Türk futbolunda kaos ve karambol var… Bunlar Hukuk Kurulu’ndan, PFDK’dan, UÇK’dan, Tahkim Kurulu’ndan çıkıyor.
O kurullar sürekli çelişen, tartışılan kararlarla TFF’nin kendi otoritesine, yetkinliğine uymayan kapılar açıyor. İşini, yıllar sürecek yargılamalara ve kararlara taşıyor. Mahkeme kapılarını aşındıracak bir süreci başlatıyor. Bunun adı kaostur, karamboldur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yakın geçmişte ’TFF kurullarının seçimle işbaşına gelmesi, kararlarının açık, net ve anlaşılabilir biçimde duyurulması’ yönünde verdiği tavsiye kararlarını hatırlayalım… AİHM, “Hiç değilse atadığınız kurullar bir şekilde “bağımsızlık yemini etmeli” uyarısını da yaptı. Sonuç alındı mı? Hayır!
Gündemde Oğulcan Çağlayan var… Halen Galatasaray kadrosunda bulunan futbolcu kardeşimiz... 25 yaşında, kariyerinin zirvesine çıkıp en verimli dönemini yaşaması gerekiyor. Ne var ki Oğulcan, Rizespor’la Galatasaray arasındaki anlaşmazlığın kör düğümünü
Avrupa Futbol Şampiyonası Euro 2020, bizim için bitti. Oyun devam ederken biz dışarıda kaldık. Bu durum bizim alışık olmadığımız bir şey değil. Yıkım değil, felaket değil. Sadece hayal kırıklığı başarısızlık.
İsviçre maçından sonra “Haydi raporunu yaz Hocam” diye yazdım, kimisi yanlış anladı. İstifa beklentisine girdi. Amacım sakin ve detaylı bir analiz yaparak yolumuzu aydınlatacak söylemlerle yeni hedefleri anımsatmaktı. Kuşkusuz bunu yapacaktır.
İlk yapmamız gereken, bilimi devreye sokmak olmalı. Açıkça belirtmeliyim: Futbolda bilimden yararlanmayı bilmiyoruz. Bilimin araştırma evresine katılıp kafa yormuyoruz, katkıda bulunmuyoruz. Futbolumuzda bilim, sadece işe yarar sonuçlarıyla ciddiye alınan, akıllı telefon gibi kullanışlı bir ürün olarak kabul edilir. Oysa o ürünü ortaya çıkarırken de bilimle yol arkadaşlığı yapmalısınız. Üniversitelerimizin de futbola uzak durduğu bir gerçek. Oysa öyle araştırma kitapları, öyle sarsıcı tezler gelir ki, hep birlikte şaşarız.
2002 Dünya Kupası’na giderken bir sürü huysuzluktan sonra nihayet kadroya bir bilim
Her neyse… Bir gol atabildik sonunda. İrfan Can’ın ayağına sağlık. Böylece Avrupa Futbol Şampiyonaları tarihimizdeki ilk 1996 macerası gibi tek gol atamadan eve dönme talihsizliğinden kurtulmuş olduk…
Çok temiz kalpliyiz. Duygulardan arınıp aklımıza uğramadan kalbimize sığınıyoruz. O nedenle İsviçre karşısında elde edebileceğimiz bir galibiyetin, sonra da en iyi dört üçüncüden biri olma hayalinin “motivasyonu” ile olmayacak şeyler bekliyoruz.
Maçı değil hayallerimizi sergiliyoruz.
Milli Takım’ın dünkü açık farklı yenilgisi, tam da bu turnuvadaki halimize yakışan bir sonuç oldu.
Motivasyon yok, organizasyon yok… Uyum yok, tempo yok, direnç yok…
Futbol oynamak istemeyen bir halimiz var sanki.
Sıkılıyoruz. Çocuklar yılgınlıkla mücadele ediyorlar güya… İsviçre savunmadan oyun kurarak çıkıyor. En az 7- 8 kişili mücadele izliyoruz. Bizim Çocuklar rakipleriyle temas etmeden, en kabasından faul bile yapmadan bırakıyorlar rakiplerini… Hayır, onları suçlamıyorum. Sadece şaşırıyorum. Şampiyonaya
EURO 2020 bizim için bitti. İsviçre maçını oynamaya fırsat kalmadan ışıklar yandı, perdede ”SON” yazdı ve valiz toplamaya başladık. Belki bir “üçüncülük” mucizesi yaşanabilir ama hiç umudumuz yok!
Eğri oturup doğru konuşalım… Bakü’deki maç, sonucu ne olursa olsun, Roma’daki gibi ezik, sıkıcı ve teslimiyetle biten bir maç olmadı. Milli Takım mücadele etti. Topa da oyuna da ortak oldu. Pozisyonlara girdi, gollük vuruşu bir türlü yapamadı. Galler’in boy ortalaması Bizim Çocuklar’dan hayli fazla. Hava toplarıyla çok kolay buluşup yere indirerek rahatça kullandılar… Fule farkı da vardı. Bizim Çocuklar’ın 7-8 adımda aldığı mesafeyi onlar en çok beş adımda tamamlıyordu.
Organizasyon, oyun kurma, ritm tutturmada istedikleri gibi oynayamadı bizimkiler. Sadece ilk yarının 25-35. dakikaları arasında 10 dakikalık bir denge yaratabildi bizimkiler. Burak Yılmaz buluştuğu her topla ya vuruş zamanlamasını kaçırdı, ya da adam kalabalığı arasında vurduğu toplar kale dışına düştü…
Galle
Euro 2020’de İskoçya - Çekya maçına takıldım. Bayern Leverkusenli Çek santrfor Patrik Schick, önce bir kafa golü attı, takımını 1-0 öne geçirdi. İskoçlar Glasgow’daki avantajlarını kullanarak sürekli atak oynadılar. Bol bol gol pozisyonuna girdiler. Çekler bu oyuna sakin, kontrollü ve disiplinli ataklarla karşılık verip maçı 2-0 kazandılar.
Hak edilmiş başarıda Schick’in attığı ikinci gol ise bu oyunun süsüydü. Futbol ikliminde güzel bir rüzgar esti, oyunu sevgiyle, ilgiyle izleyenler heyecanlandı.
Patrik Schick, kaleci Marshall’ın ileri çıktığını görüp buluştuğu topu 45-50 metre mesafeden İskoçya kalesine attı. Marshal çaresizlik içinde koştu, topa yetişemedi ama hızını alamayıp ağlara takıldı.
Top ve kaleci ağlarda… Unutulmaz bir tablo, bravo!
Bazı dostlar bu golü “ Görülmemiş bir şey.. “ diye hak ettiği övgüyle ballandırarak anlatılar.
Ama o gol, “görülmüş” bir şeydi.
Ne çabuk unuttuk! Samsunspor Altınordu (2-2) maçında Enis
Kendi yarı alanımızda, kendi ceza alanımızda içimize kapanarak oynadığımız teslimiyet oyununun sonucu acı oldu. Bu genç ve dinamik kadro hiç de beklenmedik kötü futbolla kötü bir sonuca imza attı. Şenol Güneş’in oyuncu değişiklikleri ve oyuna müdahalesi de yeterli olmadı.
Milli Takım, arızalı ve eksik bir oyun oynadı. Oyunun temel dinamiği olan savunmada ilk yarıda ayakta kalmayı bildiler ama, topu ileri taşıyamadılar.
Tıpkı topa sahip olma oranları (39/61) gibi oyunun ancak üçte birine ortak oluyorduk ve bu durum bize hiç yakışmıyordu.
Arıza ve eksiklik, orta alanda oyun kurma ve topu ileri taşımada kendini gösteriyordu. Savunma katkılarını takdir ettiğimiz Kenan, sağ bek Zeki Çelik’in muavini gibi çalıştı ama aynı zamanda hücum oyuncusu olduğunu unuttu…
Sağ kanattaki eksikliğin aynısı da solda göze batıyordu.
Takım Hakan Çalhanoğlu’nu unutmuş gibiydi. Onunla oynamıyorlardı.
Sol arkada Umut Meraş savunma hamlelerini eksiksiz yaparken, önündeki Hakan’la atak düzenleyecek fırsatı bulamıyordu… Okay Yokuşlu ile Ozan Tufan oyun
TFF yabancı oyuncularla ilgili olarak 2015’den beri uyguladığı 14’lü serbest sistemi geçen yıl 8+6’ya dönüştürme kararı aldı. Yabancı oyuncuların en çok 8’i sahada olacaktı. 14’e kadar yabancı ile sözleşme yapabilirdiniz, ancak bunların altısı saha dışında kalacaktı.
Ne oldu? Pandemi üzerinden yaklaşıp, çok zor ve kötü koşullarda mücadele ettiklerini, kadro planlaması bile yapamadıklarını öne sürerek “1 yıl erteleme” istediler. TFF “peki” dedi. Aradan 1 yıl geçip vade dolduğu zaman TFF geçen yıl aldığı kararı yeni sezonda uygulayacağını açıkladı.
İşte kıyametin koptuğu an… Kulüpler, medyadaki meslektaşlarım ve yorumcu dostların da desteğiyle “ 1 yıl daha erteleme” istediler.
Medyadaki dostlara dönersek… Türk futbolcularının yine inanılmaz paralarla nazlanarak transfer yapacağını, nazlanarak oynayacağını dile getiriyorlar. Mehmet Topuz ve Tarık Çamdal örneklerini kullanışa sokuyorlar. İçeride yabancı sayısı çoğalınca Türk oyuncuların Avrupa’ya gideceklerini
Türkiye Futbol Federasyonu, geçen yıl ertelenen yabancı futbolcu sayısıyla ilgili kararını, bu yıl yürürlüğe koydu.
Yolculara uçuşun 1 saat ertelendiği duyurulduktan sonra, check-in için anons yapılmasından daha doğal ne olabilir. TFF, “Geçen yıl pandemi koşulları nedeniyle ertelenen uygulama, bu sezon başlayacaktır” diyor. Yolcuları uçağa çağırıyor.. Bunun neresi yanlış?
Türkiye Kulüpler Birliği Vakfı itiraz ediyor, karşı çıkıyor. Dahası, kararı kabul etmediklerini açıklıyor.
Ortada haksız ve yanlış bir tavır var. TFF geçen yıl bu kararı verdiğinde, kulüpler kadro planlaması için zaman bulamadıklarını, pandeminin olumsuz koşullarından etkilendiklerini öne sürerek “erteleme” istemişlerdi. TFF “anlayışlı” davrandı. Bir yıl erteledi. Süre dolunca 8 sahada + 6 kenarda (yedek kulübesi ya da tribün) 14 yabancı kararını duyurdu. Kulüpler kabul etmediklerini beyan ediyorlar. Kabul etmezlerse ne olacak? Ya TFF geri adım atacak, ya da aykırı hallerde usulsüz yabancı futbolcu oynattıkları için hükmen