Dijital çağın en büyük getirisi işlerimizi hızlandırıp, kolaylaştırmaksa en büyük zararı da ilişki anlamında tembelliğe düşmemize sebep olmasıdır.
“Şimdi arayamam, konuşmak uzun sürer, mesaj yazarım daha kolay” diye düşünen insanlarla dolu etrafımız!
Dijital çağın öz çocukları, yani şimdiki gençlerin çoğu, en iyi iletişimin dijital iletişim olduğunu düşünüyor.
Belki de normalinin bu olduğuna inanıyorlar.
***
Dijital çağın üvey çocukları, yani benim gibi doğduğu andan itibaren dijital alet kullanmayan, okurken kütüphaneden kitap taşımaktan kolları ağrımış, bilmediği sözcüğü anında bilgisayardan öğrenen değil sözlük karıştırarak öğrenen, üniversitede okurken ailesini arayabilmek için ankesörlü telefonun önünde sıra beklemiş, çocukları doğduğunda telefonundan anında yüzlerce resim ve kamera çekememiş, fotoğraf makinasıyla çektiği resimleri bastırıp albüm yapmış ve daha birçok teknolojik gelişmeye sonradan adapte olmuş kişiler ise iletişimin özünün sanal olmadığını iyi biliyoruz. Ancak bilmemize rağmen bizlerde akışa kapılmış gidiyoruz.
Zaman zaman bu düzene şöyle bir kuş bakışı bakmaya çalışıyorum.
Mesela facebook’tan arkadaşlık gönderen birisi var, ben de kabul etmişim arkadaş olmuşuz.
Yani arkadaşımla arkadaşlığımızı bir de sosyal medyada tescillemiş oluyoruz.
Zaten tanımadığımız kişilerle arkadaş olmuyoruz, yani en azından ben olmuyorum ama bir de az tanıdığımız kişiler var.
Arkadaşlık teklifi gelince geri çevirmek ayıp olur diye kabul ettiğimiz ama aslında arkadaş olmadığımız kişiler!
Tamam sanal alemde arkadaş olduk ama sonra beni yolda gördüğünde selam vermiyorsun! Ee hani biz arkadaştık!
Sanal alemde “arkadaş” olmak ne demek?
Arkadaş sayısını nicelik olarak artıran ama nitelik olarak içi boş olan bir şey mi demek?
Özellikle gençler arasında çok arkadaş sayısına sahip olmak çok havalı bir şey!
Bir de çok güldüğüm bir durum var, onu da paylaşayım. Birisi arkadaşlık teklif ediyor, bakıyorum ve ismen çıkaramıyorum.
Ama facebook sağ olsun yardımcı oluyor, hemen ortak arkadaşlarımızın listesini sunuyor.
Bakıyorum ortak bir arkadaşımızı bulup, onu arıyorum.
“Şu kişi kim, senin arkadaşın, ben çıkaramadım” diyorum.
“Ayy hiç tanımıyorum, ben farkında değilim, arkadaş mı olmuşuz?” diye bana soruyor.
Tanımadığın kişiyle “arkadaş oldunuz” yazınca arkadaş olunmuyor hatta hatırlatayım arkadaşlık içi çok daha dolu bir kavram!
İşte arkadaş kavramının içi böyle boşalmaya başlayınca ilişkilerimizde tembelleşiyoruz.
Söze, sese, konuşmaya daha az önem verip yapay ilişkilerin ve iletişimlerin kolayına kaçıyoruz.
Yapmacık ilişkiler
Gerçek ilişkiler emek ister, paylaşım ister, içtenlik ister ve gerçek sevgiyle beslenir.
En korktuklarım yapmacık insanlardır.
Samimiyet ve içtenlik içermeyen davranışlardan, yapmacık kişilerden özenle uzak dururum.
Kimseye de hissetmediğim şekilde davranmadığımda huzurlu olurum.
Düşünsenize yapmacık olmak ne kadar da yorucu bir iş!
Kendiniz gibi davranmamak ve davranışlarınızın doğal değil zorlama olması!
Tabii arada ortama uyum sağlamak adına böyle davranmak gerekebilir. Buna itiraz edemem.
Ancak o zaman da abartmadan, sadece durumu kurtaracak kadar sosyal olmak adına farklı davranılabilir.
En zor durumlardan biri de karşınızdakinin size yapmacık davrandığını bilmeniz ve hissetmenizdir.
Bunu hissettiğinizde iki seçenek vardır.
Bir seçenek o kişiye gerekli mesafeyi koyup ondan uzaklaşmak, öbür seçenek de onunla birlikte rol yapmaya devam etmektir ki ben bu seçeneği kendim için hızla eliyorum.
Ruh sağlığınız için yapmacık kişilerden, samimiyet içermeyen ilişkilerden uzaklaşın derim.
Ruhumuza en iyi gelen şey samimi, içten, abartılı olmayan ilişkilerden aldığımız besin!