Ve ide-al erkeğin tarifi geldi.
“Erkek dediğin slimfit (dar kesim) gömlek gi-yer, Maserati’ye biner, Rolex takar. Her türlü müziği dinler, ayrıca dinletir. Kendisini sürekli hafızada tutmak için kalıcı, zarif hediyeler alır!”
Biz daha tarifi özümsemeye çalışırken, Cengiz Semercioğlu’na beklenen açıklama; ideal erkeği araba, saat ve verdiği hediyelerle özetleyen Ebru Şallı’nın sevgilisi Sinan Akçıl’dan geldi.
Noktasına, virgülüne dokunmadan paylaşıyorum:
“Melek kalpli, kutsal kadınımın anlatmaya çalıştığı şu: Benim taktığım, kullandığım saatin adını vermiş bilerek... Üstüne de hafızalarda yer bırakacak hediyeler vermeli demiş. Bu hafızalarda kalacak hediye de onun için yazdığım ve Funda Arar’ın seslendirdiği 'Hafıza' şarkısı... Yani Ebru tek cümlede söylediği üç şeyle sadece beni anlatmış. Genç bir erkek olarak tabii ki bu açıklama çok hoşuma gitti, tek adres olarak beni göstermesine bayıldım...”
"İFFET ÇOK ÖNEMLİ"
K umsalda bir şezlonga uzanmışım. Güneşin batışını izliyorum; denize yansıyor. Tam karşımda denizin üstündeki bir salda orkestra çalıyor.
Klasik müzik... Fethiye’de Hillside Beach Club’dayız. Yanımda en yakın arkadaşım, elimde bir kadeh şarap. İşte gerçek huzur.
Prof. Erol Erdinç yönetimindeki Hacettepe Oda Orkestrası.
Vivaldi’den ‘Dört Mevsim’ ile başlıyor, Mozart’tan ‘Küçük bir Gece Müziği’ ile devam ediyor ve finali Carlos Gardel’den ‘Por Una Cabeza’ ile yapıyor.
Artık bir yaz klasiği olmuş; denizde klasik müzik konserleri her yıl burada yapılıyormuş.
İlk defa denk geliyorum. Şöyle bir etrafıma bakıyorum. Herkes ellerinde akıllı telefonlar bu anı kaydediyor, kimisi başkalarıyla paylaşmak ve mümkün olduğunca çok ‘like’ almak için kimisi de bakıp bakıp hatırlamak için.
İster istemez elim telefona gidiyor, kayıt tuşuna basıyorum. Ne için olduğunun bir önemi yok aslında.
Son birkaç yıldır yazın sorusu belli: “Tatil için Bodrum mu, Çeşme mi?” Bayram tatilinde hangisine gideceğine hâlâ karar vermemiş son dakikacılardansanız kendi karşılaştırmanızı yapabilmeniz için bilmeniz gerekenleri sıraladık...
Bodrum
Nerede yemek yemeli?
Balıkçı da var, Japon mutfağı da
Kabuklu deniz ürünlerini seviyorsanız
Orfoz sıranın en tepesinde. Arkasından Kocadon geliyor. Maki otelde açılan Flamingo’da şef
Emre Şen’in yemekleri çok beğeniliyor. Balıkçılarda ise Gümüşlük’teki Mimoza’nın yeri ayrı. Bodrum’da Japon mutfağı isteyenler için ise yazın sürprizi: Nobu. Robert De Niro ve şef Nobu Matsuhisa’nın restoran zinciri Yalıkavak Palmarina’da, geçen yılki Loft’un yerinde. İddialı yemeği: Miso soslu siyah morina balığı ama en çok konuşulan ise 900 liralık Kobe beef’i.
Mahallenin buluşma noktasındayız... Her zaman müzik çalan yerde, bu akşam müzik yok. “Ulusal yas nedeniyle” diyorlar, hemen ardından da ekliyorlar: “Bugün son gün.”
Yahudi bir arkadaşımın, mekanın işletmecisiyle konuşmasına kulak misafiri oluyorum, tamamen iyi niyetle bir espri yapıyor, “Saat 24.00’te yeni gün başlamış sayılıyor mu?” diyor. Yakından tanıdığı işletmeci cevabı yapıştırıyor, “Sen İsrail’e git!”
Aslında büyük kavga çıkabilecek bir gerilim bekleyenler oluyor.
Oysa ikisi de gülüp geçiyor, çünkü kimse kimseye düşman değil aslında ve kimse kimsenin söylediğinden alınmıyor, bozulmuyor. Ortada iyi niyet olduğu biliniyor.
Tamam, Gazze’de olanlara hepimiz üzülüyoruz. Sadece Müslümanlar değil, Yahudiler de üzülüyor. Onların da canı yanıyor, belki de hepimizden daha fazla...
Çünkü onlar hem ölen çocuklara üzülüyor, hem de öldüren taraftan sanılmaya.
Onun kadar işini aşkla yapan ve hayatını tamamen işine adayan çok az kişi gördüm... Almanya’dan kalkıp, Şanlıurfa’nın bir köyüne yerleşip, eşi Çiğdem Hanım’la birlikte gece gündüz demeden Göbeklitepe için çalıştı. Bir sürü akıl almaz zorluğa rağmen...
Her ölüm zamansız ve erken ama bazı ölümler daha da erken geliyor insana işte. Göbeklitepe kazı başkanı Alman arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt’inki gibi.
***
Göbeklitepe’yi en son geçen ay Demet Sabancı Çetindoğan ve Çiğdem Simavi’nin kurduğu Ortak Nesiller Entegrasyonu (ONE) Derneği üyeleri ile birlikte ziyaret etmiştim. Şanslıydık, Klaus Schmidt ile birlikte gezebildiğimiz için.
19 YILLIK EMEĞİ VAR
İndirimler son hızla devam ederken sonbahar-kış sezonu için hazırlıklara başlamak mümkün. Biliyorsunuz, artık modada tek doğru yok. Her şeyin moda olduğu bir dönemdeyiz ama yine de her sezon olduğu gibi bu sezon da öne çıkanlar var. 2014-2015 sonbahar-kış modasına hakim olmak isteyenlerin bilmesi gerekenler:
* Pelerin-panço: Bu kış her gardıropta olması gereken yegane parça. Yeni alacaklara hatırlatalım; öne çıkan renkler bordo ve toz pembe.
* Arada kalmışlara midi: Evet, artık modada her boy var ama bu sezon dizin bir karış altında biten eteklere daha çok rastlayacağız. Aynı zamanda minilere de doymaya devam edeceğiz.
* Omuzlar açık: Sezonun dekoltesi; ya omuzlarda ya da derin yırtmaçlarla bacaklarda.
* Günün her saatinde sabahlık: Elbiselerde ve paltolarda sabahlık gibi duran belden bağlanan rahat modeller öne çıkıyor.
* Deri ve kadife: Bu kışın öne çıkan iki malzemesi. Özellikle deri her haliyle sezona damga vuracak.
* Puf efekti: Bomber ceketler ile herkes olduğundan daha kilolu görünmeye aday. Diğer yandan da tam tersini isteyenler için, kısa üstler ve taytlar da sezonun olmazsa olmazlarından olduğunu hatırlatalım.
Her seçim öncesi hatırlayacağım bir tiyatro oyunu: Dot’un ‘Dövüş Gecesi’. Bir seçim simülasyonu. Elinizde kumandalar, önce kendinizi tanıtıyorsunuz; yaşınızdan, gelir durumunuza kadar kutucuklarla kendinizi özetliyorsunuz. Sonra da sahneye çıkan 5 aday arasından seçim yapmaya başlıyorsunuz.
İlk izlenim önemli tabii.
Hiç düşünmeden sırf yakışıklı diye Serkan Altunorak’a oy verenler oluyor. Sonra en çok oy alan aday da, en az oy alan aday da kendisini anlatıyor.
Derken bir sonraki oylamada sonuçlar değişmeye başlıyor.
***
En hırslı ve vahşi olan, bir numaraya yükseliyor, neredeyse yüzde 50 oy alıyor.
Kalan yüzde 50, diğer dört aday arasında bölünüyor.
Bodrum’daki fahiş fiyatlar karşısında bir süre sonra hissizleşiyorsunuz. Yüksek rakamları duya duya alışıyorsunuz. İşte size dev hizmet. Bodrum’da bir günde minimum para harcayarak nasıl maksimum piyasa yapılacağının sırrı...
ekiz milyon avroluk evler, gecesi 1000 avroluk oteller, 150 lira giriş ücretli plajlar (bu fiyata yeme-içme dahil değil, şezlong ve havlu ücreti sadece), 39 liralık lahmacunlardan sonra 145 liralık salatalar, havaalanından Türkbükü’ne 120 liralık taksi ücretleri... İşte Bodrum’un en popüler mekanlarında fiyatlar böyle.
Bodrum’da duyduğunuz rakamlar karşısında bir süre sonra pahalılık algınız değişiyor. Plaja ayakbastı ücreti olarak
75 lira alan bir mekanın fiyatını 125 lira olarak değiştirmesine sevinebiliyorsunuz. Nasıl mı? Bu yaz Bodrum’da da plajlar aynı Çeşme’deki gibi şezlong ve havludan para kazanmaya başladı. Eskiden giriş ücretini ödüyor, bu rakamla da içeride istediğinizi yiyip içebiliyordunuz. Şimdi sırf giriş ücreti alan yerler arttıkça, bir mekan fiyatını yükseltse bile, bu parayı harcama imkanı tanıyınca paramız boşa gitmiyor hissiyatıyla size bir iyilik yapılıyormuşçasına anlamsız bir şekilde mutlu oluyorsunuz.
Bodrum’daki rakamlar