Kimse meraklanıp kuşkulanmasın. beIN Sports, 16 Ağustos Cuma günü başlayacak Spor Toto Süper Lig ve TFF 1.Lig maçlarını yayınlamaya devam edecek.
Anlaşacaklar, ya da anlaşacaklar. Anlaşabilmeleri için TFF (ve Kulüpler Birliği) ile beIN Sports’un öncelikle birbirlerini anlamaları gerek.
Bugüne kadar birbirlerini anlayabildiklerini sanmıyorum. Kuşkusuz, her iki taraf da gerçekleri görüyor. Anlıyor. Ne var ki masaya oturduklarında empati yapmıyorlar. Birbirlerini anladıklarını göstermiyorlar. Bildiğim kadarıyla masaya oturanlar mimiksiz “poker face” suratlarıyla hiç sinyal vermeden kulaklarını da fazla açmadan sadece kendi zor koşullarını dile getirip farklı anlaşma modelleri sunuyorlar. Her iki taraf da bu modellerde ısrar ediyor.
Bugüne kadar uzayan tartışmalar ve pazarlıklar sonuç vermedi. Alacaklarını tahsil edemeyen kulüpler, zararı önleyemeyen beIN Sports henüz ortak noktayı bulup el sıkışabilmiş değil.
Şansal (Büyüka) dün “dobra dobra” açıkladı yayıncı kuruluşun sıkıntılarını. Küçük gibi görünen,
İki futbolcunun yaşadıklarını duyarlı bir tanık olarak izliyorum. İkisi de çok değerli oyuncular. Futbol dünyamızda değerleri, yetenekleri ve gelecekte vaadettikleriyle genç yaşta iyi yerlere gelmişler.
Ozan Tufan ve Oğuzhan Özyakup’u ibretle izlemeye devam edelim.
Fenerbahçeli Ozan Tufan, Aykut Hoca döneminde (2017-18) hem kilo verdi, hem de vücudundaki yağ oranının yüksekliğinden doğan fiziksel sorunlardan kurtuldu. Futbol oynamak için daha güçlü ve daha formda bir yapıya dönüştü. Sonra ne olduysa oldu. Bilmiyoruz. Aykut Hoca ile arasında disiplin sorunu iddiaları seslendirildi. Kendisine bakmadığı, kariyer planlamasına uygun bir yaşam biçiminden uzaklaştığı anlatıldı. Daha radikal uygulama ise Ozan Tufan’ın takımdan dışlanması, antrenmanlarını U 21 kadrosunda sürdürmesi oldu.
Bu duruma itiraz ettim: Ozan Tufan’ın yılkı atı olmadığını belirterek, kaybedilmemesi gerektiğine dikkat çektim.
Neyse ki ara transfer döneminde Alanyaspor’a kiralandı. Orada Sergen Yalçın’ın daha iyi bir iletişim dili kurmasıyla, halden anlaması ve
Tam anlamıyla “Cehennem Sıcağı” yaşanıyor. Yakıcı ateşi körükleyen sadece Temmuz ayı ortalamaları değil. Bir yandan yürürlüğe giren Lisans Talimatı, öte yanda TBB ile yapılan “Yapılandırma” anlaşmaları biraz nefes alma fırsatı yaratıyorsa da harareti yükselten önemli bir sorun daha var:
beIN Sports Yayın Anlaşması…
Anlaşma, en kısa yoldan açıklanabilecek biçimde “anlaşmazlığa” dönüşmüş durumda.
beIN Sports, 500 milyon ABD Doları + KDV ile imzaladığı yayın anlaşmasına göre kulüplere her yıl ödemesi gereken ücretin yarısını TL/Dolar sabitlenmesiyle (3.80) ödüyor. Asıl sorun, son kur artışlarıyla sıkıntı yaratan öteki yüzde ellide. Yayıncı Kuruluş, güncel döviz kuruyla yapılması gereken bu ödemenin koşullarını değiştirmek, bu bölüm için de TL/Dolar kurunda bir sabitleme yapmayı öneriyor. Kulüplerin böyle bir anlaşmaya yanaşmamaları toplantıları uzatıyor, tartışmaları sürdürüyor.
Yayıncı Kuruluş’a bakarsanız, beklenenden daha az dekoder satışı, abone sayısındaki düşüş, kurda beklenmeyen artışlar ortaya “zararlı bir ilişki” çıkarmış durumda. Öte yandan reklam ve sponsorluk gelirleri de beklendiği gibi değil.
Kulüpler Birliği Vakfı ile beIN Sports temsicileri, henüz bir anlaşma
TFF Başkanı Nihat Özdemir’in MHK konusundaki tavrı, 1 Haziran’daki seçimden hemen sonra değişti. O güne kadar Sabri Çelik başkanlığındaki MHK’dan memnun olduğunu söyleyen ve yeni dönemde de kendileriyle çalışacaklarını sık sık dile getiren Özdemir, seçimin üzerinden 1-2 hafta geçince Zekeriya Alp’le çalışmak istediğini belirterek, kurul üyelerinin motivasyonunu bozdu. Tam da yeni sezon hazırlıklarının ortasında adeta şoka uğradılar.
Beklendiği gibi, Zekeriya Alp, 5 yıllık bir aradan sonra yeniden MHK Başkanlığı’na getirildi.
Neresinden başlamalı? Öncelikle şunu belirtmekte yarar var: Spor yönetiminde federasyonların ve kurulların işbaşına getirilmesi süreci, genel kurullarda önceden kabul gören adaylıklarla başlıyor. Hemen hemen her federasyonda tek adaylı seçimlerle başkanın belirlenmesi o kadar zor değil. Asıl zorluk, yönetim kurulunun oluşturulmasında... Daha da büyük zorluklar ise kurulların belirlenmesinde ortaya çıkıyor.
Güce ortak olmak, iktidarı paylaşmak, sadece siyasetin değil, sporun da doğasında yer alan önemli bir gelenek. Bu geleneğin ne kadar yararlı, ne kadar zararlı olduğunu yıllardan beri tartışıyoruz. Ama bir sonuca vardığımız da söylenemez! O nedenle
Emre Belözoğlu sosyal medyadan sarı-lacivertli formayla sesleniyor: Yuvama döndüm!
Seslenen adam 38 yaşında. Eylül’de 39’a girecek. Bu yaşta futbol oynamak o kadar kolay değil. Her zaman özel çalışmalar yapmak, kalp akciğer kapasitesini en yüksek düzeyde tutmak, fiziksel, zihinsel ve ruhsal bakımdan güçlü olmak gerek. Emre Belözoğlu, Başakşehir performansıyla takım arkadaşlarından pek de geride kalmadığını gösterdi. Dahası, Başakşehir, Emre Belözoğlu ile daha çok top kazanan ve kullanan bir takıma dönüştü. Bazıları, yaşı ve düşen temposuyla oyunu ağırlaştırdığını öne sürse de Belözoğlu, sahada topla her buluşmasında oyuna pozitif katkılar sağladı.
Emre Belözoğlu, Fenerbahçe’den iki kez ayrıldı. Hatırlayalım, ilki 2012-13 sezonunda Aykut Kocaman’la düştüğü anlaşmazlık sonucu Atletico Madrid’e gitmesiydi. Oradan, aynı sezon içinde geri döndü. İkinci ayrılığı (2015-16) ise tam anlamıyla bir travmaydı. Dönemin başkanı Aziz Yıldırım’ın oğlu ya da gözdesi olarak bilinen Kaptan, yeni sezonda düşünülmediğini internetten öğrendi. Sportif Direktör Terraneo ile görüşmesinde de hayal kırıklığı yaşadı: “ Yönetim seni istemiyor.”
Bu travmanın Emre Belözoğlu’nda yıkıma yol açması, tükenişe neden
Yarın… Ya da en geç Cuma günü TFF’nin yeni Kulüp Lisans Talimatı, Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girecek.
Transfer rüzgarlarının yönünü değiştiren UEFA’nın “Önce sat, sonra al” dayatmasıyla zor durumda kalan kulüplerin tek çıkar yolu: Yapılanma.
Yapılanmanın ön koşulu bilançoların tamamlanmasıydı. O iş bitti. Kulüp Lisans Talimatı ise akçalı konuları disipline eden, ihlal halinde lige katılmayı engelleyebilecek yaptırımlarla dolu . Talimatın yayınlanmasıyla Türkiye’nin UEFA statüsüyle uyumlu yapısal değişiklik süreci de tamamlanmış olacak.
Çok hızlı bir trafik söz konusu. Bürokrasideki tıkanıklıklara, zamanı aşındıran uygulamalara alışmış bir kültürün yadırgayacağı tablolar bunlar.
O hızlı trafiğin içinde “Yapılandırma”nın iki aktörü TBB Başkanı ve TC Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın ile Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş’in dün birlikte TFF Başkanı Nihat Özdemir’i ziyaretleri de vardı. Bu buluşmada karşılıklı anlayış ve empatiyle bazı konularda uzlaşmaya varılabildiğini düşünüyorum. Ayrıntıları kısa zamanda öğreniriz. Şu kadarını söylemeliyim ki “Yapılandırma”nın merkezindeki TC Ziraat Bankası ile yıllardan beri kulüplere finansal destek sağlayan
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) ile Türkiye Bankalar Birliği (TBB) tarafından oluşturulan “yapılandırma” projesi, ağır aksak da olsa uygulama aşamasına geçmiş durumda. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor kulüpleri, masada alacakları kredi için faiz oranları, ödemesiz süreler ve vade konusunda anlaşmaya çalışıyorlar.
Yapılandırma aşamasında TC Ziraat Bankası’nın önerdiği krediler için normal piyasa faizi (20-25) isteniyor. Vade 10 yıl... Üç yılı ödemesiz. Gelir gider dengesizliğiyle borç sarmalına yakalanan kulüpler şimdi inanılmaz bir kıskacın ağzına gelmiş durumda.
TFF Yönetim Kurulu tarafından onaylanan Kulüp Lisans Talimatı’nın 30 Haziran’a kadar yayınlanması ve yürürlüğe girmesi gerekiyor.
Gecikme söz konusu bile edilemez. İki kulüp, Fenerbahçe ve Trabzonspor, bilançolarını açıklayarak UEFA ile yaptıkları “Finansal Fair Play” görüşmelerinde 30 Haziran’a kadar borçlarını yapılandırma sözü verdiler. UEFA, TFF’ye gönderdiği yazıda da sözler yerine getirilmezse, Fenerbahçe ve Trabzonspor’u kendi organizasyonlarına (Şampiyonlar Ligi/Avrupa Ligi) almayacağını bildirdi.
Vakit ve nakit böylesine daraldığında spor medyasında yer alan bazı transfer manşetleri de “ayran ve
Tyrkjaranio... İzlandalılar bu deyimi 17. yüzyılın ilk yarısında yaşadıkları büyük acılardan sonra kullanmaya başlamışlar. Türk İstilası anlamına geliyor. O dönemlerde korsanlık bazı devletler tarafından izin verilen bir talan biçimiydi. Geminize hangi devletin bayrağını çekerseniz, o ülkenin gemilerine dokunmamak koşuluyla korsanlık yapabilirdiniz.
Osmanlı döneminde sırf korsanlık yapmak için islamiyeti seçen ve “Küçük Murat Reis” unvanını alan Hollandalı denizci de Kuzey Afrika’dan, ege kıyılarından topladığı tayfalarla Osmanlı bayrağını çekip İzlanda’ya iki büyük akın düzenledi. Orayı talan etti; genç kadın ve erkekleri köle pazarlarında satılmak üzere ailelerinden kopardı.
Tarihin karanlık yüzünde böyle sayfalar da var... Sadece Osmanlı atalarımızın değil, tüm devletlerin, tüm insanlığın bir daha tekrarlanmamak üzere kapatması, unutması gereken sayfalar.
İzlanda-Türkiye maçı için Reykjavik havaalanına inen Milli Takım kafilesi, bildiğiniz gibi gümrük görevlileri tarafından olmadık biçimde bireysel valiz aramaları, ağırlaştırılmış işlemler nedeniyle iki saatten fazla bir süre havaalanında tutularak “kabul edilemez” ağır bir muameleyle karşı karşıya kaldı. Hele kıdemli