Pazar günü Karaköy tıklım tıklımdı. Bir magazin programı izleseniz ancak bu kadar tanınmış ismi bir arada görürdünüz. Kafelerde oturacak yer bulmak neredeyse imkansızdı.
Bir ara sokakta Külah’taydık. Ayşe Tolga, Mehry Mu çantalarına bayıldığımız Güneş Mutlu Mavituncalılar ile ayaküstü sohbetteydi. Ela Cindoruk ‘elacindoruknazanpakdesign’ standının başındaydı. Bir koltukta Arslan Sükan arkadaşlarıyla oturuyordu.
Ve işte köşeden Eda Taşpınar geliyordu.
Pazar günü Karaköy iğne atsanız yere düşmeyecek durumdaydı. Evet, tabii bunda Külah’ta düzenlenen Souq’un etkisi çoktu. Souq, ayda bir düzenlenen bir ‘sample sale’ pazarı. Pazardan çok parti havasında geçiyor. Bütün sokak elinde limonatalarla sosyalleşen bir kalabalıkla doluyor. Tabii bu arada isteyen alışveriş de yapıyor.
Ece Sükan Vintage’da vintage özlemimizi giderdik.
Hande Çokrak’ın Maid in Love’ında ise neredeyse her şey tükenmişti. Sou, artık başlı başına bir eğlence haline gelmiş.
Geleneksellleşmesinden memnunuz.
BRAVO BİZE, SUYUNU ÇIKARTTIK!
Pazar günü beni ürküten Souq’un kalabalığı değildi, Karaköy’ün Hello!, Alem, Şamdan kitlesiyle dolup taşması nedense hala şaşırtıyor. Belli, Karaköy’ün de suyunu çıkartmak üzereyiz. Sonrası malum, anında yeni bir yer keşfetme ve yeni yerin suyunu çıkartana kadar akın etme...
Ne yazık ki her semt bir gün bunu tadacak. Ne diyelim, diren Karaköy!
İSTİKAMET: KARAKÖY
Karaköy’de her gün yeni bir mekan açılıyor. Artık kafelerden, restoranlardan geçilmiyor. Çoğu da birbirinden beter, ne yenilecek doğru dürüst bir şey var, ne de fiyatlar bunu yansıtıyor. İşte o yüzden yeni yerleri denemeye korkar hale geldik. Bu, sadece Karaköy’e özgü bir durum değil, İstanbul’da her yer artık böyle.
Daha geçen gün daha birçok konuda olduğu gibi yemek konusunda da üstlerine tanımayacağım Deniz Alphan ve Güngör Uras’ın konuşmalarına kulak misafiri oldum; İstanbul’da evden daha iyi yemek yenilebilecek ayarda restoranlar olmamasından yakınıyorlardı. Sürekli dışarıda yemek yiyen biri olarak tamamen aynı fikirdeyim.
İşte bu yüzden İstikamet Karaköy beni bu kadar şaşırttı. Rabia Güreli sayesinde keşfettim, Ardan Özmenoğlu ve beni elimizden tutup İstikamet Karaköy’e yemeğe götürdü. Önyargılıydım, Fransız Geçidi’nin köşesinde böyle bir yer bulacağımı beklemiyordum.
Derken mekanın sahibesi ve şefi Elif Doğan’la tanıştık.
Bazen 1-2 cümle yetiyor, karşınızdaki kişinin işini ne kadar severek yaptığını anlamaya.
İstikamet Karaköy, Şemsa Denizsel’in Kantin’ini andırıyor. Yemek olarak değil, his olarak. Unutmuştum, popüler bir semtte bir kafe sahibinin aynı zamanda bu kadar özenli bir şef olabileceğini. İstikamet Karaköy hatırlattı.
Pazar günü Souq’tan çıkıp öğle yemeğine gittik. Sanki Pazar günü de aynı his olmazmış diye korktum başta, sonra yemekler önümüze gelince rahatladım. Enginar salatasından tavuk akıtmaya birçok şey tattık.
Artık Karaköy’de nerede yemeğe gideceğimi biliyorum. Hatta Deniz Alphan ve Güngör Uras’ı da bir gün davet etmeliyim.