Türkiye Futbol Federasyonu, bugün toplanacak ve Türkiye Kulüpler Birliği Vakfı’nın başvurusunu değerlendirecek.
Kulüpler Birliği’nin başvurusu nedir?
Geçen yılın tekrarı...
Yabancı sayısının 14 olarak devam etmesi. TFF tarafından alınan yabancı futbolcu sayısını önce 12’ye, sonra da kademeli olarak 8’e indirme kararının bir yıl daha ertelenmesi...
TFF Yönetim Kurulu toplanacak ve üyeler kısa bir tartışmadan sonra sanıyorum, “bir yıl daha erteleme” isteğini kabul edecek.
TFF Başkanı Nihat Özdemir geçen yıl küme düşmenin kaldırılmasını, hadi pandemi koşulları diyelim, kısa bir toplantıda kabul etti.
Kalabalık, dar zamanda her takımı çok fazla rakiple karşı karşıya getiren uzun ve yorucu bir lig bu yüzden oynandı.
Şenol Hocamızı anlamakta güçlük çekiyorum. Milli Takım, 10 gün sonraki İtalya maçına mı hazırlanıyor, yoksa sezon başı hazırlık ve tanışma kampı mı yapıyor? Anlaşılmıyor.
Milli Takım’ın Gine karşısında ilk yarıda oynadığı oyun çoğu futbolcunun terlemesine bile yetmemiştir. Sezonu henüz kapatmış, tatile gitme fırsatı bulamamış oyuncular, belki de yorgunluktan, pasif dinlenmeye geçmiş gibiler. Yavaş, isteksiz, belki de sakatlanma endişesiyle ”öylesine” oynuyorlar. Darılmasınlar, onları seviyoruz. Hepsi de “Bayrak Çocuklar”, bunu biliyoruz. Ama el insaf... Neresinden bakarsanız bakın, bu bir milli maç... Hazırlık maçı, diyerek önemsemiyorsanız yanlış yapıyorsunuz. Milletin gönlünde final rüyaları var. O rüyaları görmek için sizin de sahici bir oyunla terlemeniz gerekir arkadaşlar…
Koca bir ilk yarıda kaleye isabetli tek şut atamıyorsanız, Cengiz’den, Enes’ten, Abdülkadir’den şöyle heyecan yaratan bir pozisyon, bir güzellik, bir ikili mücadele izleyemiyorsak, hangi hayallerle, hangi
Alsancak’taki ilk gençlik maceralarımızın bir bölümü de Altay’la doludur. Hele Mustafa Denizli… Onun 17 yaşındayken attığı golle Galatasaray’ı Kupa’dan elediğine tanık oldum. Hayata bakın, yıllar nasıl da geçivermiş. O sakalı bitmemiş delikanlı, dün “ermiş” bir hoca dinginliğiyle yuvasında büyüdüğü Altay’ı Süper Lig’e döndürdü.
Altay, topu rakibine bırakıp kontrolü ele aldı… Ahmet İlhan’la, Metehan’la pozisyonlara giren yüzde yüz yerli bir Altınordu izledik. Gol yollarında biraz talihsizlikleri vardı, biraz da Altay’ın sıkı savunması… Yine de alkış borcumuz var… Başkan Mehmet Seyit Özkan “Bizim için Süper Lig erken. Ama kaderin önüne geçemem” demişti. Yıllardır bilimle, kültürle, akıl ve emekle büyüttüğü çocuklar Avrupa’nın en seçkin kulüplerinde başarıyla top koşturuyorlar şimdi. Hüseyin Eroğlu Hoca ile güzel ve temiz bir final oynadılar.
Mustafa Hoca’ya ve Altay’a
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, üç yıldır şampiyonluk projeleri hazırlayıp uygulamaya geçiyor. Bütçeyi zorlayarak, sponsor bulup destek sağlayarak önemli transferler yapıyor… Hemen her yıl yeni bir teknik heyet oluşturuyor. Ama üç yıl içinde gördük ki yol kazaları, arızalar ve hesapta olmayan kayıplarla projeler ortada kalıyor. Keskin dönüşlü operasyonlar birbirini izliyor.
Önce Aykut Kocaman’ı bir ay el altında bekletti Ali Koç. Sonra kafasındaki proje için düğmeye basıp Comolli ve Cocu deneyimine girişti. Olmadı. Erwin Koeman’la devam etti. Devrenin bitimine 2 maç kala önce ilgilenmediklerini açıkladıkları son şampiyonluğun (2014) mimarı Ersun Yanal’la U dönüşü yaparak anlaştılar. Ersun Hoca da arızalarla dolu kadroyu oynatamayacağını geç fark edip zaman kaybetti. İstifa etti. Ona Trabzon’daki Kupa maçını emanet ettiler. Sezonu Tahir Karapınar’la bitirdiler.
Emre Belözoğlu Erol Bulut projesi de sezon sonu yaklaşırken operasyona takıldı. Hocayı gönderdiler. Ama şunu unutmamak
Spor dünyasının en tartışmalı konusu, 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları öncesinde sessiz ve derinden yeni bir boyut kazandı.
Transgender (cinsiyet değiştiren ) sporcular... Kimi ameliyatla, kimi de ilaç tedavisiyle yaşamlarında sert dönüşler yaparak yeni kimlikleriyle madalya yarışlarına katılıyorlar. Yeni Zelandalı Gavin Hubbard, 43 yaşında. Halterci. 2017’de 90 kiloda Erkekler Dünya Şampiyonası’na katılıp ikinci oluyor. Gümüş madalya.
Gavin artık Laurel… Kadın olduğunu açıklıyor. Haltere devam ediyor. Olimpiyat seçmelerinde “eligibility” (uygunluk) kazanıyor.
Sonrasında kıyamet kopuyor. Tokyo sınavına hazırlanan Avustralyalı kadın halterciler itiraz ediyorlar: “Bu durum adil değil. Bizim de madalya podyumuna çıkma hakkımız var. Erkek yarışlarında madalya aldıktan sonra kadınlığı seçenler yolumuzdan çekilsin!”
Kadın dernekleri ve aktivistler sessizliği seçiyorlar.
Ama ortalık karışıyor… 2013 Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin bilim insanlarıyla tartışıp uzlaşarak kayda geçirdiği Stockholm kararlarında cinsiyet değiştiren sporcuların
Anlaşıldı… Sergen Yalçın Süper Lig şampiyonluğu ile yetinmiyor. Beşiktaş’ta şampiyonluk kazanan hocaların yanında kendine özel bir yer seçiyor : Dubleciler locası. Kimse yanlış anlamasın. Futboldaki dubleden söz ediyorum: Hem Lig, hem de Türkiye Kupası’nı aynı sezonda aynı takımla kazanma anlamında. Sergen Yalçın böylece Gordon Milne (1989-90) ve Mustafa Denizli’nin (2008-09) yanında keyifle oturuyor.
Elbette yorularak, terleyerek, canı yanarak, içi acıyarak, gururla, onurla yaşanan bir keyif bu. Hak edilerek yaşanan bir keyif...
Sezon başında en çok sıkıntı çekecek takım diye gösterdiğimiz Beşiktaş’ta hepimizi yanıltarak Başkan Ahmet Nur Çebi ve yönetici arkadaşlarının dirayeti, Sergen Yalçın’la yardımcılarının meziyetleri, futbolcuların emekleriyle yaşanan bir keyif.
Bu maçın başka bir keyfi de var. Birkaç minibüs dolusu sınırlı sayıdaki taraftarın, maç boyunca oluşturdukları destek koroları... Şarkılar ve marşlarla futbola unutulmuş güzelliklerinden birini iade ettiler. Teşekkürler onlara.
Maça
Her birine alkış, hepsine saygı… Pandemi döneminde 42 haftalık maratonu sıkıştırılmış haftalarla tamamlayıp yorgun düşenlere, emek terleriyle formasını ıslatanlara bravo! Uzatmalı ve kalabalık ligi son haftaya kadar taşıyıp bin türlü hesapla dakikaları, saniyeleri geriye doğru saya saya ülkeye büyük heyecan yaşatan “Üçüne de” selam olsun… En büyük selam da Beşiktaş’a… Çünkü onlar parasızlığı, kadrosuzluğu, imkansızlığı yendiler. Özveriyle, dayanışmayla, çalışarak, koşarak, sevdikleri oyunla coşarak, futbolu seven herkeste saygı uyandırarak ipi göğüslediler. Dilleri bir karış sarkana kadar oynadılar, sahip oldukları şansı ve kaliteyi korudular, güzel oyunu kahramanca savundular.
Beşiktaş şampiyon!
İşte koca sezonun iki sözcükle kısacık özeti. Çok uzun yollardan, aylardan, haftalardan, saatlerden ve saniyelerden sonra, evet Beşiktaş şampiyon!
Hangisi final acaba?
Gürsel Aksel Stadı’nda peş peşe iki maçı var Beşiktaş’ın. İki final üst üste… Birincisi dün oynandı. Şimdi soralım:
Maç başladı. Tribünden Beşiktaş taraftarlarının o çılgın şarkıları yükseliyor. En gürültülü şampiyonluk yıllarının coşkulu koroları elektronik kayıtlardan Beşiktaş’ı destekliyorlar: Bu sene şampiyon görelim sizi!...
Karagümrük maçına sıkıntıyla başlıyor Beşiktaş. Atiba kart cezalısı, yok. Onun yerine Necip var. Aboubakar yok, hazır değil. Cenk Tosun da yok. Zaten sezonu kapattı.
Ama çok daha dramatik başka bir şey var… Beşiktaş, Galatasaray maçından beklenmedik bir travmayla çıkmış. Dakikalar ilerledikçe anlaşılıyor. Özgüven sıkıntısı var. Asabi bir gerginlik var. Telaş var.. Ceza alanına giremiyorlar. Ljajic, Larin, N’Koudou, ısrar ve inatla üç kişilik dört kişilik savunma bloklarının içine girip orada şutu deniyorlar. Etten duvar önünde topu kaybediyorlar. Ghezzal ve Rosier’in gayretleri de yetmiyor. Ceza alanı içinde topla buluşamıyorlar. Oraya topla giremiyorlar… Maçın akışı dakikalar geçtikçe anafora dönüşüyor. Beşiktaş’ın hücumda kaptırdığı her top