Ayşe Özgener

Ayşe Özgener

ozgenerayse@gmail.com

Tüm Yazıları

Kimse yanlış anlamasın ama ben dizileri seyredemiyorum.

Bunu bir beğenmeme, küçük görme gibi anlamanızı istemem.

Seyredemiyorum çünkü psikolojim bozuluyor.

Hep bir yanlış anlama, yanlış anlaşılma! Zaten en önem verdiğim şeylerden birisi iletişim ve mutlaka sağlıklı iletişim!

En eksik kaldığımız konulardan biri de doğru iletişim. Bir de sürekli olarak dizilerde doğru değil yanlış iletişim vurgulanınca canım sıkılıyor.

***

Duvarın arkasına saklanan, kötü niyetli biri mutlaka kahramanımızın konuşmalarını dinler ve ona tuzak kurar.

Haberin Devamı

Her dizide en az bir kere kapı arkasından laf dinleme sahnesi vardır.

Daha sonra bu kapı arkasından konuşmaları dinleyen kişi gider, bir güzel ortalığı karıştırır.

İşte ben o noktada acayip sinir oluyorum.

Yıllarca saklanan mektuplar, mektubuna cevap gelmediğini sandığı için küsen aşıklar veya babasının yıllardır kendisini aramadığını düşünen kızın aslında mektupları dedesinin sakladığını öğrenmesi gibi birçok karmaşık olaylar!

Düğüm ve kördüğüm! Bölümler boyunca açıklanmayan sırlar.

Karşıdakinin kahrolduğunu görüp, mesela “Hadi artık söyle annene senin katil olmadığını” diye yüksek sesle isyan ettiğimiz durumlar!

***

Aynı kıza aşık olan kardeşler, yakın arkadaşlar...

En yakın arkadaşı bildiği kişi aslında sırlarını açık eden, onu arkasından vurandır.

Bunu bir türlü anlamayan kahramanımız sırlarını arkadaşına açık etmeye devam eder, o da gider onun düşmanına söyler, birkaç bölümde bu ortaya çıksın diye söylenir durursunuz.

Kız ağlar ve gider, çünkü sevdiği erkeğin annesi onu kovmuştur.

Ama sevgilisine bunu söylemez. Sevdiği adam kızın gitmesine anlam veremez, kız telefonlarına çıkmaz.

Bilmem kaç bölüm siz ortanızdan çatlarsınız, gerçek bir türlü ortaya çıkmaz!

***

Mutlu başlarsa mutlaka kötüleşen bir ilişki veya mutlu başlayan dizilerin birkaç bölümde mutlaka acıya dönüşen kaçınılmaz sonları!

Mutlu giden bir tablo olduğu anda “eyvah şimdi kötü bir şey olacak” diye bekleyen artık koşullanmış olan seyirci tepkisi!

Ve yine seyirciyi haksız çıkarmayan senaryo!

Bir de dizilerdeki müzikler!

Haberin Devamı

Bu müziklerle seyirci sürekli olarak koşullandırılır.

Her dizinin içinde birçok melodi mevcut. Heyecanlı bölümde ayrı, mutlu anlarda başka, kötü bir şey olmadan çalmaya başlayan gerilim müziği bir başka...

Bir bırakın müziği çalmayın da heyecanlı bir şey olacağını seyirci kendisi sezsin!

Haksızlığa uğramanın vurgulandığı ve iyi karakterin mutlaka kandırıldığı veya haksızlığa uğradığı olayları izlerken ajitasyon yapıldığında ise çok öfkeleniyorum.

Acı ortak paydamız, acıdan besleniyoruz anlayışıyla içindeki mutlu, acı dengesi kaçmış senaryolar bana dokunuyor.

Hepimiz aynı şeylere gülmüyoruz ama aynı şeylere ağlıyoruz; bu sebeple ağlatmak daha kolay!

Tamam acıdan kaçmayalım ama acıyla da beslemeyin lütfen, senaristlerden ricam, önümüze fiks menü olarak acıyı sunmayın!

***

Artık sakız gibi uzadığı için başı sonu karışmış, saçmalamaya başlamış konular için de uzun zamandır izleyerek bu diziye emek verdiğini düşünerek izlemeye devam eden ama izlediği için de siniri bozulan çok insan tanıyorum.

Haberin Devamı

Yani biz bu dizileri biraz da kafa dağıtıp, vakit geçirmek için izlemiyor muyuz?

Eğer öyleyse her şey biraz dozunda olsa n’olur ki?

Bunlar da hayatın bir parçası, hayatta her şey tozpembe değil ki, diye itiraz edebilirsiniz.

Haklısınız da! Ama benim rahatsız olduğum sadece bu olayların vurgulanması, kurguların bunların üzerinden ve hep aynı tarzda şekillenmesi!

Böyle şeyler tabii ki insanların hayatında oluyor ve dizilerde hiç gösterilmesin demiyorum ama basmakalıp gibi her dizide sırf bunlar olmasın diyorum.