En insani duygulardan birisi de utanma duygusudur.
Bu duyguyu çok sevmeyiz çünkü bizi gergin, köşeye sıkışmış, biraz ne yapacağını bilemez bir duruma sokar.
İnsan kimi zaman gülünç bir duruma düşer, utanır, kimi zaman bulunduğu ortamdan çekinir, söz almaya bile utanır.
Bu duyguyla çok sık karşılaşırız, aslında çocukluktan itibaren tanıdığımız, bildiğimiz bir duygudur!
Hal böyle olunca da çoğumuz bu duyguyu yönetmeyi de biliriz.
***
Hatta kendim ve kendimden önceki kuşaklar için söyleyebilirim ki biraz utanma duygusunun iyi bir şey olduğu bize öğretildi.
Çocuk dediğin her lafa atlamaz, utangaç çocuk atılgan olana göre makbuldür.
Kabul ediyorum ki, insanın sinirlerinin bozuk olması, çok sinir bir durum!
Sinirlerim bozuk olduğunda tahammül sınırım azalmış, aşırı duyarlı, dikkatim dağılmış, duygularım dalgalı, fiziksel olarak ise huzursuz hissederim.
Halk dilinde çok kullanılan “sinirlerim çok bozuk/sinirlerim bozuldu” lafları aslında ruh halimizi anlatmaya çalışan geçici durumlara özeldir ve tabii ki gerçek sinirlerle ilgili bir bozukluk değildir.
Bir insanın sinirlerini bir olay, bir durum, bir kişi, uzun süreli stres veya tamamen kendisi de bozmuş olabilir.
Bazı insanların siniri ise hep bozuktur ve her halinden bunu belli eder.
Sinirlerimin tepemde olması ve sinirimin bozuk olması aynı şey değildir. Sinirlerim tepemdeyse mutlaka çok öfkeliyimdir ama sinirim bozuksa birçok duygu durumunda dalgalanırım.
Birisi sinirlerimi tepeme çıkardıysa beni kızdırmıştır ama birisi sinirimi bozduysa beni üzmüş, kırmış, kızdırmış ve hatta küstürmüş olabilir.
İçinde birden çok duygu barındırması, o kadar duyguyu aynı anda sakinleştirmenin zor olması sebebiyle sinir bozukluğu daha zor idare edilen bir durumdur. İnsan bu ruh halinden hemen kurtulmak ister.
Hemen hemen her zaman, her durumda, her ortamda ‘Neden?’ sorusunu kullanmayı çok severiz.
Kimi zaman merak kimi zaman ise isyan uyandırır ‘neden’ kelimesi!
Neden sorusunun her zaman bir cevabı yoktur. Her nedenin bir ‘çünkü’yle başlayan cevabı olmayabilir.
Aslında anlamak ve bilmek istediğimiz için kullandığımız “neden” sorusu bazen işlerimizi daha karmaşık bir hale getirir.
Neden dediğin zaman bir cevap beklersin ama işte bazen o sorunun o an için bir cevabı yoktur.
Bazen kendimizle ilgili bile tam olarak adını koyamadığımız nedenlerimiz vardır.
Kimi zaman ‘neden’ sorusunun basit bir ‘çünkü’yle başlayan cevabı vardır, kısa ve özdür.
Kimi zaman ise günlerce düşünür bir kelime cevap bulamazsınız.
İnsanın psikolojik olarak en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biri değerli olduğunu hissetmektir.
Değerli olmak ne demek?
El üstünde tutulmak mı?
“En iyi sensin denmesi mi?”
Hayır, benim dediğim anlamda böyle değil!
Değerli olmak, insan olarak fikrine, duyguna ama en çok da varlığına değer verildiğini bilmektir.
***
Kimse yanlış anlamasın ama ben dizileri seyredemiyorum.
Bunu bir beğenmeme, küçük görme gibi anlamanızı istemem.
Seyredemiyorum çünkü psikolojim bozuluyor.
Hep bir yanlış anlama, yanlış anlaşılma! Zaten en önem verdiğim şeylerden birisi iletişim ve mutlaka sağlıklı iletişim!
En eksik kaldığımız konulardan biri de doğru iletişim. Bir de sürekli olarak dizilerde doğru değil yanlış iletişim vurgulanınca canım sıkılıyor.
***
Duvarın arkasına saklanan, kötü niyetli biri mutlaka kahramanımızın konuşmalarını dinler ve ona tuzak kurar.
Her dizide en az bir kere kapı arkasından laf dinleme sahnesi vardır.
Kabul etmenin, ilişkilerin en önemli yapı taşı olduğundan bahsetmiştim.
Kabul edemediğiniz kişiyle sağlıklı bir ilişki kuramazsınız. Bu ister eşiniz, ister çocuğunuz, ister iş arkadaşınız olsun, fark etmez.
Kimi olduğu gibi kabul etmekte zorlanırsanız, onu değiştirmeye çalışırsınız ve sorun da tam burada başlar.
Bu yazıda eşlerin-çiftlerin ilişkisindeki kabul sorunlarından bahsedeceğim.
Ben genel olarak evlilik olarak adlandıracağım ama yazacaklarım ilişkide olan tüm çiftler için geçerlidir.
***
Bir evlilikte eşler birbirini kabul etmemiş veya edememişse ilk olarak yüksek dozda eleştiri başlayacaktır.
Bu senaryonun ikinci durağında ise genelde aşağılama başladığı gözlemlenir.
Dijital çağın en büyük getirisi işlerimizi hızlandırıp, kolaylaştırmaksa en büyük zararı da ilişki anlamında tembelliğe düşmemize sebep olmasıdır.
“Şimdi arayamam, konuşmak uzun sürer, mesaj yazarım daha kolay” diye düşünen insanlarla dolu etrafımız!
Dijital çağın öz çocukları, yani şimdiki gençlerin çoğu, en iyi iletişimin dijital iletişim olduğunu düşünüyor.
Belki de normalinin bu olduğuna inanıyorlar.
***
Dijital çağın üvey çocukları, yani benim gibi doğduğu andan itibaren dijital alet kullanmayan, okurken kütüphaneden kitap taşımaktan kolları ağrımış, bilmediği sözcüğü anında bilgisayardan öğrenen değil sözlük karıştırarak öğrenen, üniversitede okurken ailesini arayabilmek için ankesörlü telefonun önünde sıra beklemiş, çocukları doğduğunda telefonundan anında yüzlerce resim ve kamera çekememiş, fotoğraf makinasıyla çektiği resimleri bastırıp albüm yapmış ve daha birçok teknolojik gelişmeye sonradan adapte olmuş kişiler ise iletişimin özünün sanal olmadığını iyi biliyoruz. Ancak bilmemize rağmen bizlerde akışa kapılmış gidiyoruz.
Zaman zaman bu düzene şöyle bir kuş bakışı bakmaya çalışıyorum.
Mesela facebook’tan arkadaşlık gönderen birisi var, ben de kabul etmişim arkadaş olmuşuz.
İnsan ilişkilerindeki en önemli şeyin sevgi olduğunu biliyoruz. Sevgi her şeyin temel yapı taşı ve olmazsa olmazı!
Sevginin özünde de koşulsuz kabul vardır. Sevginin gerçek olduğu ve içten yaşandığı ilişkilerde kabul becerisi kendiliğinden gelişir. Çok sevdiğiniz birini olduğu haliyle kabul edip, sevebilmeniz beklenir.
Seviyorsanız onu, her haliyle kabul etmişsiniz demektir. Tabii bu kişinin kendisine veya size bir zararı varsa, bu kabul edilemez davranışlar arasına girer ve bahsettiğim kabul bunu içermez.
Ebeveynseniz çocuğunuzu, öğretmenseniz öğrencinizi, eşinizi, yakın arkadaşınızı sizin istediğiniz şekle sokmaya çalışıyor, onu değiştirmek için uğraşıyorsanız o kişiyi olduğu gibi kabul etmiyorsunuzdur.
Kabul etmediğinizin en önemli göstergesi karşınızdaki kişiyi değiştirmeye çalışmaktır.
İlişkiler değişebilir veya ilişkinizin kalitesini değiştirmeye çalışabilirsiniz.
Bu anlaşılır bir şeydir. Ancak kişileri değiştirmeye çalışırsanız çatışma kaçınılmazdır.
***