İstanbul yeme-içme hayatında vasat yemeklere fahiş fiyatlar ödemeye alıştık. Şimdi ise iki yeni restoran bunu değiştirmeye aday: Maçka’daLa Petite Maison ve Zorlu Center’da Ristorante Italia di Massimo Bottura
Masaların üstündeki domates ve limonlar dekor değil, yemek için.
İstanbul yeme-içme hayatında yemek her zaman ikinci planda kalır. Merkezi lokasyon, görme-görünmeye uygun ortam daha önemlidir. Vasat bir yemeğe fahiş fiyatlar vermek artık şaşırtmaz. Genelinden memnun kalındıysa, yemek çok iyi olmasa da olur.
Şimdi ise şehirde bunun aksini savunan iki restoran açıldı. Biri Maçka’da La Petite Maison, diğeri Zorlu Center’da Ristorante Italia di Massimo Bottura.
Yemekle öne çıkıyor
Son günlerde hepimiz aynı şeyi sorgulayıp duruyoruz; hayat durmalı mı, devam etmeli mi?
Ruh halimiz sık sık değişiyor, bir gün önce söz verdiğimiz bir programa bir gün sonra katılacak halimiz olmayabiliyor. Bir gün, yarın yokmuş gibi canımız ne istiyorsa onu yapmak istiyoruz; birkaç saat sonra yaptığımız her şeyden suçluluk duyar, hatta utanır hale geliyoruz.
Böyle gelgitlerde en doğrusu, isteyenin istediğini yapabilmesi. O yüzden tabii ki gece hayatı da devam etmeli.
Geçen hafta tam da bugün “Reina, kapılarını Soma için açıyor" diye bir duyuru yapılmıştı. Bunun üzerine ben de 20 Mayıs’ta "Soma için kopuyoruz!" başlığıyla bir yazı yazdım.
Tabii ki herkes gibi Reina da Soma’ya yardımda bulunabilir ama bunu yaparken, ulusal yas nedeniyle 3 gün kapalı kaldıktan sonra, “Kapılarımızı Soma için açıyoruz" diye bir kamuoyu duyurusu yapmasına gerek var mı?
Niyet iyi olabilir ama üslup fena. İlk akla gelen şu: “Reina kadar para basan bir işletmenin Soma’ya yardımda bulunabilmesi için
Verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı üzgünüz!” Çok yakında geleceğimiz nokta bu. Televizyonda rastladığım spor programı 'Serbest Vuruş’ta bir kez daha gözlerim yuvalarından fırladı. Yüzü gözü siyaha boyanmış tanınmış spor adamları; isimlerini de sayalım, Sabri Ugan, Adnan Aybaba, Mehmet Baransu ve Lemi Çelik yüzlerine sürdükleri kömür ve baretlerle canlı yayındaydılar.
Siyah makyaj ve aksesuvarlarını, üstlerindeki Soma yazılı siyah kostümleriyle tamamlamışlardı. Bunu yaparak Soma’ya destek olduklarını sanıyorlardı.
“Amaç, farkındalık yaratmak” diyebilirler. Orası kesin, artık daha da farkındayız ne kadar çok kişinin aslında yaşananları hiç mi hiç anlamadığını. Artık daha da farkındayız, bu kadar büyük bir acının bu kadar fütursuzca magazinleştirilemeyeceğini.
ANLAMADAN PAYLAŞMAK
Konu dönüp dolaşıp geliyor, sempati ile empati arasındaki farka. Sempati duymak başka, empati kurabilmek çok başka.
Sempati, bireyin karşısındaki kişinin duygu ve düşüncelerini yaşaması. Empatide ise duygu ve düşünceleri yaşamak değil, anlamak var. Örneğin, karşıdaki kişi üzüntülüyse, onun üzüntüsünü anlamak empati, üzüntüsünü yaşamak ise sempati. Birinde anlamak, diğerinde paylaşım söz
Günlerdir sosyal medyada dolaşan bir Instagram fotoğrafı var, yüzü çamur maskeli bir kadın. Fotoğrafın altına “Ben yüzümde maskeyle 10 dakika duramazken... Allah’ım düşünemiyorum. Kurtulsun artık herkes, n’olur bitsin bu karanlık n’olur...” yazarak kendi çapında isyan etmiş. Bir de bu fotoğraf ve metni like’layanlar var. Artık ne düşünerek like’lıyorlar anlamak mümkün değil.
"Şuursuzlar!" deyip geçecek oluyoruz. Hemen akabinde dizi oyuncuları yüzlerini siyaha boyayıp pozlar veriyor. Sanki yüzlerini siyaha boyayarak bütün meseleyi çözüyorlar. Empati yapmaya çalışıp sempatiden ileri gidemiyorlar.
Sonrasında da yardım haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Birçok ünlü isim açıklıyor; Soma’ya kaç kamyon yiyecek yolladıklarından, Soma’daki acılı ailelere ne kadar para yardımı yaptıklarına kadar her şeyi anlata anlata bitiremiyorlar.
Bardağı taşıran ise İstanbul’un en popüler gece kulüplerinden Reina’nın cumartesi gecesi kapılarını Soma için açtığını duyurması oluyor. Dehşetle izliyoruz, nasıl bu kadar şuursuzlaştık?
Evet, Reina eğlence, yemek ve içki satarak para kazanıyor. Tabii ki herkes gibi Reina da Soma’ya yardımda bulunabilir ama bunu yaparken, ulusal yas nedeniyle 3
Yıl 1912. Franz Kafka, yazı yazmanın yanı sıra İşçi Kaza Sigortası Enstitüsü’nde çalışıyor. Hatta güvenlik için işçilerin baret takması zorunluluğunu ilk başlatan da Kafka’nın ta kendisi. Bu sayede o devirde bile iş kazalarında ölüm oranı yüzde 2.5’a düştü. Kafka düzenli olarak raporlar hazırladı, iş çıkışı da evine kapanıp yazılarını yazdı. İşte o zamanlar bile bu kadar önem veriliyordu işçi güvenliğine. Böyle vizyonerler çalıştırılıyordu işçi güvenliğini sağlayabilmek ve kazaları en aza indirgemek için.
19 MAYIS’I KUTLAYAMIYORUZ
Yıl 2014. Düzgün bir basın toplantısı yapmaktan bile aciz olan bir maden şirketine emanet ediliyor yüzlerce can.
Bütün dünyada yaşam odası diye bir önlem varken, bizde buna gerek bile duyulmuyor. Sonra, maden patron ve yöneticilerinin aklına geliyor, kanunda böyle bir zorunluluk olmadığını açıklamak.
Sonuç, madende kaç işçi olduğundan yangının neden çıktığına, hiçbir konuda net bilgi yok.
19 Mayıs... Gençlik ve Spor Bayramı. Çıkış noktası, gençliğe, sağlığa, zindeliğe verilen önem. Şimdi ise sırf gerekli tedbirler alınmadığı için bu noktadayız. 19 Mayıs’ı kutlayamıyoruz. Evet, kutlayacak hal de kalmadı hiçbirimizde. Oysa 19 Mayıs’ı biraz
İstanbul’un en çok konuşulan AVM’si İstinye Park’tı. Acıbadem’de açılan Akasya ona rakip oldu. Bir karşılaştırma yaptığımızda hangisi, hangi alanda diğerinden bir adım öne çıkıyor?
Okadar olmadık yerlerde, o kadar çok sayıda alışveriş merkezi (AVM) yapıldı ki artık her AVM’ye mesafeli yaklaşıyoruz. Hatta söz yeni bir AVM’den açıldığında ister istemez “Bu kadar AVM nasıl iş yapar?” diyoruz. Sonra da gidip görünce şaşırıyoruz. İstanbul’un en yeni AVM’lerinden Akasya’nın marka çeşitliliğini görüp de şaşırmamak zaten mümkün değil. Bugün Akasya Acıbadem ile İstinye Park’ı karşılaştırıyoruz.
Ünlülerin piyasa yapma yeri İstinye Park
* İstinye Park görmek ve görünmek isteyenlere daha uygun. Nedeni basit, açık alandaki kafe ve mağazaların önüne lüks otomobilleri çekmek mümkün. Başta futbolcular olmak üzere özellikle piyasa yapmak isteyen ünlüler İstinye Park’ı tercih etmeye belli ki devam edecek. Akasya’da ise bir tek Beymen mağazasının önüne kadar arabayla gelinebiliyor.
* Acıbadem Akasya, Anadolu Yakası’nın sükunetini, İstinye Park ise Avrupa Yakası’nın dinamizmini taşıyor.
* Akasya’da neler öne çıkıyor?
Tam iki saattir Soma Holding’in basın toplantısını izliyorum, gözümü kırpmadan. “Bu insanlar 3 gündür uyumuyor” dendi Soma Holding yöneticileri için.
Sadece yöneticiler değil, 5 gündür hiçbirimizin gözüne uyku girmiyor. Nefes alırken bile suçlu hissediyoruz artık kendimizi. Oysa toplantıdan çıkan sonuç; “4 gün sonunda anlaşıldı ki, hayatını kaybedenler dışında kimsenin ihmali yok!”
Hayat durdu Soma’yla. 3 günlük yastan sonra “Bu da geçecek, bunu da unutacağız” diyenler oldu ama bu sefer o kadar kolay olmayacak unutmak da, yaraları sarmaya
çalışmak da.
Kolay kolay gözlerimizin önünden gitmeyecek gördüklerimiz. Bu kadar korkunç acılar yaşayanlara gerek sözlü gerek fiziksel tekme-tokatları hafızamızdan silmek mümkün mü?
Günlerdir ağlıyoruz geldiğimiz duruma ama unutmamalıyız; bizim daha fazla ağlayacak, daha fazla duracak lüksümüz yok.
Siyahlar giymek, siyah kurdeleler takmak, düğün dernekleri, konserleri organizasyonları iptal etmek yeterli değil. Asıl mesele, şimdi birleşebilmek ve hep birlikte yardıma ihtiyacı olanlara faydalı olabilmek. Bunun için de önce organize olmak zorundayız.
İki saatlik Milano uçuşundan sonra arabayla bir saatte Como’dayız. Buraya kadar gelip de bir liste yapmamak olmaz!
1. Villa D’Este görülmeli: Como civarının en çok bilinen oteli. Cernobbio’da 1570’te ev olarak yapılmış. 1873’ten beri lüks otel hizmeti veriyor. Ünlü film yıldızlarından, kraliyet ailelerine birçok önemli misafir ağırlıyor. Zaten o fiyatlarla başkalarını ağırlaması da zor. Ama henüz sezon açılmadığı için biraz ıssız kalmış durumda.
Cernobbio’da Villa D’Este’den sonra gidilecek yer; Harry’s Bar. Cipriani’cilerden tanıyorsunuz Harry’s Bar’ı. Burada bir bellini içmeye zaman ayırmalı. Gitmişken Brad Pitt’ten George Clooney’ye birçok Como müdavimiyle burada karşılaşmak da mümkün.
2. Bellagio gezilmeli: Tremezzo’nun tam karşısında bir Ortaçağ kasabası. Villa Serbelloni Bellagio’nun en öne çıkan oteli. Burada kalmasanız bile gezmeye mutlaka uğranmalı.
3. Brunate’ye teleferikle çıkılmalı: Como’da yürürken teleferikle Brunate’ye çıkıp manzarayı bir de buradan izlemek gerekiyor. Como’da bulutlar bile resim gibi.
4. Gölde tekne sefası yapmalı: Küçük teknelerle gölde gezintiye çıkıp, göl kenarındaki evleri ağzınız açık izleyebilirsiniz. Bunu yaparken de ister