Yaşamı sadeleştirmek

25 Kasım 2017

Yaşam, yaşamak her ne kadar karmaşık bir şey olsa da, ben mutluluğun sadelikte gizli olduğuna inananlardanım!

Nasıl ki bazen matematikte sonuca ulaşmak için önce kesirleri sadeleştiririz, aynı şekilde yaşamı da biraz sadeleştirmek gerekiyor.

Teknolojinin de getirdiği bir hızlanmışlık söz konusu! Her an her yere yetişmeye çalışmak, koşmak, koşturmak, bazen fiziksel, bazen de zihinsel koşturmanın yarattığı yorgunluk, insanı yıpratıyor.

Her gün yeni bir şeyler ekleniyor, eklendikçe, yüklendikçe başlarda insan bunun iyi bir şey olduğunu sanıyor. Hepsini başarır, hepsine yetişir sanıyor. Sonra başlıyor yorulmaya!

Bir de bakıyor ki, gitmek istemediği yerlere yetişmeye çalışıyor, giderken ayakları geri geri gidiyor, beraber olmak istemediği onu yıpratan ilişkileri sırtlanmış taşıyor.

Öncelikle zorunluluklarımızı belirlemek gerekiyor, çünkü onları istesek de eleyemiyoruz. Yapmak zorunda olduklarımızı programladıktan sonra neleri kendimize eklemişiz, onları araştırmalıyız.

İşte bu eklentileri sadeleştirmek çok işe yarıyor. Aslında hayatı biraz da biz kendimize karmaşıklaştırıyoruz, bunu anlamak gerekli! Her zaman çoğalmanın işe yaradığını düşünürüz, ama bazen de çözüm eksilmektir.

Size zarar ver

Yazının Devamı

Sağır kurbağa!

18 Kasım 2017

Sağır kurbağanın hikâyesini çoğunuz bilirsiniz. Bilmeyenler için kısa bir hatırlatma:

“Kurbağalar bir gün yarış düzenlemiş. Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış.

Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmış ve yarış başlamış.

Gerçekte seyirciler içinde hiçbiri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş.

Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: “Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!”

***

Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar.

İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş. Seyirciler bağırmaya devam ediyorlarmış:

Yazının Devamı

Göz denince

11 Kasım 2017

Gözlerimizle bakarız ve gözlerden birçok mesaj alırız, veririz. Bir bakışma içinde konuşulmayan ama havada uçuşan birçok mesaj vardır. Gözler isterse konuşur isterse de konuşmaz. Evet gözlerimiz sadece bakmaz, konuşur da! Bu özelliğinden olsa gerek göz üzerine birçok deyim, tamlama üretilmiş. Bugün bunlara biraz kafa yordum.

Göze çarpma(ma), fark edilir olmayı anlatır. Görünüşüyle dikkat çekmeyi başaranlar göze çarpar. Göze çarpmak mı iyidir çarpmamak mı, çok görecelidir. Kimi zaman dikkat edilmek kimi zaman da fark edilmemek isteriz.

Göze girmek, bizlere öğrencilik yıllarında aşılanır. İyi işler yapanlar, yüksek not alıp, dersi dinleyenler öğretmenin gözüne girer. Öğretmenin gözüne girdiysen pek de sorun yaşamazsın. İşte küçüklükten itibaren göze girmeye çalışmamız bu yüzdendir.

***

Göze girince iş bitmiyor, bir de gözden düşme durumu var!

Göze girdiysen orada kalmalısın, aksi bir şey yaparsan pat diye düşersin, bu sevgi ve ilgiyi kaybetmek ise can acıtır.

İşler daha da kötüye giderse, “gözüm seni görmesin” kısmı gelir. Ya çok kızdıklarınıza bunu söylersiniz ya da birini çok kızdırdıysanız bunu duyarsınız. Aman sert bir söylemdir, ben pek kullanmayı sevmem.

***

Yazının Devamı

İçine sinme(me)k

28 Ekim 2017

Yaşamın içinde birçok iş yaparız. Bunların bir kısmı gerçekten içimize siner, bir kısmı da sinmez!

Yaptığınız şey her ne ise yaptıktan sonra kendinizi huzurlu ve rahat hissediyorsanız, yaptığınız iş içinize sinmiştir! Ve de ne güzel bir duygudur o! Bazen zaman sıkıştırır, bazen şartlar zorlar ve çok da istemediğimiz veya yeterli bulmadığımız işler de yaparız! Örneğin, bunların çoğu uydurma yaptığımız işler, geçiştirdiğimiz ilişkilerdir. Yaparız ama sonuç içimize sinmez!

Yaptığımız bir iş, bir davranış, bir ilişki içindeki iletişim sonucunda kafamızda rahatsız etmeyecek derecede soru işareti kalmışsa, yani elimizden gelenin en iyisini yaptığımıza inanırsak o durum içimize sinmiş demektir.

Ancak soru işaretleriyle boğuşuyor ve aslında daha iyisini yapabileceğiniz halde yapmamışsanız, içinde olduğunuz durum içinize sinmiyor demektir.

Kimi zaman yapılan en iyi vicdanını sorgulatma sorusu, “Bu davranışın senin içine sindi mi?” diye sormaktır. Belki anında doğru bir cevap gelmez, ama karşınızdaki kişi bu soru üzerine düşünürse soru hedefine ulaşır.

Genelde davranışlarımızın iç dünyamızla, düşüncelerimizle orantılı olması beklenir. Yani siz adil ve dürüst bir insansanız ve yalan söylerseniz,

Yazının Devamı

‘Bak gördün mü, dediğim çıktı’

21 Ekim 2017

Söylemesi çok sevilen, söylenmesinden hiç hoşlanılmayan bir cümle; “Bak gördün mü benim dediğim çıktı!”

“Ben sana söylemiştim, benim dediğim hep çıkar zaten, sen bilmezsin ben bilirim ama sen beni dinlemedin, hislerim de kuvvetli zaten, benim içime doğan çıkar, ne dedim de bugüne kadar yanıldım, bak yine diyorum, uyarıyorum sonra demedi deme” diye başlayan zincirleme giden, biraz da “ohh olsun sana, bak beni dinlemezsen böyle olur” diyebilmek için yatırım!

Açıkçası “benim dediğim çıktı” demeyi hiç sevmem, karşımdakini çok sinir eder, bilirim.

Ama bazı durumlarda gerçekten çok dilimin ucuna gelen ve çoğunlukla yutmaya çalıştığım bir sözdür.

Dayanamadığım durumlar da olur tabii, “ya keşke, beni dinleseydin, o kadar da uyarmaya çalıştım” gibi daha yumuşatılmış ifadelerle fikrimi belirtmeye çalışırım.

Buna kibar kibar laf atmak da diyebiliriz!

Bazen “benim dediğim çıkacak, böyle davranma” demek tehdit etmenin üstü örtülmüş halidir.

Böyle davranırsan, sonunda benim dediğim çıkarsa, sakın ağlayarak bana gelme, şimdiden söylüyorum, ayağını denk al, sonra benden akıl bekleme demenin önden söyleme şeklidir.

Yazının Devamı

Konfor alanı

7 Ekim 2017

Şu hayatın içinde kolayına kaçmayı nasıl da seviyoruz! Her şeyin en kolayı olsa, hiç zorluk çekmeden her işimiz hallolsa bayılırız!

Ancak hayat öyle programlanmış değil. Yani siz istediğiniz kadar kolayına kaçın, o sizi zorlu bir sınav yapmadan yollamıyor!

Hemen hemen herkesin bir konfor alanı vardır. Kendini güvende hissettiği, dışına çıkmayıp içinde kaldığı zaman pek de sorun yaşamadığı, alışkanlıklarıyla donatılmış, bildiklerinin bilmediklerinden çok olduğu, belirli bir rutinin içine yerleştirilmiş, yeni bir şeyler keşfetmeye değil var olanı korumaya odaklanmış bu sisteme konfor alanı diyebilirim.

Buna mutluluk tuzağı da diyebiliriz. “Ben burada mutluyum, rahatım, bu alanın dışına çıkmamam daha iyi olur” diyen bir zihniyetin esiri olduğunuzda belki rahat ama yerinde sayan bir konumda kalırsınız.

***

Konfor alanı demek, gelişmiş, her şeyi tamam, eksiksiz bir yaşam değil. Sadece rahat ettiğimiz, kendimizi zorlamak zorunda kalmadığımız bir yaşam tarzı!

Konfor alanımdan çıkmadığımda eksiklerimle yüzleşmek, onları onarmak, kendimi ortaya çıkarmak için uğraşmak zorunda kalmıyorum.

Hayat orada öylesine kolay ve bildiğine akıyor ki!

Yazının Devamı

Özen Gösterme(me)k

23 Eylül 2017

Bir düşünelim; kaçımız yaptığımız işe özen gösteriyoruz?

Tamamıyla hakkını vererek, kendimizi işimize adayarak yapıyoruz?

Ve kaçımız işlerimizi bitirmiş olmak için aceleyle yapıp, biraz da uyduruyoruz?

Aynı şekilde kaçımız ilişkilerimize gerçekten özen gösteriyoruz?

İlişkilerimize içten yatırımlar yapıyoruz?

***

Teknoloji çağında yaşıyoruz diye mi bilemiyorum ama her şeyi daha hızlı yapar bir hale geldik.

İşimiz çok, vaktimiz az, uyaranımız çok, dikkatimiz dağınık!

Yazının Devamı

Doğal olabilmek

16 Eylül 2017

Günümüzde organik ürünler, doğal ortamda yetişen meyveler, sebzeler, her şeyin el değmemiş, işlenmemiş sade olanı çok moda!

Başında organik adını gördüğümüz her şeye rağbet ediyoruz. Eskiye, sade olan şeylere bir özlem var.

Daha çok “eskiden” ile başlayan cümleler kurar olduk. Eskilerin yaptığı özenli, el emeği geçmiş şeyleri bulunca seviniyoruz. Hayat çok hızlı akıyor. Birçok şey bizim için kolaylaştırılmış durumda ama gel gör ki bunlar eskinin tadını vermiyor! Peki her şeyin organiğini ararken, ilişkilerimizde de doğallık aramıyor muyuz?

Açıkçası ben arıyorum. İçinde samimiyet olmayan ilişkilerden, samimi davranmadığını hissettiğim kişilerden özenle kaçıyorum.

***

Bu tür ilişkilere sık maruz kalanların ruhsal dünyalarında sıklıkla hayal kırıklığına uğradığını gözlemliyorum.

Bir ilişkinin içinde yapmacıklık, hissedilmeden söylenen sözcükler, abartılı duygular varsa, bu ilişkinin ömrü çok uzun olmuyor.

Örneğin yazarak kullandığımız abartılı emojilerle bile taşımadığı duyguları karşı tarafa aktaranlar da kendi içinden yapmacık davrandığını mutlaka biliyor.

Yazının Devamı