Çok sert, vura-kıra, ite-kaka bir derbi oynandı. İki takımın da birbirini oynatmamak için sarf ettiği enerji, iyi, keyifli oyun bekleyenleri hayal kırıklığına uğrattı. Ve çatışmayı Galatasaray hak ederek kazandı.
Baştan söyleyelim: Oyunun ilk yarısında 6 sarı kart, 2 penaltıya tanık olduk. Çakır’ın gösterdiği sarı kartlar doğru, penaltı kararları da doğru. Cüneyt Çakır, Donk’un Atiba’ya ceza alanındaki müdahalesini kaçırdı. Gözü yukarıda olduğu için yerdeki bu itmeyi göremedi. Orada da VAR devreye girdi. Daha önceki penaltı kararlarında VAR uyarısına yer bırakmayan Çakır bu defa Mete Kalkavan’ın çağrısına uydu ve Beşiktaş lehine penaltı noktasını gösterdi. Sonrasındaki Atiba - Falcao itişmesine de doğrudan penaltı karar verdi Çakır.
Babel’in gol perdesini açtığı pozisyon da önce ofsayttı, sonra VAR’dan bozulup gol olarak değerlendirildi.
Fatih Terim, anlaşılan o ki oyuncularını Beşiktaş’a oyun kurdurmamak, pas yollarını kesmek ve rakibi ikinci bölgede tutup topu kazanarak hızlı hücumlarla rakip kaleye
Tam 25 yıl geçti… Ankaragücü, Göztepe, Ümit Milli Takımı, A Milli Takım derken Fatih Terim antrenörlük kariyerinde gönlünde yaşayan, özlemle beklediği hedefine ulaştı. Milli Takımı ilk kez Avrupa Şampiyonası finallerine götürürken, daha ilk Hırvatistan maçına çıkmadan önce Galatasaray Başkanı Faruk Süren’le yaptığı sözleşmeyi cebine koymuştu..
Maceranın sonrasını biliyorsunuz. Fatih Terim kişisel kariyerini doruklara taşıdı. Kulübüne 8 Süper Lig Şampiyonluğu, 3 Türkiye Kupası ve en unutulmaz başarısıyla ülkemize ilk kez UEFA Kupası’nı kazandırdı. Fatih Terim, Galatasaray’ın yetiştirdiği en kahraman evlattır. Semboldür, liderdir, başarının ve sevginin efendisidir.
Peki, ezeli rakipleri Fenerbahçe ile Beşiktaş, yuvadan, ocaktan büyütüp fırsat verdikleri, destekledikleri, kariyerine katkı sağladıkları ve birlikte başarıya ulaştıkları kahraman evlatlar yetiştirebildiler mi son çeyrek yüzyılda?
Hayır.. Maalesef hayır!
Fenerbahçe’ye bakalım… Rahmetli Necdet Niş bu fırsatı kullanmak
İlk yarının skoruna bakalım: 5-0... Maçın sonu: 7-0… Peki kaç kurtarış yapmış Munir Mohammedi: 6… Toplayın gollerle kurtarılanları: 13 gol olabilirmiş yani…
Bu Beşiktaş, Formula 1’de finişe yaklaşırken keskin virajları süper hızla dönen pilotlar gibi… Kartallar yüksek ve hızlı uçuyor (5000 m - 320 km/saat)… Beşiktaş da hızlı oyun ve yüksek skorla (7 gol) oynuyor.
Formula’dan maratona dönelim: Yarışı hep önde götüren atletin 42 bin 195 metrelik mesafeyi bitirirken zafer turuyla stada girdiğini düşünün… Dünkü Beşiktaş öyle bir şeydi işte…
Goller tespih taneleri gibi sıralandı… Oyun, oyun olmaktan çıktı şova dönüştü...
Yine de öksüzdü o goller, o oyun, o lider.
Biliyorsunuz, sıkı kapandık… Yasak bölge tribünler.
Vardır bunda da bir hayır… Taraftar olsaydı şayet dünkü maçta… Vodafone stadı yıkılırdı coşkudan ve alkıştan… İlk yarıda değil, ama ikinci yarıda yıkılırdı mutlaka… Acaba saat kaçta?
Nasıl gittiyse öyle döndü. Liderlikse liderlik… Oyunsa oyun, golse gol. Savaşsa savaş! N’Koudou ile attılar, Gökhan’la ikilediler, Ghezzal’la üçlediler. Sonra teklediler ama, fazlasına müsaade etmediler. Zoru kolaya, kolayı zora çeviren akıllı oyunları, özgüvenleri ve kaliteleriyle savaşı kazandılar.
Sakatlıklar, yorgunluklar derken zor deplasmanda oynadı Beşiktaş. Ama kararlı, etkili ve mücadeleci karakterini ortaya koydu. Rizespor gibi kendine göre bol alternatifli, zaman zaman coşkulu rakibi karşısında üstün oynayan Beşiktaş’tı.
Hem topun sahibi oldular (44/56), hem de ilk yarının şut atan (5 isabetli/4 isabetsiz) takımıydılar.
Beşiktaşlı Ghezzal, dün çok garantili bir asist moduna girdi. Topla buluştu, sağdan direkt sıfıra indi ve aut çizgisi üzerinden çevirdi topu… N’Koudou da golü attı. Atamasa da ayıp etmiş olurdu. Ghezzal’ın garantisi mi? Sıfıra inmesi… Bu hareketin ya da tercihin garanti tarafı, hakemin VAR odasına gitmesine fırsat vermemesiydi. Böylece ofsayt tartışmasına filan gerek kalmadan santra
Tayfun Bayındır, Fatih Terim’le ilgili olarak Galatasaray’ın başkanı ve başkan adaylarının zihnini kurcalayan, yanıtlarını da korkarak bekledikleri iki soruyu gündeme getirdi:
“-Ya aday olursa?”
“-Ya birini işaret ederse?”
Terim’in yarım asırlık aşkla bağlı olduğu Galatasaray camiası, Galatasaray ailesi ve Galatasaray spor kulübü, ister istemez böyle bir sorunun içine düştü.
Yukarıdaki “sorunun” sözcüğü, tam da “cuk oturuyor…
Hem yanıt arayan “soru” olarak, hem de çözüm bekleyen “sorun” olarak.
Fatih Terim’le Galatasaray iç-içe, sevgi, saygı, aşk, emek ve sadakatla bugünlere geldiler.
Bazen “çaresizlik”, “çarenin” ta kendisidir… Denenmemişi denersiniz, yapmadığınızı yaparsınız.. İhmal ettiğiniz şeyler varsa, onları hatırlarsınız. Cenk ve Aboubakar sakatlık nedeniyle yoklar. Larin ve Oğuzhan sakat, Atiba yorgun, Welinton cezalı… Namevcutların toplamı altı… O yüzden 7’si, 8’i yok bir çare bulmalı!
Kayserispor gibi “netameli” bir rakibi beklerken Sergen Yalçın, kanımca arızalıları kenara çekip, oynamak isteyen, koşan, yetenekli ama formsuz adamlarıyla bir çete sürdü sahaya… Çete diyorum, çünkü “teşkilatlı”, “organize” bir oyun oynadılar. İşbirliği yaptılar, yardımlaştılar. Rakibe yüklenmediler, çullandılar. Dördüncü dakikada penaltı kazandıran adam “yetenekli” Bay Llajiç’ti. Penaltıyı kullanan da Ghezzal… Kariyerinde yapmadıklarını deniyor ve başarıyordu Türkiye’de… Dördüncü dakikada gelen bu gol rahatlattı ev sahibini… O kadar ki geçmiş yıllarda atılan golden hemen sonra gol
Sivas’ta zemin iyi... Rüzgar da hafifleyince hareketli, bol koşulu, taktik zenginlik ve teknik becerilere dolu bir maç umuduyla başlıyor oyun… Ama çok ağır, çok yavaş… Eski pehlivanların peşrev ve el enseyle vakit geçirmesi gibi sıkıcı bir gösteri başlıyor.
İlk yarı boyunca Sivasspor da Beşiktaş da “isabetli şut” atamıyorlar. Herkes göz altında. Acayip bir oyun bu. Son yenilgisini 22. hafta Alanyaspor deplasmanında alan Sivasspor, beklenen, bol gollü atak oyununu adeta rafa kaldırmış gibi. Onun yerine her rakibe birer adam vererek eski usul markaj yapıyor Rıza Hoca. Beşiktaş’ın bu oyuna katılmaması, kendi oyununu kurup, koşması gerek ama hayır… Ev sahibinin kurguladığı oyuna itiraz etmeden ayak uyduruyor Beşiktaş… Koca ilk yarı boyunca isabetsiz tek şut atıyor Larin’le.. Şut denirse, sadece o.
Sivasspor’un üç şutu da isabetsiz. Ama hiç değilse iki kez tehlikeli biçimde geliyorlar kale önüne.
Beşiktaş baskı altında oynuyor.. Sivasspor’un maç boyunca yaptığı faul sayısı 22.. Beşiktaş’ın (11) iki misli. O nedenle Aboubakar
Sahada iki takım var ama asıl maç kenardaki hocalar arasında. Sergen Yalçın vs Hikmet Karaman… Çok ilginç bir maça tanık oluyoruz. Sonunda bilindik bir tekerleme kendini hatırlatıyor: Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu.
Karaman, Türkiye’de rakiplerini en iyi tanıyan, en titiz analizleri yapan hoca… Kendi takımını hemen her maçta 110 kilometrenin üstünde koştururken, Beşiktaş’ta en yüksek pas isabetiyle oynayanların sırasıyla Welinton, Vida, Atiba ve Josef olduğunu biliyor. Hocadan kopya çekmek olmasın diye burada sayı vermiyorum… Kilit pasları yapanların birincisi Ghezzal. Bunda şaşılacak bir şey yok ama, Aboubukar ikinci sırada (ve tribünde). Rosier, Josef, N’Koudou ve Atiba sırayı tamamlıyorlar. Larin, N’Koudou ve Ghezzal da en çok dripling yapanlar… Hikmet Hoca’nın hücumda verimlilik gibi farklı parametrelerde rakip değerlendirmeleri de var.
Beşiktaş’ta Cenk sezonu kapattı, Aboubakar’ın sakatlığı da geçti ama Sergen Yalçın, futbolcusunu tribüne oturtup 1 hafta daha bekleme kararı alıyor.