Twitter’a baktığınızda Türkiye’de 'trending topic', yani en çok konuşulan Robin Williams. Evet, çok acı bir kayıp ama gerçekten de hayatımızın en büyük kaybı olabilir mi?
Bu kadar derin üzüntü bir tek bana mı gerçek gelmiyor?
Sanırsınız, hiç dertsiz tasasız bir ülkenin vatandaşlarıyız.
Yeni Cumhurbaşkanı'nı seçmiş ve yeni Başbakan arayışında olan bir ülkede gibi değiliz.
Hepimizin tek kahramanı meğer Robin Williams’mış da, haberimiz yokmuş!
Yine Twitter’a bakarsanız, sanırsınız bu ülke gülmeyi Robin Williams’tan öğrendi.
Sanırsınız, öncemiz ve sonramız yoktu. “En kötü şakasını yaptı” tadında klişe cümlelerden geçilmiyor ortalık.
Instagram’da da Robin Williams fotoğrafları yağıyor saatlerdir.
Herkes bir yakınına veda eder gibi yorumlar yazıyor altına.
Tabii en çok da ‘RIP!’ yazılıyor.
(‘Rest in peace’in kısaltması. Türkçesi: Huzur içinde yat.)
Ne zaman bu kadar yabancılaştık, yoksa çok yerel kalan ben miyim?
BİZ DE PAYLAŞMALIYIZ...
Gerçekten kaçımızın hayatında bu kadar büyük etkisi vardı Robin Williams’ın? Kaçımız sürü psikolojisine kapılıp böyle acı bir haber alınca “Biz de bunu paylaşmalıyız” hissiyatına kapılıyoruz?
Hatta içinde, depresyon ve intihar olasılığı olunca daha mı çok ilgimizi çekiyor?
Sanki iyi günleri değil; kötü günleri paylaşmak, daha iyi geliyor ruhumuza.
Başkalarının acılarıyla kendimizi daha iyi, daha güçlü hissediyoruz.
Kendi başımıza gelmediği için daha çok şükrediyoruz.
Bunu yaparken de sürüden ayrılmamayı tercih ediyoruz.
Üstelik öyle bir hale geldik ki, ‘timeline’ı bozmamak için, konuyu değiştirmekten bile çekiniyoruz.
Hasbelkader iyi bir şey yazacak olursak sosyal medyada linç edileceğimizin farkındayız.
Bu yüzden de sadece 1-2 filmini izleyen, izlerken de aslında üstünde çok da düşünmeyenler bile değerli bir aktörün kaybını sosyal medyada büyüttükçe büyütüyor.
Oysa kaçımızın hayatını gerçekten bu kadar derinden etkiliyor?
Kaçımız yarın başka bir ‘trending topic’le devam edeceğiz hayata?
Bir gün öncesini bile hatırlamadan...
LEMAN KÜLTÜR CADDEBOSTAN’DA
Tam 20 yıllık bir geçmişi var.
Mizah ve eğlence yeri LeMan Kültür, 1994’te Beyoğlu’nda LeMan dergisinin alt katında açıldı. Hatta Cem Yılmaz bile ilk burada keşfedildi.
Şimdi LeMan Kültür, Bağdat Caddesi’nde Caddebostan’da İstanbul’daki ilk şubesini açtı.
Şaşırarak öğreniyorum, LeMan Kültür’ün toplam 16 şubesi olduğunu.
Ankara’dan Edirne’ye, Eskişehir’den Antalya’ya, İzmir’den Adana’ya kadar birçok şehirde var.
“İstanbullular, Beyoğlu’ndan sonraki ilk LeMan Kültür için çok beklemişti. Bağdat Caddesi ile bu hasret sona erdi. İstanbul’un önemli lokasyonlarında yeni LeMan Kültür’ler için hazırlıklarımızı yapıyoruz. Bizim için öncelikli olansa; geleneksel LeMan ruhunu, leziz yemekler, tatlı sohbetler ve farklı sanatsal etkinliklerle LeMan Kültür çatısı altında misafirlerimize sunabilmektir. LeMan Kültür, Türkiye’nin en büyük Cafe Bar Restaurant zinciri olarak her geçen gün yeme-içme sektörünün parlayan yıldızı olmaya devam edecektir” diye açıklama yapmış LeMan Kültür’den Kemal Şentürk.
Doğrusu, bu açıklama ve bu klişe cümleler LeMan ruhuna hiç yakışmıyor ama yine de böyle bir mekana, mizaha ve kahkahalarla gülmeye daha çok ihtiyacımız olan bugünlerde umarım LeMan Kültür eski günlerini yakalayabilir.