Geçen yaz, mimarlıktan sinemaya geçiş yapan yönetmen Mete Sözer’in hikayesini yazmıştım. Başlık, “14 dakikalık filmle 24 ödül”dü. Başrolünde Özge Özpirinçci’nin oynadığı ilk kısa filmi “Kayıp” ile uluslararası festivallerde önemli ödüller aldı Mete Sözer.
Derken bu yaz başında yaşadığı Los Angeles’tan geldi, “Kayıp”ı yazdığı Fethiye’deki Perdue otele kapandı. İlk uzun metrajlı filmi “Ve Panayır Köyden Gider”in senaryosu üzerinde çalıştı. Zaman zaman ona filmin ortak yapımcısı ve başrol oyuncusu Engin Altan Düzyatan da eşlik etti.
Daha sonra Mete Sözer iki haftalık bir araba yolculuğuna çıktı, film için mekan bakmaya. Karar verdi ve çekimler ağustos başında Konya’nın Gökbudak köyünde başladı. Filmde Engin Altan Düzyatan, Cem Davran, Açelya Devrim Yılhan, Meral Çetinkaya ve uzun zamandır sinemadan uzak kalan İlyas Salman oynuyor.
Şanslıydım, senaryoyu önceden okuma fırsatım oldu. Ama doğrusu bu kadar hızlı ilerleneceğini, hayallerin bu kadar hızlı gerçekleşebileceğini beklemiyordum. Belki de o yüzden “Ve Panayır Köyden Gider” bu kadar umut verdi bana. Çok isteyince her şey yapılabiliyor hissi verdi.
İşte mayısta gösterime girmesi planlanan filmin setinden haberler ve fotoğraflar...
Mimardı, yönetmen oldu. İlk kısa filmi uluslararası ödüller aldı. Şimdi ilk uzun metrajlı filmini çekiyor. Başrollerde Engin Altan Düzyatan, Cem Davran, Açelya Devrim Yılhan var. İşte Mete Sözer’in “Ve Panayır Köyden Gider”i...
Filmin oyuncularına şu üç soruyu sordum: “Ve Panayır Köyden Gider”de rol almanızda en büyük etken ne? Senaryoda sizi en çok ne etkiledi? Rolünüzü nasıl anlatırsınız ve bu rol için nasıl hazırlandınız? İşte cevapları...
“Senaryo bir klasik roman gibi”
Cem Davran
Senaryo ve karakter bir aktörün en büyük trajedisidir. Sizin için olmasını istersiniz, size göre olsun istersiniz. Olursa ne âlâ, olmazsa o tragedyaya hükmedemez, kendi elinizle kendinizi vurursunuz. Rolle benim arama ancak Tanrı girer, o da kapıyı çalarak demişim bir yerde. Düşünüyorum da gerçekten öyle. Filmin metnini ilk okuduğumda, Allahım bana biraz zaman ver dedim, kendimi zamansız hissettim. Beğendim demek istemediğim için bu cümlelere ihtiyaç duydum. Umarım filmle ilgili üçüncü şahıslar da yakın şeyler hisseder. Evet, beğendim hem de çok beğendim.
Okuduğum senaryo tam bir klasik roman gibi. Yaratıcısıyla konuşunca ne kadar sığ algılara teslim olduğumuzu fark ettim. Her anı yaşama dokunan sıradan bir hikayenin, bu kadar derinlikli sofraya konulması iştahımı kabarttı. En çok etkileyen listesinin başında “Yabancı” karakteri gelir ki Tanrı sesimi duydu ve onu ben oynuyorum.
“Yabancı” kendi kehanetini gerçekleştiren, vicdan kokusu burnunda tüten ama korkak genlerine yenik düşen bir kahraman. Çoğu insanın hatıralarında mutlaka rastlayabileceği, eksik, köksüz ve gündelik hayatı kavramakta sıkıntı yaşayan özet bir kimlik. Baştan sona hatırı sayılır
bir hikâyesi yok, mış gibi yapacak takâti de yok. Yabancı aslında seyirci.
Bu rol için aynen şöyle hazırlandım; yönetmenin beynini yiyerek. Mete Sözer’e selam olsun.
“Rol için farklı lehçe çalıştım”
Engin Altan Düzyatan
Bu filmde rol almamda en büyük etken Mete. Tabii bunun yanında daha önce hiç oynamadığım, çok farklı bir rol olması da önemli.
Senaryonun her aşamasında Mete’nin yanındaydım. Beni metaforik anlatım tarzının yanında gerçekliği de etkiledi.
Yüzünün bir tarafı yanık, kendine güvensiz, köydeki hayatına mahkum olmuş bir karakteri canlandırıyorum filmde. Farklı bir vücut formu ve lehçe üzerine çalıştım. Yürüyüşü bile farklı oldu bu karakterin.
“Mete’nin kurduğu dünyadan çok etkilendim”
Açelya Devrim Yılhan
Senaryo ve sonrasında Mete ile kurduğumuz cümleler rolü kabul etmemde çok etkili oldu.
Senaryoda Mete’nin kurmak istediği dünyanın özgünlüğü ve derdini incelikli bir dille anlatımından etkilendim.
Yaşadığı yoğun sıkışmışlık duygusuyla hayatını devam ettirmeye çalışan köyün tek genç kadın karakteri oynuyorum. Cem, Altan ve Mete’yle ettiğimiz sohbetlerden çıkan ortak cümleler bana karaktere dair birçok açar verdi.
“Çocukluğumdan beri sinemaya hazırlandım”
Mete Sözer
Mimarlıktan sinemaya nasıl geçtiniz?
İkisi de bir tekniğe bağlı; ışık, mekan, hareket, ölçek ve algı üstüne kurulu sanatlar. Farklı gibi görünseler de değiller. Çocukluğumdan beri hep kendimi sinemaya hazırladım. Bu geçiş bir günde olmadı ama cesaret bir günde oldu. Yaşlanma kaygısının artması ve hayalleri gerçekleştirmeden ömrün bitme ihtimalinin de etkisi çok bunda. Dijital devrim olmasaydı asla cesaret edemezdim. Artık akıllı telefonu olan çektiği filmi internete koyabiliyor.
Kısa filminizle Endonezya’dan Meksika’ya birçok uluslararası ödül aldınız. Sizi en çok şaşırtan hangisiydi?
Herhangi bir ödülden çok, ödüllerin farklı ülke ve kıtalardan gelmesi şaşırtıcıydı. Filmin duygusunun bu kadar farklı kültüre dokunabilmesi beni gerçekten mutlu etti.
“Ve Panayır Köyden Gider”in çıkış noktası neydi?
Kaçırdığı geçmişini nafile yakalamaya çalışan bir adamın hikayesini yazmak istedim hep. Sanırım kendi geçmişimle ilgili bir barışma sürecinde oluştu bu senaryo.
Çekimleri Konya’da yapılıyor. Çekim yerine nasıl karar verdiniz?
İki hafta Anadolu’yu dolaştım. Beyşehir’in kuzeyinde, dağların içinde kaybolmuş, Gökbudak köyüne vardığım an filmi orada çekmeye karar verdim. Senaryoyu o köyü görüp de yazmışım gibi tuhaf bir histi.
“Oyuncular konusunda çok şanslıydım”
Oyuncuları nasıl seçtiniz?
Hikayeye en çok inanan, en az benim kadar gönül verenlerden oluştu kadro. Şanslıydım bu kadar değerli oyuncular bir araya geldi.
Çekimlerde başınızdan gelen ilginç bir şey var mı?
Cem Davran’ın karakteri kendi ile ilgili hiç ipucu vermeyen, nereden gelip nereye gittiği bilinmeyen gizemli biri. Tuhaf olan ise Cem Davran’ın dört ayrı sahnede girdiği mekanlarda pencere, kepenk ve kapıların kendiliğinden açılması oldu. Çok tuhaftı gerçekten.