Yazılarını sevdiğim yazarlarla tanışmaya korkarım.
Hayal kırıklığına uğrama olasılığını bildiğimden.
Çoğu zaman yazıyla kendini çok iyi ifade eden biri, karşısına geçip konuştuğunuzda bir iki kelimeyle o aklınızda yarattığı şahane kahramanı anında yıkabilir.
Tam tersi de olabilir tabii, karşınızdaki büyük yazar anlattıklarıyla “Az bile hakkını vermişim” de dedirtebilir size.
O, benim için ikinci kategoriye giren az sayıda kişiden biriydi.
Kimin huzuruna çıkacağımı bildiğim için çok iyi hazırlanmış, kitabı ve sorularımı hatmetmiştim, yine de bir şey unutursam, atlarsam diye çekiniyordum.
Çetin Altan’a soru sormak kadar Çetin Altan’ın önünde çok değer verdiği bir başka yazara soru sormak da zordu.
Özellikle de, “Kadınsız bir hayat, hayat değildir. Bir erkek ne yaparsa, kadına kendini beğendirmek için yapar. Kadın seni beğenmiyorsa, sahip oldukların hiçbir işe yaramaz” diyecek kadar kadınlara değer verdiğini düşündükçe.
Konuşmamızı dinlemesi benim kadar sahne korkusu olan biri için sahneye çıkmakla eşdeğerdi.
Konuya hâkimdim ama tir tir titriyordum.
Beni öyle görünce, sohbet ederek sakinleştirmişti Çetin Altan, halden anlıyordu.
Ben daha ağzımı açamadan, soru bombardımanına başlamıştı.
Her usta yazar gibi meraklıydı, “Neyi merak ediyorsan, o önemlidir hayatta. Merak etmediğin şey görünmez sana” diyecek kadar.
Sonunda da bir baba, bir dede edasıyla “Gazetecilik değil, hukuk okumalıydın, hâlâ çok geç değil, hukuk okuyabilirsin” demişti.
Zaten felsefesi de öyleydi: “Hayat yaşandığı kadar vardır. Gerisi ya hafızalardaki hatıra ya da hayallerdeki ümittir. Hüsranı ise bir tek yerde kabul ediyorum. Yaşamak mümkünken yaşamamış olmakta.”
Göztepe’deki evden çıkarken kendimi değerli hissediyordum, “Hukuk oku” diyecek kadar beni kale aldığı için.
Aradan yıllar geçti, Çetin Altan benim için de, bütün okurları için de hep aynı kaldı.
Yazıları, konuşmaları ve duruşuyla hiç azalmadı, hep çoğaldı. Milliyet’te çalışmak, Çetin Altan’la aynı gazetede olmak hepimiz için bir onur kaynağıydı.
“İnsanlar değerli olmayı unuttular, önemli olmaya çalışıyorlar” derdi.
O her zaman değerliydi ve öyle kalacak.
Hep hatırlayacağımız cümleleriyle veda ediyoruz:
“Bir ömür, sadece amaca ulaşmak için harcanmaz. O amaca doğru atılacak bir iki adıma yardımcı olmak için de harcanır. Enseyi karartmayın...”