Tatil denince akan sular duruyor.
Sanki yıl boyu çok az tatil yapmışız gibi, 1 günü 5 güne çıkarmada üstümüze yok.
Yine de bu sefer emindim, hangi partiden, hangi görüşten olursa olsun, kimsenin bu kadar önemli bir seçimde oy hakkını kullanmak yerine tatile gitmeyeceğine.
İşte tam o sırada telefonun ucundaki ses, “Yarın tatile gidiyorum” dedi.
“İyi, ne zaman geliyorsun?” dedim, en geç cumartesi döneceğini sanarak.
“1 hafta sonra” dedi ve işte benim için bittiği an, tam da o andı.
“Nasıl yani, oy vermeyecek misin?” dedim.
“Aylar öncesinden yapmıştım planımı, seçime denk geleceğini bilmiyordum” dedi.
Ardından da ekledi, “Ne yani programımı mı değiştirseydim?”
“E, bir zahmet” dedim.
“Bir oy ne fark eder ki?” diye savunmaya geçti.
Konuyu daha fazla uzatmanın faydası olmadığını anladım, “Sonra konuşuruz” deyip telefonu kapattım.
O anda içimden geçen “Bir daha konuşmasak da olur” hissiyatı hâlâ devam ediyor.
En demokratik, en duyarlı geçinen, hatta kuruluşundan beri Oy ve Ötesi’nde görev alan biri bile kalkıp da tatile gidebiliyor, bu kadar önemli bir seçim döneminde.
İşte, konu tatile gelince böylesine ikiyüzlüyüz.
Anlık bir eğlence, en önemli vatandaşlık görevimizi yerine getirmekten ağır basabiliyor.
Hayatımız memleketi
kurtarma sohbetleriyle geçerken, siyasi gündem günlük hayatta her anımızı etkilerken, 4-5 gün tatil fırsatı çıktı mı, hâlâ gözü kör olanlar var.
Herkes tatile gidebilir tabii, ama pazar günü oy hakkını kullanmak şartıyla.
“Bir oy ne fark eder ki?” diyenlerin bundan sonra hiçbir konuda konuşmaya da şikâyet etmeye de hakkı yok.
Ve doğrusu böyle düşünenlerle paylaşacak bir şey de kalmıyor geriye.