüktör Nisan Göknel’in kurduğu Krek, 2010 Aralık’tan beri Santralistanbul’da müstakil bir binadaydı.
Bilgi Üniversitesi yönetimince Krek’e tahsis edilen bu binada tasarlanan 75 kişilik mekan; oyunların bir camın arkasından izlenmesi ve oyunun kulaklıkla dinlenmesiyle özgün bir sahneleme anlayışına sahipti.
‘Güzel Şeyler Bizim Tarafta’, ‘Bayrak’, ‘Hoop Gitti Kafa’, ‘Babamın Cesetleri’ ve ‘Iska’ gibi ses getiren oyunları burada izledik.
Şimdi ise üzüntüyle öğreniyoruz; Bilgi Üniversitesi ve Krek arasındaki sözleşme sona erdiği ve üniversite yönetimi sözleşmenin uzatılmamasına karar verdiği için topluluk, bu ay sonunda sezonu kapatacak ve mayısta binayı boşaltacak.
Krek, son oyunları ‘Babamın Cesetleri’ ve ‘Iska’yı nisan sonuna kadar sahneleyecek. Santralistanbul’a 26-27 Nisan’da düzenleyecekleri Büyük Ev Ablukada konseri, oyun ve çimlerdeki buluşmayla veda etmeye hazırlanıyorlar.
DEĞİŞİM FESTİVALLE BAŞLADI
Önce çağdaş sanat müzesinin kapatılması ve üniversite koleksiyonunun satışa çıkarılmasıyla, şimdi de Krek’in ayrılmasıyla Santralistanbul’un ilk günlerdeki kültür-sanat ve yaşam alanı olarak kurgulanan çıkış noktasından iyice
Pazar günü Karaköy tıklım tıklımdı. Bir magazin programı izleseniz ancak bu kadar tanınmış ismi bir arada görürdünüz. Kafelerde oturacak yer bulmak neredeyse imkansızdı.
Bir ara sokakta Külah’taydık. Ayşe Tolga, Mehry Mu çantalarına bayıldığımız Güneş Mutlu Mavituncalılar ile ayaküstü sohbetteydi. Ela Cindoruk ‘elacindoruknazanpakdesign’ standının başındaydı. Bir koltukta Arslan Sükan arkadaşlarıyla oturuyordu.
Ve işte köşeden Eda Taşpınar geliyordu.
Pazar günü Karaköy iğne atsanız yere düşmeyecek durumdaydı. Evet, tabii bunda Külah’ta düzenlenen Souq’un etkisi çoktu. Souq, ayda bir düzenlenen bir ‘sample sale’ pazarı. Pazardan çok parti havasında geçiyor. Bütün sokak elinde limonatalarla sosyalleşen bir kalabalıkla doluyor. Tabii bu arada isteyen alışveriş de yapıyor.
Ece Sükan Vintage’da vintage özlemimizi giderdik.
Hande Çokrak’ın Maid in Love’ında ise neredeyse her şey tükenmişti. Sou, artık başlı başına bir eğlence haline gelmiş.
Geleneksellleşmesinden memnunuz.
Robert Redford’un da kurucuları arasında yer aldığı Sundance Film Festivali son yıllarda Utah’ın yanı sıra Londra’da da gerçekleşiyor.
Sundance, bağımsız bir film festivali. Amaç, yeni filmcileri desteklemek. Sundance Institute sayesinde elde edilen gelirin yüzde 30’u filmcileri desteklemek amacıyla kullanılıyor.
Tahmin ettiğiniz gibi Utah’tan değil, Londra’dan bildiriyorum. Gerçi festivalin gerçekleştiği O2 Arena, Londra şehir merkezinden arabayla 1 saatlik mesafede. “Bizde bağımsız film festivali için kaç kişi bu kadar uzun yol gider?” diyorum içimden, sonra İstanbul Film Festivali’nde ve !f İstanbul’daki bilet kuyruklarını düşünüp kendime kızıyorum.
Biliyorum, festival kitlesi her yere gider. Tabii festival İstanbul’da Beylikdüzü’nde olsa, gidip gelmek kaç saat sürer düşünmek bile istemiyorum. Neyse ki Londra’da metroya atlayıp 35 dakikada O2 Arena’da olabiliyorsunuz. İşte sırf bu yüzden, toplu taşıma sayesinde, festivaldeki kalabalığı görünce şaşırmıyorum.
BİZE GÖRE AMATÖRLER
Beni asıl şaşırtan; bizdeki festivallerin yanında, Londra’daki organizasyonun ne kadar amatör kaldığı oluyor. Tabii bunda festivalde gönüllülerin çalışmasının da, fetsivalin ruhunun
Maçka Palas Park Hyatt’ta Fransız restoranı La Petite Maison faaliyete geçecek. İstanbul Doors Group kurucuları Toskanalı Frescobaldi ailesiyle Londra’da bir İtalyan restoranı açacak
Frescobaldi ailesi Toskana’daki bağlarında şarap üretiyor.
İstanbul Doors’un kurucularından Londra’da İtalyan restoranı
Frescobaldi
Anjelique’ten Kitchenette’lere birçok İstanbul yeme-içme ve eğlence mekanını yarattı İstanbul Doors Group. Grubun çoğunluk hissesini, Doğuş Grubu alınca kurucu ortaklar Bülent-Rıza-Levent Büyükuğur ve Berk Ekşioğlu yönetimden çekildi. Anlaşmaları nedeniyle belli bir süre Türkiye’de yeni bir girişimde bulunmayacaklardı. Bunun
için de yurt dışına açılma yoluna gidip Londra’da yeni bir şirket kurdular. İstanbul Doors’un kurucu ortaklarının Londra’da kurduğu şirketin adı: Good Food Society.
Tam 5 yıl önce Phuket’te bir oteldeyim. Çok yakışıklı bir görevli karşılıyor beni. Kırk yıl düşünsem Phuket’in ortasında rastladığım bu yakışıklının Türk olduğu aklıma gelmez!
Türkçe “Hoşgeldiniz” demesiyle gözlerim fal taşı gibi açılıyor.
Daha sonra anlatıyor, Teşvikiye’de büyüdüğünü, teyzesinin Neslihan Yargıcı olduğunu ve Tayland’a çalışmak için geldiğini. Dinliyorum, sonunda “Sen modellik yapmalısın” diyorum.
UZAKDOĞULULAR BAYILIYOR
Aradan bir süre geçiyor. Bangkok’a taşınıyor ve gerçekten de modellik yapmaya başlıyor. Bir yıl sonra Bangkok’ta buluşuyoruz. Artık önemli reklamlarda rol alıyor. Bir Korean Air ve LG reklamları izletiyor bana, ağzım açık kalıyor. Belli ki kısa sürede Uzakdoğu’da tanınmış ama Türkiye’de kimsenin haberi yok. O zaman daha 24 yaşında, önünde çok zaman var.
Onun hakkında bir yazı yazıyorum, ‘Uzakdoğuluların bayıldığı Türk’ diye başlık atıyorum.
Geçen hafta Nişantaşı’ndaki Sofa Hotel'de Çağdaş Sanat Buluşmaları’na katıldım.
Contemporary Istanbul’un Akbank Özel Bankacılık ile birlikte düzenlediği bu konferanslarda çağdaş sanatın gelişimi, sanat koleksiyonerliğine ilişkin bilgiler, uzmanlar tarafından aktarılıyor. Ayrıca bu buluşmalar Türkiye çapında çağdaş sanat koleksiyonerlerini, iş dünyasının önemli isimlerini, yatırımcıları, genç sanatseverleri, galeri sahiplerini ve yöneticilerini bir araya getiriyor.
Salon hınca hınç kalabalıktı. Artık çağdaş sanata her geçen gün daha da artan bir ilgi olmasına rağmen bu kalabalığı beklemiyordum, şaşırdım.
Konuk konuşmacılar; Akbank Sanat Müdürü Derya Bigalı, Contemporary Istanbul Genel Koordinatörü Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman, Sanatçı ve Koleksiyoner Paul McMillen ve çağdaş sanatçı Ardan Özmenoğlu’ydu.
Hasan Bülent Kahraman’ın ne kadar iyi bir konuşmacı olduğunu zaten biliyordum, çağdaş sanatın klasik ve modern sanattan hangi yollarla evrilerek ayrıldığını anlattı. Paul McMillen’ı ise ilk kez dinledim ve salondaki herkes gibi kendisine hayran kaldım.
Ardan Özmenoğlu’nun işi zordu. Bu kadar iyi konuşmacıdan sonra sözü en son Ardan Özmenoğlu aldı. Neyse ki çok renkli
Geçen cumartesi İstanbul gece hayatının altını üstüne getiren bir arkadaşımızın doğum günüydü.
“Karaköy’de Vault, The House Hotel’de toplanacağız" dedi. Gittik, sakin sakin barda bir şeyler içtik, bol bol sohbet ettik. Bünye bu kadar sükunete alışık değil tabii, özellikle de gece hayatına bu kadar hakim birinden çılgın bir parti beklerken.
Yanımda yine gece hayatını hiç aksatmayan bir arkadaşım vardı. Beni aydınlattı, “Her gece gezmeye alışık olanlar özel günlerinde farklı bir şey yapmak ister, o yüzden sakin takılmayı tercih ederler" diye.
Haklıydı da, gerçekten bir gece de olsa nefes almak iyi geliyordu. Gerçi, alışmış bünye duramıyor, sonrasında Zelda Zonk, Fenix, Abdi derken gece uzadı.
SAPANCA TATİLİ
Ertesi sabah karar verildi. İki arkadaş günlerdir, bir hafta sonu kaçamağı yapmaya çalışıyoruz. Bodrum’a gidelim dedik, hava kötü, gitmek istediğimiz yerlerin bir kısmı daha kapalı.
Çeşme’ye gidelim dedik, İzmir-Çeşme yolu, uçak bileti üstüne araba kiralama gözümüzde büyüdü.