HUFFINGTON'IN HAYATINI DEGiŞTiREN FIRÇA

13 Mayıs 2014

“6 Nisan 2007 sabahı ofisimde kanlar içinde uyandım. Yere düşerken başımı çalışma masamın köşesine çarpmış, gözümü çizmiş ve elmacık kemiğimi kırmıştım. Yorgunluktan ve uykusuzluktan çökmüştüm. Doktor tetkiklerinden sonra, yorgunluk dışında bir sağlık sorunum olmadığı ortaya çıktı ve doktor bekleme odasında kendi kendime hayatımla ilgili önemli sorular sormaya başladım..."
Huffington Post’un kurucusu Arianna Huffington’ın son kitabı ‘Thrive’ işte bu önsözle başlıyor.
Arianna Huffington, 2005 yılında Huffington Post’u kurdu, tam 6 yıl sonra AOL’e 315 milyon dolara sattı, Time’ın ‘Dünyada En Etkili 100’ kişi listesine 12. sıradan girdi. Ama bütün bu başarıya rağmen hayatını değiştirmesinde iki önemli anın etkili olduğunu söylüyor.
Biri çalışma odasında yorgunluktan düşüp bayılması. Diğeri de telefonda e-maillerine bakarak çocuklarıyla konuşurken, annesinden yediği fırça.
“Annem aynı anda birden fazla şeyle ilgilenmenin zararlı olduğunu bilim adamlarından önce keşfetti" demiyor boşuna.
Bunları okuduktan birkaç saat sonra Bodrum havaalanındayız. Check-in sırasında birimiz kitap okuyor, birimiz yemek peşinde ama e-mailler’inden de kafasını kaldıramıyor, birimiz de

Yazının Devamı

DENiZ KENARINDA DENİZ GÖRMÜYOR

12 Mayıs 2014

Torba’da bir koyda, dev bir oteldeyiz. Otelin hangi köşesine giderseniz gidin, deniz görünmüyor. Ufukta bile. Ne lobide, ne restoranlarda, ne havuzda, ne odalarda.
Sanırsınız denizden kilometrelerce uzak, ücra bir tepedeyiz. Beyaz bir beton yığınıyla ve Bodrum’un ruhuna daha aykırı olamayacak kitsch bir dekorla başbaşayız.
Otelin girişinden diğer ucuna yürüdüğünüzde ise beklenmedik güzellikte bir deniz karşınıza çıkıyor ve tabii şaşırtıyor.
Otel, Bodrum’un güzel koylarından birini kaplıyor ama büyük bir mimari uğraş sayesinde, hiçbir yerinden deniz görmüyor. Hayır, yeşillikler arasında saklı kaldığından falan değil, tamamen bizim mimarların denizle imtihanı nedeniyle.
Deniz kenarında deniz görmeyen ve denizle ya da Bodrum ruhuyla alakası olmayan bir otel inşa etmeyi başarmak da mimari bir yetenek olsa gerek.
Oysa Instagram’da paylaşılan fotoğrafları görünce sanırsınız Maldivler’deyiz. Her biri büyük çaba harcanarak çekilen fotoğraflar otelin güzelliklerini bir bir ortaya çıkarıyor. Instagram’da ‘like’ almak uğruna bile bu kadar büyük özen ve çaba gösterilirken bir Bodrum koyuna böyle dev bir yapı kondurulurken benzer bir çaba göstermeye gerek bile duyulmamış

Yazının Devamı

Kentte gece devriyesi

11 Mayıs 2014

Yeme-içme ve eğlence dünyasında haftanın öne çıkan mekanları ve partileri... Cantinery ile başlıyor, Pizza Emirgan ile devam ediyoruz

Cem Mirap: “İkinci yerimi açmak için çok bekledim, orijinal bir yer olmasını istedim.”

Haftanın en heyecanlı olayı Cantinery’nin açılışıydı. Daha tam açılmadan yapılan tadım yemeklerinde bol bol fotoğraf çekildi, sosyal medyada paylaşıldı. Lucca müdavimleri Lucca’cıların yarattığı Cantinery’yi herkesten önce denemenin mutluluğu içindeydi. Yine de sanmayın ki bu mutluluk herkesin başını döndürmeye yeter. Söz konusu Lucca olunca, çoğu zaman göz ardı edilen bir şey var, Lucca hıncahınç doluyken bile o küçük mutfaktan harika yemekler çıkıyor. En iyi fine dining restoranlardakini bile geride bırakacak lezzette yemekler. Güngör Uras bile söylüyor, Lucca’nın İstanbul’un en iyilerinden biri olduğunu. İşte bu yüzden müdavimlerinde beklenti yüksek, en ufak bir aksilikte acımasız olmaları an meselesi.
Cantinery’nin tadım gecelerinde gördük, yemekler Lucca’yı aratmayacak kadar başarılı. Zaten Lucca’nın sahibi Cem Mirap’ın Cantinery’de hedefi eğlencenin değil, yemeğin mekanın yıldızı olması. Bunun için de bütün yerli üreticilerle görüşülmüş, tarladan

Yazının Devamı

KARAKÖY’DE PORNO SERGiSi

10 Mayıs 2014

Önceki gece; Nişantaşı’nda başladı, sonra Galata ve Karaköy’de devam etti. Hayır, restoran ya da gece kulüplerinde değil; sanat galerilerinde, sergi açılışlarında...
Tam 7 sergi açılışına tek tek uğradık, ne işlerde ne kalabalıkta beklediğimizi bulduk. Aralarında en çok Galata’da yeni açılan Karl Galeri’deki Emre Ünal fotoğraf sergisi ve Karaköy Külah’taki porno temalı sergi ilginçti. Hatta Külah’taki eserler son zamanlarda İstanbul’da gördüğüm en çarpıcı işlerdi.
Sergide rahle üzerinde duran erotik fotoğraflarla dolu kitap büyük ilgi gördü. Tüm sayfalar teker teker ilgiyle incelendi. Sergide en çok dikkat çeken eserlerden biri Deniz Teki’nin temaya uygun noktalardan birbirlerine bağlı nakış işi insan figürleriydi.
Ülke gündemini absürd yasaklar meşgul ederken, diğer yandan böyle yaratıcı işlerin olduğu, erotizmin sanata aktarıldığı açık görüşlü bir platform ve buna ilgi gösteren, değer veren büyük bir kalabalığın olması insanı mutlu ediyor.

AFTER PARTY ADRESİ GASPAR

Sanata doyduktan sonra sosyalleşmek ve geceye devam etmek için en doğru adres, Gaspar. Karl Galeri ve İstanbul 74 sergilerinin ‘after party’leri aynı gece Gaspar’daydı.
Kalabalık, hafta

Yazının Devamı

KAPALIÇARŞI’DA GÜNÜBiRLiK TATiL

7 Mayıs 2014

Trafiğe girmemek için Mısır Çarşısı’ndan başlıyoruz, Tahtakale’ye varınca, elimde değil; her dükkanın içine girmek istiyorum. Tahtakale’de boncuklar, mercanlar, turkuazlar arasında kayboluyorum. Dışarıda nasıl bir kalabalık var, o kalabalığı yararak yürüyorum. Mahmutpaşa’da gelinlikler, nişanlıklar arasında ilerliyorum. Sonunda Kapalıçarşı’dayım.

HAVUZLU’DA YEMEK MOLASI
Çarşıya ulaşana kadar öğle yemeği vakti geliyor, Havuzlu Restaurant’a atıyorum kendimi. Günlük yemeklerin sergilendiği vitrinin önünü Arap turistler işgal etmiş, yemeklerin videosunu çekiyorlar. Açlıktan gözüm dönmüş, vitrine bakamadan siparişi veriyorum.
Üstüne de bir Kapalıçarşı ritüeli olan sade Türk kahvesini içip, Kapalıçarşı’da kaybolmaya başlıyorum.
Kürkçüler Çarşısı’na gidiyorum. Koç Deri, Punto derken ağzım açık, çanta vitrinlerine yapışıyorum.
Sonunda hap kadar bir dükkanda, Cümbüş’te, inciler arasındayım. Bütün gün burada kalabilirim. Kolyeleri takıp çıkarıyorum. Kahve üstüne kahve içiyorum. Bir yandan pazarlık yapıyorum, bir yandan da nasıl tatlı bir sohbet var, anlatamam.
Bırakın alışverişi, sırf sohbet için gelip burada saatlerce oturabilirim. Bir Kapalıçarşı klasiği olan “Al,

Yazının Devamı

DAHA ÇOK DUYACAĞINIZ 10 MEKAN

6 Mayıs 2014

Son zamanlarda herkes onun peşinde. Çünkü çok iyi bildiğinizi sandığınız bir yeri bile onunla gezince daha önce hiç farketmediğiniz şeyler görüyor, öğreniyorsunuz. İşte sırf bu yüzden bile onunla her yere gidebilirim.
Saffet Emre Tonguç’un böyle bir etkisi var. Sosyal medyada da takipçilerine önerilerde bulunuyor, benden de Instagram’da paylaşmak üzere İstanbul’da yeterince bilinmeyen, biraz daha saklı kalmış, beğendiğim yerler listesi istedi.
Buyrunuz Saffet Emre Tonguç için hazırladığım 10 maddelik liste...
1- Kasa Lokanta&Bar, Karaköy: Bankalar Caddesi’nde eski Sümerbank binasında açılan Vault Karaköy, The House Hotel’in restoran ve barı. Brunch’ları çok güzel oluyor.
2- Gram, Tepebaşı: Karaköy’deki Maya’nın kurucusu şef Didem Şenol’un günlük yemekler çıkan, sadece gündüzleri açık kafesi. Pera Palas’ın tam karşısında. Yemekleri de tatlıları da çok lezzetli.
3- İstikamet Karaköy, Karaköy: Fransız Geçidi’nin en yeni mekanı. Yemekleri de, servisi de çok özenli. Özellikle taze malzemelere verilen önem ve genelindeki özen ile bana Kantin’i hatırlatıyor. Sahibi ve şefi Elif Doğan çok başarılı.
4- Kantin, Nişantaşı: Artık bir klasik. Sahibi ve şefi Şemsa Denizsel’in

Yazının Devamı

10 SENE ÖNCE HAYAL EDiLEMEYENLER

5 Mayıs 2014

Genç Modern’in kurucuları Esra Eczacıbaşı, Ece Çokar, Berrak Kocaoğlu ve Cem Yılmaz ile dün Milliyet Pazar’da konuştuklarımıza kaldığımız yerden Cadde’de devam ediyoruz.
n Türkiye’deki çağdaş sanatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ece Eczacıbaşı: Bu konuda önemli olan sürdürülebilirlik ve izleyici. Sanata olan bu yatırım sürdürülebilir olduğu sürece; İstanbul çok büyük çekim gücü. İzleyicinin kendini eğitmesi de önemli. İstanbul çok iyi bir yere gelecek ama daha Batı’dan öğrenmemiz gerekenler var.
Esra Eczacıbaşı: Sanatın günlük hayatta, rutinin bir parçası olmaya başladığı noktada çok olumlu gidişat var. Genç Modern’le yapmaya çalıştığımız bu, günlük yaşamlarında sanata yer vermelerini sağlamak. Tabii ki gidilecek çok yol var. İstanbul odaklı olmaktan çıkması en büyük gelişme olur.
Cem Yılmaz: Artık New York, Londra’da olduğu gibi her ay önemli sergiler açılıyor İstanbul’da.
Esra E: Bu programı oluştururken en zorluk çektiğimiz bu seçkiyi yaratmak. 10 sene önce bunu hayal edemezdik, bu kadar opsiyon olacak, biz onların arasından seçeceğiz. Şimdi ise paha biçilmez bir içerik oluşturuyoruz.Genç Modern daha sadece bir fikirken ana sponsorumuz MasterCard ‘Paha Biçilemez’

Yazının Devamı

“Gençleri bir araya getirecek bir platform yoktu”

4 Mayıs 2014

İstanbul Modern’in artık en büyük destekçisi Genç Modern üyeleri. Genç Modern’in kurucuları Esra Eczacıbaşı, Ece Çokar, Berrak Kocaoğlu ve Cem Yılmaz hikayelerini anlattılar

Karşımda 25 yaşında dört arkadaş var, üçüyle aynı liseden mezunuz. Harvard, Yale, Oxford gibi dünyanın
en önemli üniversitelerinde okuyup Türkiye’ye döndüler. Döner dönmez de kariyerlerinin dışında bir de sanat platformu kurdular. Esra Eczacıbaşı önderliğinde, İstanbul Modern çatısı altında Genç Modern’de birçok etkinlik düzenliyorlar. Genç Modern
1.5 yıldır kulaktan kulağa yayılan bir
üyelik programı. Şimdiye kadar basında
hiç yer almadılar. Harvard mezunu, Eczacıbaşı’nda çalışan Esra Eczacıbaşı, Oxford hukuk mezunu Ece Çokar, Yale mezunu, biyomedikal mühendis Berrak Kocaoğlu ve global bir şirkette yönetim danışmanlığı yapan Cem Yılmaz ilk defa Genç Modern’i anlattı.

Yazının Devamı