Türkiye’de her şeyin iptal edildiği bir dönemde İstanbul Moda Haftası’nın (Resmi adıyla: Mercedes - Benz Fashion Week Istanbul) iptal edilmesi de kaçınılmazdı.
Zaten uluslararası bir takvimde, sezona göre yer aldığı için ertelenmesi de mümkün değildi.
İşin şov kısmından, defilelerden, ‘front row’da (ön sırada) görünmek uğruna birbirinin yerini kapan tanıdık isimlerden daha önemli olan ise yurtdışından gelen satın alma sorumlularıydı.Bu sezon tam 200 yabancı satın alma sorumlusunun gelmesi bekleniyordu.
Defileler ve davetler iptal olunca, yurtdışından geleceklerin planlarını iptal etmesi de söz konusu olabilirdi ama sadece 4 kişi iptal etti, diğerleri her şeye rağmen geliyoruz dedi.
Bu sezon moda haftasına katılan markaların showroom’u Core Istanbul, ilk defa Tarihi Bomonti Bira Fabrikası’nda, Bomontiada’da yapıldı.
Yabancı satın almacılar koleksiyonlar kadar mekândan da etkilendi ve hatta “Artık uluslararası fuarlardan bir farkınız kalmadı” yorumlarını bile yaptı.
Tasarımcıların çoğu Core Istanbul’daki satışlardan memnun, İstanbul’daki siparişler Paris’teki fuarlarda aldıkları siparişler kadar değil tabii ama yine de böyle bir ortamda bu sonuç da önemli bir başarı.
Sonbahar-kış sezonuyla birlikte Karaköy tekrar yükselişe geçti. İşte her gün farklı bir yer açılmasına alıştığımız Karaköy’ün en popüler altı yeni mekanı...
Kısa bir duraklama döneminden sonra Karaköy bir kez daha yükselişte. Her gün yeni bir mekan açılıyor burada. Sürekli gitseniz bile her gittiğinizde mutlaka farklı bir yerle karşılaşıyorsunuz. Artık sosyal hayatın en popüler güzergahlarından, değişimini hâlâ tamamlayamadı. Belki de asıl hoşumuza giden bizi sürekli şaşırtması...
Hatırlayalım, Karaköy’deki değişimi başlatan Fransız Geçidi’ndeki Bej’di. Lal Dedeoğlu’nun Buz’dan sonraki yeri, sadece yemekleri ya da kokteylleriyle değil, artık İstanbul’da pek de bulunmayan bir bar ortamı ve dolayısıyla buluşma noktası yaratmasıyla kalbimizi kazandı. Karaköy’ün yıldızını parlatan bir diğer yer ise çok sayıda müdavimi olan Karabatak’tı.
Geçen yılı şöyle bir hızlandırılmış turla başa saralım. Bej ve Unter’in partileri, yeni açılan otel 10 Karaköy’ün Rudolph adlı şef restoranı ve tepesindeki barı, Colonie’nin Karaköy’e yeni bir kitle getirmesi, Ferahfeza’nın mezeleri ve şahane manzarası, Zelda Zonk’un barı, Gaspar’ın sokağa taşan eğlencesi, hemen karşısındaki Tamirci’de
Zorlu PSM’nin kapısındayım, ilk defa X ray’ler ve güvenlik görevlileri görüyorum burada.
Zorlu Center’ın en büyük özelliklerinden biri X ray’siz, gizli bir kamera güvenlik sistemiyle korunmasıydı.
Bugün geldiğimiz nokta: Duble güvenlik.
Lara Fabian konseri için buradayım, daha konser başlamadan herkes elinde telefonuyla selfie yapıyor.
Bu kadar çok kendi fotoğrafımızı ne yapacağız diye düşünüyorum ister istemez.
Kendimizi her an görüntüleyecek kadar çok beğeniyor muyuz gerçekten?
Yok, beğeniden değil, daha çok “Ben de oradaydım” hissini sevdiğimizden yapıyoruz selfie’leri. Başkalarını hayretle izlerken, eliniz usulca telefonunuza gidiyor ve farkında olmadan siz de bir selfie yapıyorsunuz.
Boşuna son yapılan araştırmalarda, Türkler tatilde bile sosyal medyadan vazgeçmiyor sonucu çıkmıyor. Türkiye; Facebook, Twitter ve Instagram gibi sosyal medya platformlarını en çok kullanan 10 ülke arasında.
Posta kutularımıza arka arkaya toplantıların, etkinliklerin iptal ve erteleme haberleri düşüyor.
Hayat ağırlaştıkça, programlarımız hafifliyor.
“Akşam var mı işin?” diyorum en yakın arkadaşıma, bir yemek ya da sinema programı yapalım ümidiyle.
“İlk yardım kursum var” diyor.
Duraksıyorum.
Hemşire değil, doktor değil, tıp öğrencisi değil.
Bahsettiği şehirli insanın kaçış noktası yoga, pilates ya da nefes terapisi değil, ilk yardım…
“Nerden çıktı bu?” diyorum.
Barış pankartlarıyla cenazeler taşınırken hissettiğimiz tam da buydu.
Yaşadığımızdan utandık.
Son günlerde kim bilir kaçıncı kez...
Üzgünüz, öfkeliyiz, yastayız, isyandayız...
Canımız ilk defa yanmıyor, katmerlenerek artıyor acımız.
Şimdiye kadar “Hayat devam etmeli mi, etmemeli mi?” diye tartıştık.
Şimdi ise hayat durdu...
İstesek de, istemesek de…
Vahşi yaşam fotoğrafçısı Süha Derbent önderliğinde Tanzanya’da safariye çıkıyoruz bu hafta. İlk izlenimim: Vahşi hayvanlarda bizdeki gibi bir arsızlık durumu yok!
İnstagram filtreleri olmadan herkesin profesyonel fotoğrafçılarla aşık atabileceği bir yer: Tanzanya. Bırakın safarideki hayvanları, burada gökyüzü ve bulutlar bile çizilmiş gibi. Şanslıyım, bu sefer yanımda vahşi yaşam fotoğraflarına hayran olduğum Süha Derbent de var.
Süha Derbent’in, 50 yıllık turizm şirketi Setur’la birlikte yaptığı Sedventure adlı macera turlarından birinde, “Jambo Tanzanya”dayız. Kişiye özel programlar hazırlıyor, kendinizi profesyonel birer fotoğrafçı gibi hissetmenizi sağlıyorlar. Bizim grupta Ayşe Arman’dan Saffet Emre Tonguç’a Instagram’da fotoğraflarıyla “like” rekorları kıran arkadaşlarımız da var. Rekabet de çok, selfie yapma isteği de ve şaşırtıcı ama müthiş bir uyum da...
Zıplaya zıplaya uçtuk
En baştan tembihliyorlar, hayvanları beslemeye kalkışmayın diye. Birbirlerini yiyerek yaşamlarını sürdüren hayvanlar bile birbirlerinin yanı başında huzurla oturabiliyor, eğer yanındakinin karnı toksa ona bir şey yapmayacağını biliyor. Bizdeki gibi arsızlık durumu yok yani. Onları
Hayatta en değerli şeylerden biri: Çaba.
İstediğiniz bir şeyi gerçekleştirmek, imkânsız sandığınız bir şeyi oldurmak için gayret sarf etmek, kan ter gözyaşı dökmek ve tabii şanslıysanız sonucunda karşılığını almak...
İşte bugün bunun en güzel örneklerinden birinden söz edeceğim.
Derin Tutku küçük ressama ilham verdi
Sualtı fotoğrafları çeken, benim diyen fotoğraf sanatçısıyla boy ölçüşecek iki sergi açan, fotoğrafları şahane bir kitaba dönüşen birini en çok ne etkileyebilir?
Daha önce hiç tanışmadığı bir çocuğun, fotoğraf kitabına bakarak resimler yaptığını duymak ve işte o resimleri görmek belli başına bir neden, tüm çabaya değdiğini görmek için.
Özellikle de emeğinizden etkilenen otizmli çok özel bir çocuksa...
Ayşegül Dinçkök’ün Derin Tutku Air adlı kitabından bahsediyorum.
Dün itibariyla sırasıyla New York, Londra, Milano, Paris moda haftaları bitti, şimdi ise 12 Ekim’de İstanbul Moda Haftası, resmi adıyla Mercedes - Benz Fashion Week Istanbul başlıyor.
Bu sefer İstanbul Moda Haftası’nın işi her zamankinden daha zor.
Peki ama neden?
Çünkü bu sezon moda haftalarındaki yaratıcılığa hayran kaldık.
Kısa bir özet geçelim...
Ricardo Tisci ve Marina Abramovic’in 11 Eylül anısına birlikte hazırladığı Givenchy #love defilesi ilk halka açık defile oldu.
Tommy Hilfiger’ın havuz kenarında yaptığı defilenin finalinde mankenler suyun altında yürüdü.
Opening Ceremony defilesinde New York Şehir Balesi dansçıları podyumda hem yürüdü hem dans etti.