CAPE TOWN İÇİN 8 ÖNERi

20 Ağustos 2014

Gizli bir görev için gittim, gitmişken de şehrin altını üstüne getirdim tabii. Bir şehri tanımak için sadece turistik bölgeleri gezmek yetmiyor. Biraz da sosyal hayata karışmak gerekiyor. İşte şehrin en önemli yeme-içme mekanları ve maceraperestleri sevindirecek birkaç öneri...

1- Caprice: Daha gitmeden tavsiyeleri almıştım; Levent Özçelik sağolsun. Caprice için “Cape Town’ın Lucca’sı, mutlaka gitmelisin” diyenler de olmuştu.
Daha uçaktan indikten birkaç saat sonra oradaydım. Camps Bay, Masa Dağı ve 12 Havari’yi simgeleyen tepelerin tümünün bir arada görülebildiği tek yer. Çok güzel bir plaj; günbatımıyla meşhur. Caprice, Camps Bay’de, okyanusa bakan bir mahalle barı.
Yağmur çamurda in cin top oynuyor ama ertesi akşam iğne atsanız yere düşmüyor. Lucca gibi kaldırımlara taşıyor kalabalığı.

2- V&A Waterfront: Bu marina, şehrin buluşma noktası. Burada alışveriş merkezlerinden sanat galerilerine yok yok. Waterfront, güzel havalarda cıvıl

Yazının Devamı

‘MiL’iM ‘MiL’iM UÇUŞ

19 Ağustos 2014

Sık seyahat eden biri için en önemli şeyler, vizeleri tam bir pasaport, 4 tekerlekli kabin boy bavul ve tabii THY’nin Miles&Smiles kartıdır...
Kartın en büyük avantajı mil biriktirerek de yeni biletler alabiliyorsunuz.
Gerçi vergisini ödediğiniz için ücretsiz bilet etkisi yaratmıyor tabii.
Bu kartların en üst seviyesine, Elite Plus’a ulaşabilmek için neredeyse bir hostes kadar uçmanız gerekiyor. Bu uğurda kan, ter, gözyaşı akıtanlardanım. Hatta sırf bu kartı alabilmek için bir sürü milimden feragat ettim, sonradan ‘mil’im ‘mil’im kazanmam gerekeceğini bilmeden.
Neden mi bu kadar önemli bu kart?
Miles&Smiles’ta Classic Plus oldunuz mu iç hatlar CIP salonundan ücretsiz faydalanıyor, Elite oldunuz mu dış hatlar CIP’ten aynı şekilde faydalanıyorsunuz.

Yazının Devamı

CAPE TOWN’DAN KiLYOS’A

18 Ağustos 2014

Kaç kişi, üç gün için 14 saat uçmayı göze alır? Şanslıydım, sadece ben değil, en yakın arkadaşım da aynı derecede gözü karaydı. “Hadi” dedim; “hadi gidelim” dedi hiç ikiletmeden. Üç güçlüğüne atladık uçağa, ver elini Cape Town.
Ne Afrika kıtasında kış, ne Ebola, hiç bir şey korkutmuyor bizi!
Cape Town’dan İstanbul’a saat 05.00’te iniyoruz.
Kamuoyu baskısı sonucu, cumartesiyi pazara bağlayan gece, havaalanından direkt eve gidemeyeceğimizi anlıyoruz. Emirgan Pizza’dan çıkan arkadaşlarımız çoktan Gümüşdere’deki Suma Beach’in yolunu tutmuş durumda.
Bizim neyimiz eksik?
Üstelik 14 saatttir yoldayız ve büyük bir kısmında da uyumuşuz. Yine birbirimize bakıyoruz Ceren’le, “Hadi” diyorum, “Hadi gidelim” diyor.
Hiç düşünmeden, uzatmadan arabaya biniyoruz ve Kilyos’a yola çıkıyoruz.

Yazının Devamı

Ve Panayır Köyden Gider...

17 Ağustos 2014

Geçen yaz, mimarlıktan sinemaya geçiş yapan yönetmen Mete Sözer’in hikayesini yazmıştım. Başlık, “14 dakikalık filmle 24 ödül”dü. Başrolünde Özge Özpirinçci’nin oynadığı ilk kısa filmi “Kayıp” ile uluslararası festivallerde önemli ödüller aldı Mete Sözer.
Derken bu yaz başında yaşadığı Los Angeles’tan geldi, “Kayıp”ı yazdığı Fethiye’deki Perdue otele kapandı. İlk uzun metrajlı filmi “Ve Panayır Köyden Gider”in senaryosu üzerinde çalıştı. Zaman zaman ona filmin ortak yapımcısı ve başrol oyuncusu Engin Altan Düzyatan da eşlik etti.
Daha sonra Mete Sözer iki haftalık bir araba yolculuğuna çıktı, film için mekan bakmaya. Karar verdi ve çekimler ağustos başında Konya’nın Gökbudak köyünde başladı. Filmde Engin Altan Düzyatan, Cem Davran, Açelya Devrim Yılhan, Meral Çetinkaya ve uzun zamandır sinemadan uzak kalan İlyas Salman oynuyor.
Şanslıydım, senaryoyu önceden okuma fırsatım oldu. Ama doğrusu bu kadar hızlı ilerleneceğini, hayallerin bu kadar hızlı gerçekleşebileceğini beklemiyordum. Belki de o yüzden “Ve Panayır Köyden Gider” bu kadar umut verdi bana. Çok isteyince her şey yapılabiliyor hissi verdi.
İşte mayısta gösterime girmesi planlanan filmin setinden haberler ve

Yazının Devamı

‘OLAĞANÜSTÜ’ ÖZGEÇMiŞ

16 Ağustos 2014

İlk defa böyle bir özgeçmiş görüyorum. Şimdiye kadar okuduklarımız meğer hiçbir şey değilmiş de, haberimiz yokmuş.
Eskiden en fazla bilinen dil sayısı hakkında atılır tutulurdu.
İki kelime İngilizce patlatan “Mükemmel derecede İngilizce bilmektedir” yazardı. Buna bile laf edilirdi, “İnsan kendi kendine mükemmel derecede bilgili diyebilir mi?” diye.
Gelin görün ki, artık özgeçmişler de çağa ayak uydurdu.
Bülent Ersoy’un dilimize kattığı ‘Fevkaladenin fevki’ ya da Yeşim Salkım’ın bir dönem dilimize kattığı ‘En en en’ gibi bir sıfat daha var artık gündemde: ‘Birinciler birincisi’.
Evet, yanlış okumadınız. ‘Birinci’ değil, ‘Birinciler birincisi’. ‘Birinciler birincisi’ nasıl olunuyor, işte onu daha çözemedik.
***

Yazının Devamı

'TRENDING TOPIC' OLARAK ÖLÜM

13 Ağustos 2014

Twitter’a baktığınızda Türkiye’de 'trending topic', yani en çok konuşulan Robin Williams. Evet, çok acı bir kayıp ama gerçekten de hayatımızın en büyük kaybı olabilir mi?
Bu kadar derin üzüntü bir tek bana mı gerçek gelmiyor?
Sanırsınız, hiç dertsiz tasasız bir ülkenin vatandaşlarıyız.
Yeni Cumhurbaşkanı'nı seçmiş ve yeni Başbakan arayışında olan bir ülkede gibi değiliz.
Hepimizin tek kahramanı meğer Robin Williams’mış da, haberimiz yokmuş!
Yine Twitter’a bakarsanız, sanırsınız bu ülke gülmeyi Robin Williams’tan öğrendi.
Sanırsınız, öncemiz ve sonramız yoktu. “En kötü şakasını yaptı” tadında klişe cümlelerden geçilmiyor ortalık.

Yazının Devamı

UYKU KAPSÜLLÜ OFiS

12 Ağustos 2014

Youtube stüdyolarını ziyaret etmek üzere Google Londra ofisine gidiyoruz. Belli sayıda takipçisi olanlar, bu stüdyoları ve montaj odalarını ücretsiz kullanabiliyor. Profesyonel TV stüdyolarından farkı yok.
Stüdyodan daha çok beni etkileyen Google’ın çalışma ortamı oluyor. Google İstanbul ofisini ilk gezdiğimde “Burada herkes çalışmak ister” demiştim.
Ofisin ortasındaki salıncak, Alaçatı kahvesi ve masaj odasını gördüğümde emindim; böyle bir ofis ortamında herkesin çalışma verimi artar.

YEMEKTEN SONRA UYKU
Londra ofisinde ise beni en çok yemekhane tavlıyor.
5 yıldızlı otellerin açık büfeleriyle boy ölçüşen bir yemekhane var.

Yazının Devamı

YETiŞKiN KREŞi OLAN FESTiVAL

11 Ağustos 2014

Uçsuz bucaksız bir kuyruk var Londra’daki Alexandra Palace’ın önünde. Sonunu görmek mümkün değil. Çoğunluk 13-14 yaşlarında kızlardan oluşuyor. Zaten starları starlaştıran da esas bu yaş grubundaki kızlar.
Biz de onlara hitap edecek bir popstar var mı diye konuşuyoruz; kuyruğu ağzımız açık izlerken.
Popstarlarımız artık 40’larını çoktan devirmiş, en genç dediğimiz bile gelmiş 35 yaşına.
Neden daha genç yıldızlar çıkmıyor, anlamak mümkün değil.
***
Kuyruğa dikkatlice bakınca görüyoruz; bazılarının yanlarında anne-babaları da var. Zaten içeri girer girmez ‘Yetişkin kreşi’ diye bir bölüm var.
Ara ara kalabalıktan çığlıklar yükseliyor; sanırsınız Justin Bieber ya da One Direction geldi. Buraya gelenlerin çoğunu biz tanımıyoruz ama bu kalabalık bir gece önce kuyruğa girip içeride görecekleri yıldızlara bir kez sarılmak, onlarla bir selfie çektirmek için can atıyor.

Yazının Devamı