Seçim günü sonuçları sabırsızlıkla beklemek yerine sinemaya gitmeyi tercih ettim.
Çok merak ettiğim bir filmi, Deniz Gamze Ergüven’in ‘Mustang’ini izlemek için.
Her zaman gittiğim sinema salonlarının hiçbirinde gösterime girmediğini işte o zaman fark ettim.
Türkiye’de sadece 16 kopyayla gösterime girmişti ve o 16 kopyanın da günde en fazla 2 seansı var.
Oysa burunlarından kıl aldırmayan ve İngilizceyi anlayabilseler de konuşabilseler de inatla kendi dillerini konuşan Fransızlar, Yabancı Dilde Oscar adayı olarak bu filmi seçti.
Tam 12 Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ı alan Fransızlar, şimdiye kadar Fransızca olmayan sadece tek bir filmle aday olmuş ve bu film de Oscar’ı kazanmış.
Bkz. Marcel Camus’nün Brezilya ortak yapımı, Portekizce filmi ‘Orfeu Negro’ (1959)
Bu yıl ikinci defa Fransızca olmayan bir filmle, bir Türk filmiyle katılıyorlar.
Reşitpaşa’nın öncüsü Mest, şimdi ilk günlerinden daha popüler çünkü özel bir davet mekanı olmaktan çıktı, artık akşam da açık olan bir restoran
İstanbul’da mekanları çok hızlı tüketiyoruz. Bir mekan açılırken başarılı olup olmamasında en önemli özelliklerden biri lokasyon diyoruz. Daha sonra da tabii Armutlu ve Reşitpaşa’daki popüler mekanlar gibi istisnalar da var diyoruz. Nasıl yıllarca 3 Michelin yıldızı “Sırf bu yemek için seyahat etmeye değer” anlamına geliyorsa, İstanbul’da da bazı mekanlar için hâlâ böyle bir kategori var. Ne de olsa İstanbul’da şehir içi mesafe de seyahat etmek kadar uzun sürebiliyor ve aynı şekilde yorucu olabiliyor.
Geçen yıl Melis Korkud ve İnanç Baykar’ın Amanda Bravo’su açılana kadar Reşitpaşa’ya yemeğe gitmek için tek neden vardı benim için; Mest. “Lezzete önem verenler nasıl olsa bizi buluyor” diyorlardı ilk açtıkları zaman. Mest’in özelliği ev dekorunda sadece özel davetler ve atölye çalışmaları düzenlemesiydi. Canınız istediğinde gidip meşhur ördek konfisinden ya da çikolata napolitenden yemek mümkün olmuyordu.
Önceki gece, Cumhuriyet Bayramı resepsiyonundan dönüşünde gördüm Şahika’yı.
Geçen pazar günü, akıllı telefonlar bile Türkiye saatine adapte olamamışken uyanabilenler, TV karşısına kilitlenip nefeslerini tuttu.
Serbest dalış rekortmeni Şahika Ercümen’in yeni rekor denemesini izlemek için.
Canlı izleyenlerin bir kısmı gözlerini kapadı heyecandan, bir kısmı çığlıklar attı.
Şahika tek nefeste, tüpsüz 91 metrelik rekorunu 100’e yükseltme hedefiyle 100 metreden çıkarken baygınlık geçirmişti.
Bizim için korkunç bir andı, kalbimiz yerinden fırlayacak gibi olduk.
Tatil denince akan sular duruyor.
Sanki yıl boyu çok az tatil yapmışız gibi, 1 günü 5 güne çıkarmada üstümüze yok.
Yine de bu sefer emindim, hangi partiden, hangi görüşten olursa olsun, kimsenin bu kadar önemli bir seçimde oy hakkını kullanmak yerine tatile gitmeyeceğine.
İşte tam o sırada telefonun ucundaki ses, “Yarın tatile gidiyorum” dedi.
“İyi, ne zaman geliyorsun?” dedim, en geç cumartesi döneceğini sanarak.
“1 hafta sonra” dedi ve işte benim için bittiği an, tam da o andı.
“Nasıl yani, oy vermeyecek misin?” dedim.
“Aylar öncesinden yapmıştım planımı, seçime denk geleceğini bilmiyordum” dedi.
Kabul edelim, ilkokullara seçmeli dil olarak Fransızcadan Çinceye hangi dil konulursa konulsun tepkimiz böyle olmayacaktı.
Erken yaşta dil öğrenmek iyidir diyecek, çocukların kaç dil bildiğiyle ileride hava atacaktık.
Arapça da pekâlâ bu dillerden biri olabilirdi, özellikle de Türkiye’nin dört bir yanı Arap turistlerden geçilmiyorken.
Hatta Arapça konuşmak, iş bulurken üniversite mezunu olmaktan daha geçerli bir artı bile olurdu.
Peki ama Arapça eğitime neden bu kadar çok karşı çıkılıyor?
Nedeni basit, başka hiçbir dil eğitiminde din eğitimi verilmiyor.
Din eğitimi din dersinde, dil eğitimi dil dersinde veriliyor.
Fransızca öğrenmek için Katolikliğin şartlarını, Çince öğrenmek için Budizmi hatmetmek gerekmiyor.
Tam 145 ülkenin katıldığı, 31 Ekim’e kadar devam eden EXPO Milano’dan ve Türkiye Pavyonu’ndan izlenimler: Fuar alanındaki giriş kuyruğu ve sonrasında hafta içi bir iş gününde içeride yaşanan izdiham beni şaşırttı
Sonunda Milano’da EXPO 2015’i gezebildim. Şimdiye kadar fuar hakkında çok şey duyduk. İzmir yerine Milano’da gerçekleşmesinin verdiği hayal kırıklığını zar zor atlattık. Bir şehre EXPO’nun nasıl bir getirisi olduğunu yerinde gittik, gördük. Dolu otellerden, uçaklardan hatta restoranlardan bile belli oluyor.
Oysa ilk başta EXPO kulağa demode geliyor. Küreselleşmenin zirvesinde, sanal ortamda her şeyi takip edebildiğimiz günlerde farklı ülkelerin kültürlerini tanıtmak için halen bir fuar düzenleniyor olması şaşırtıyor. Ama beni asıl şaşırtan fuar alanındaki giriş kuyruğu ve sonrasında hafta içi bir iş gününde içeride yaşanan izdiham oluyor.
45 avroluk giriş ücretine rağmen. Akşam saatlerinde ise giriş ücreti 5 avroya iniyor ve izdiham katlanarak artıyor.
Yazılarını sevdiğim yazarlarla tanışmaya korkarım.
Hayal kırıklığına uğrama olasılığını bildiğimden.
Çoğu zaman yazıyla kendini çok iyi ifade eden biri, karşısına geçip konuştuğunuzda bir iki kelimeyle o aklınızda yarattığı şahane kahramanı anında yıkabilir.
Tam tersi de olabilir tabii, karşınızdaki büyük yazar anlattıklarıyla “Az bile hakkını vermişim” de dedirtebilir size.
O, benim için ikinci kategoriye giren az sayıda kişiden biriydi.
Göztepe’deki o eve ne kadar korkarak gittiğimi çok net hatırlıyorum. 21 yaşındaydım, Aktüel’de muhabirdim ve büyük yazar Çetin Altan ile tanışacaktım. Çetin Altan’la değil, Solmaz Kamuran’la o dönem yeni çıkan kitabı Kiraze’yi konuşacaktım aslında.
Kimin huzuruna çıkacağımı bildiğim için çok iyi hazırlanmış, kitabı ve sorularımı hatmetmiştim, yine de bir şey unutursam, atlarsam diye çekiniyordum.
Çetin Altan’a soru sormak kadar Çetin Altan’ın önünde çok değer verdiği bir başka yazara soru sormak da zordu.
Hiç tartışmasız dünyanın en iyi lounge’larından biri: Atatürk Havalimanı dış hatlardaki CIP.
Bunu sadece biz söylemiyoruz, hayatı havaalanlarında geçen yabancılar da söylüyor.
İstanbul’un en iyi listelerine girebilecek ayardaki pidesinden mantısına, hatta fırından yeni çıkan simitlerine kadar her yolcuya diyet bozdurabilecek eşsiz seçenek var CIP’te.
Ama bu lounge’a girebilmek için THY’nin business class ya da sık uçan müşterilerinden olmanız gerekiyor.
THY ile uçmuyorsanız zaten salonu kullanmanız mümkün değil, Elite Plus kartınız olsa bile.
Şimdi ise havaalanında dış hatlar gidişte bütün yolculara hizmet verecek yeni bir yemek katı açıldı.
Asma kat olduğu için henüz dikkatinizi çekmemiş olabilir.
Carluccio’s’tan Burger Lab’e, Starbucks’tan Plus Kitchen’a birçok alternatif var burada.