Belki, kararsızların en sevdiği, kesin cevap vermek istemediğimiz durumların en büyük kurtarıcısı, gerçekten bilmediğimiz, kafamızda bir türlü cevabını bulamadığımız soruların cevaplanması için zaman kazandıran, girdiği cümleye belirsizlik katan boyut olarak küçük anlam olarak geniş kelime!
Ne kadar çok “belki” ile başlayan cümleler kurarız ve ne kadar çok da “belki” cevabıyla karşılaşırız. İnsan kendi kullandığında çok da fark etmez ama başkası sürekli “belki” dediğinde sinir olur.
Belki bir şeyin olma ihtimalini belirten ama aynı zamanda olmama şansı da tanıyan, aynı anda hem olumlu hem de olumsuz olabilen bir sözdür.
Yani, olabilir de olmayabilir de demenin en kısa yolu!
***
Açıkçası bana sürekli “belki” denmesinden hiç hoşlanmam.
Karşımdakinin beni geçiştirdiği hissini uyandırır. Zaten kim gerçekten bilmediği için belki diyor, kim ise olayı ertelemek ve iyice belirsizlik katmak için diyor, genelde anlaşılır. Kiminin “belki” deyişinden anlarsınız ki aslında o işi yapmayacaktır veya yapıp yapmayacağına karar vermek için zaman kazanıyordur. Tabii bunu ben de zaman zaman yaparım, siz de mutlaka yapıyorsunuzdur. Günlük hayatta yolu, sözü, belkiden geçmemiş bir kişi tanımıyorum. Belki
Sürekli bir yerlere varmak için koşturma içindeyiz.
Birçok hedef noktamız var ve her birine gerçekleştirmek için belli bir yolu koşturmamız gerekiyor.
Haliyle sürekli bir varma telaşımız var.
Bu da bizi süreç değil sonuç odaklı yapıyor.
Sadece sonuca kitlenip, süreci görmediğimizden birçok önemli detayı ıskalıyoruz.
***
O kadar sonuç odaklı olduk ki o sonuca gidecek yolu, nasıl değerlendirdiğimizin farkında değiliz.
Sonuç hedefimizse süreç de bizi ona götüren yoldur.
Pişman olmak, pişman etmek, pişman olmamak, yine olsa “Yine yaparım, pişman değilim” demek, küçüklükten itibaren “pişman olacağın şeyleri yapma” diye öğütlenmek ama yine de zaman zaman bunu unutmak ve çok pişman olmak...
Pişman olup bunu söyleyememek, her yaptığından sonra pişman olma huyu, hiç pişmanlık duygusu yaşamadan hep haklı olduğuna inanarak yaşamak...
Pişmanlık duygusu dediniz mi bu duygunun kabulü, kendine ve başkasına itirafı, bu duygunun ardından gelen müthiş hüzün, “keşke” ile başlayan milyonlarca cümle ve içinde çokça keşke barındıran bir ruh hali aklıma geliyor.
Kimsenin sevmediği bir duygudur bu; çünkü, kimse pişmanlık duygusuyla baş etmekten hoşlanmaz.
Başta dediğim gibi arkasından hoş olmayan duygular bırakır.
***
İnsan yaptıklarından da yapmadıklarından da pişman olabilir.
Zaten bu duygunun en büyük ikilemi de budur.
İnsanlar ve işlemleri çok benzetirim. Ortak bir işleme ulaşmaktır hayat, bu sebeple her işlemi yaşamın içinde kullanırız.
Kimi zaman toplanır, bazen eksilir, kiminde çarpılır, bazen de bölünür dururuz.
İnsan hayatına bir şeyler ekler, kendine bir şeyler katar, artar. Hayatta toplama işlemi bazen olumlu bazen olumsuz bir şeydir.
Kimi zaman fazla toplanmak, dertlerin üst üste gelip birikmesi, sıkıntıların artarak çoğalması iyi bir toplama işleminin alameti değildir.
İyi durumlarda insan güzel şeylerle toplanır, yaşamına biri eklenir, kendine bir şey katar, hayatına yeni şeyler ekler durur, okul, iş, aşk, evlilik, çocuk...
Sonra başlar hayatından çıkarmaya, kimi zaman hayatına eklediğini çıkarır, kimi zaman umutlarını eksiltir, kendini üzenleri çıkarır, boşanır, işini kaybeder, eksilerek hüzünlenir.
Bazen de hayat insandan eksiltir.
Elindekileri alır, çıkartmak istemediklerini çıkarıverir, insan istemeden de olsa eksilir durur!
“Hiçbir zaman” ile başlayan cümleler çok iddialıdır, büyük sözler içerir, önümüze büyük engeller koyar.
Hiçbir zaman kalıbının arkasına ne getirirseniz getirin, keskin bir anlam taşır.
Alır sizi, ortadan ikiye böler ve “ya hep ya hiç” şeklinde düşünmeye başlarsınız.
Düşünceye yapışırsınız. Hiç dediğiniz için olumsuzluğa bulaşırsınız.
- Onu hiçbir zaman affetmeyeceğim.
- Seninle hiçbir zaman konuşmayacağım.
- Olanları hiçbir zaman anlamayacağım.
- Ben hiçbir zaman yalan söylemem.
Geçenlerde bu cümleyi okudum; “Kuş konduğu dalın kırılmasından korkmaz. Zira güvendiği dal değil, kendi kanatlarıdır.”
Hoşuma gitti; bana insanın kendine inanmasının ve güvenmesinin ne kadar önemli olduğunu çağrıştırdı.
İnsan kendine inandığı sürece hayatın içine daha rahat karışır. Bahsettiğim körü körüne inanıp, çılgınca savrulmak değil!
Özellikle bunu baştan belirtmek istedim çünkü kendine inanmanın arkasına sığınıp mantığından uzaklaşanlar da var.
***
Şöyle etrafıma bakıyorum da sahi kaç kişi kendisine gerçekten tam destek?
Kaç kişi sürekli kendi ayağına çelme takıyor? Kaç kişi başladığı işleri kendine güvenmediği veya inanmadığı için yarım bırakıyor? Kendine inanmadığı için hiç başlamıyor?
Kendine inanmayan kişiler yaptıkları işe 1-0 yenik başlıyorlar. Kendine inanmak belki başarının yüzde yüz garantisi değil ama olmazsa olmazı!
Geçen hafta gülümsemek çok mu zor demiştik. Bugün de “Selam vermek çok mu zor” diyelim.
Birinin varlığını selamlamak için onu illa tanımak gerekmez.
Tesadüf eseri aynı anda aynı asansörü paylaşan iki kişi düşünün; siz selam vermek istiyorsunuz, o yere bakıyor.
Pek çok ortamda karşılaştığımız kişiler birbirine bir küçük selam vermekten aciz.
Hatta bazı kişiler tanıdıklarına bile mecbur kalmadıkça selam vermeye üşeniyor, mümkünse görmezden gelmeye çalışıyor.
Selam vermek başka bir insanın varlığını sözümüzle, gözümüzle onaylamak, bazen nezaket icabı, makbulu içten gelerek ve gün içinde defalarca yaptığımız bir ritüeldir.
***
Çok basit ve günlük bir ritüel gibi görünmesine rağmen selamın içeriği oldukça kalabalıktır.
Gülümsemek ve güler yüzlü olmak çok mu zor veya çok mu zorlaştı?
Herkesin gülümsememek için binlerce bahanesi var.
“Hayat şartları kötü, yorgunum, stresliyim, gülecek hal mi kaldı, işim başımdan aşkın ne gülümsemesi, benim yaşadıklarımı sen yaşa da bakalım hala gülümse der misin, gülümsemek için bir nedenim yok...” gibi upuzun bir bahane listesi çıkar.
Bu nedenlerin birçoğunun içinde aradığım cevaplar var.
Mesela gülümsemek için bir neden arıyoruz, bu yanlış, illa bir nedeni olmak zorunda değil!
Hayat zor, stresli, yapılacak çok iş var ve zaman az diye napalım hepimiz somurtalım mı?
Bir küçük gülümseme bu kadar zor bir şey mi?
***