Zeytin ağacının emeğine saygı

5 Haziran 2017

İnsanın doğayla ilişkisini ‘sahip olmak’ üzerinden kurmaya kalkması o kadar hazin ki. Eninde sonunda kaybetmeye mahkum olduğu bir mücadele çünkü.

Ne bileyim, “Bu arazi benim” deyip dere yatağına site kurmaya kalkıyorsun, bir yağmur yağıyor, haberi yok tabii derenin sana ait olduğundan, haddini bilmeyip taşıyor, sular altında kalıyor yaptığın evler.

Fay hattı, yanardağ eteği, çığ bölgesi, erozyon alanı, sahip olmakla hakim olabileceğin yerler değil. İstediğin kadar ‘senin’ olsun, sen ayak uyduracaksın ona, yok başka yolu. Vahşi doğadaki hayvanlara bakın, hiç meydan okumaya kalkıyorlar mı doğanın dengesine?

Ağacın da çiçeğin de kuşun da böceğin de bir yeri, bir anlamı var o dengede ve bozmadan beraber yaşayıp gitmekle yükümlüyüz biz de. Aksi yönde attığımız her adım dönüp bizi vuruyor günün birinde.

Ormanlık alana kurduğumuz villaların ortasını kendini bilmez yaban domuzları basıveriyor mesela. Biz hala “Şehrin göbeğine domuz indi” sanıyoruz.

Yazlık site yapmak için yaktığımız ormanlarda bir tek o ağaçlar ve orada yaşayan hayvanlar öldü diye düşünüyoruz, tez zamanda görüyoruz ki kendi soluduğumuz havaya, içtiğimiz suya oluyor olan. Ya da lüks villalarımızın kanalizasyonlarını

Yazının Devamı

ŞENER ŞEN NE YAPMALI?

2 Haziran 2017

Herhalde şaka diye okudum önce. Aydemir Akbaş Şener Şen’e “Korkak” demiş. Pardon, önce “Komedyen olarak görmüyorum” demiş, “Fazla bir şey yapmıyor çünkü”. Ardından “Korkak” demiş, “Bir adamın arkasına girmiş ve o ne derse ayak uyduruyor.” Kim o adam? ‘Çiçek Abbas’tan ‘Züğürt Ağa’ya birçok Şener Şen filminde senaryo yazarı olarak imzası olan, yönetmen olarak sonraki hiçbir filmine bayılmasanız ‘Muhsin Bey’ gibi bir filmi Türk sinemasına armağan etmiş olan Yavuz Turgul.

Kaldı ki ondan sonra da da ‘Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’, ‘Eşkıya’, ‘Gölge Oyunu’, ‘Gönül Yarası’, ‘Av Mevsimi’ gelir ki, “sizin filminiz” değillerse bile her koşulda haklarını teslim etmeniz gerekir. Ortada 40 yıllık sağlam bir dostluk, bir iş birliği ve buradan ortaya çıkmış iyi ürünler var.

Şener Şen desen 1970’lerden beri Türk sinemasının yüzakı komedilerde oynamış, Badi Ekrem’den Vecihi’ye bir dolu hâlâ kahkahayla izlenen karaktere can vermiş bir oyuncu. Belli ki ekip olmaya, güvendiği insanlarla çalışmaya inanıyor. Bunu daha önceki tercihlerinden de görmek mümkün. Şimdi de güvendiği, dilini bildiği, kendi dilinden anlayan bir yönetmenle; Yavuz Turgul ile çalışmak gibi sadece kendisini ilgilendiren bir

Yazının Devamı

Öldürmeyi değil, yaşatmayı öğretin

1 Haziran 2017

Küçücük bir kız çocuğu, dili zor dönüyor ağzından çıkan kelimelere, ki zaten hiç dönmese daha iyi. “Çiğnenecekse şehit atanın mezarı, şimdi git oğul” diyor; “Bize artık vuslat, mahşerden sonrayadır”.

Karşısında gene onun boylarında bir oğlancık, elinde boyundan büyük bir tüfek, “Ya şehit ol ya gazi” telkinleri eşliğinde savaşa gidiyor. Kendi gibi asker olmuş minik arkadaşlarıyla kahramanca çarpışıyorlar, dehşet verici silah sesleri, patlamalar, çatlamalar ve sonunda hepsi şehit oluyor. Küçük bir hemşire gelip bayrak örtüyor üstlerine.

Derken bir slayt gösterisi başlıyor. Hayatın aşamalarını gösteriyormuş. Gene şehadet işareti yapan minik askerler, dev silahlarla “Canım anam” yazısı arkasında hatıra fotoğrafı çektiriyorlar.

Derken bir kız isteme sahnesi. Oğlan askere gitmiş, sağ salim dönmüş belli ki, şimdi sıra hayattaki ikinci görevinde: Yuva kurmak. Birinci karede küçük gelin kahve yapmış, ikincide kına gecesinde damadı kırmızı duvağı kaldırırken görüyoruz, derken gelinin abisi kızın beline kırmızı kuşak bağlıyor, nikâh masası kuruluyor, gelinle damat evlerine yerleştiriliyor ve arkasından da hacca gidiyorlar.

Evrensel gazetesinden Eylem Nazlıer’in haberinden gözlerimizle görerek

Yazının Devamı

Neyi nereye kadar yutabiliriz?

31 Mayıs 2017

Craft’ın ‘Yutmak’ adlı oyunu, farklı yerlerden yara almış üç kadının kozalarını yırtma hikâyesini anlatıyor.

YUTMAK / Craft

Yazan: Stef Smith, Çeviren: Çağ Çalışkur, Yöneten: İbrahim Çiçek, Yardımcı Yönetmen: Güven Murat Akpınar, Dekor-Işık: Cem Yılmazer, Ses: Özgür Kuşakoğlu, Koreografi: Gizem Erdem, Oynayanlar: Ece Dizdar, Başak Daşman, Merve Dizdar

Hani bazen insan bütün dünyanın gamı kederi gelip onu bulmuş, bu yeryüzündeki en yalnız kişi kendisiymiş ve bir tek o düzenle uyuşamıyor, idare etmenin bir yolunu bulamıyormuş gibi gelir ya, aslında hikâyeler, romanlar, oyunlar, filmler biraz da bunun içindir: İnsana hiç de bu dertlerden muzdarip tek kişi olmadığını göstermek, en az kendisi kadar ‘tuhaf’, kendisi kadar ‘arızalı’, kendisi kadar ‘uyumsuz’ birilerinin dünyanın bir yerlerinde var olduğunu göstermek için.

Bir Rebecca vardır mesela. Yıllarca kendisini bir ilişkiye, bir erkeğe adamış, o ne derse sesini çıkarmadan uymuş, muhtemel tüm gelecek planlarını onunla birlikte yaşayacağı varsayımı üzerinden kurmuş ve sonunda başka bir kadın için terk edilip dımdızlak ortada kalmış. Şimdi bu yaşında tek başına yürümeyi bile unutmuş, işe emeklemeden başlaması gerek.

Sonra bir Anna vardır,

Yazının Devamı

Bir sefer de iyiler kazansın

29 Mayıs 2017

Bir filmde şöyle bir hikâyenin karşınıza çıktığını düşünün: 18 yaşında bir genç kız, diyelim adı Dicle olsun, günlerden bir gün amcasının cinsel istismarına uğruyor. Öz amcasının, babasının kardeşinin.

Ve bu amca, pek çok aile içi tecavüzcü gibi, yeğenini olanları kimseye anlatmaması için tehdit ediyor. Kız da onun durumundaki pek çok mağdur gibi, korkup susuyor.

Tabii böyle olunca kâbus devam ediyor. Hem de iki sene boyunca. Kızın artık canına tak edene kadar.

Filmde işte, mağdurun kaderinin döndüğü an bu andır. Yıllardır içine attığı sırrı açıklama cesaretini bulduğunda kurtulur, özgürleşir. Ailesine durumu anlatır, onlar kızın elinden tutarlar, kötüler cezasını bulur, iyiler kazanır.

Peki gerçek hayatta ne oluyor?

Dicle dayanamayıp olayı amcasının karısına anlatıyor. Ondan bir medet umuyor. Ama bu bir film olmadığı için, yenge de pek çok ensest tecavüzcü karısı gibi kıza inanmak yerine kocasının yanında saf tutmayı tercih ediyor. Ne yapsın, yuvasını mı yıksın? Kesin kızdadır kabahat, o “tahrik etmiştir”.

Bu kez ailenin kalanına açıyor durumu Dicle, inanır mısınız, onlar da inanmıyor kızın anlatıklarına. İnanırlarsa kutsal aile yapısı çökmüş, o mukaddes çatı kafalarına yıkılmış olur

Yazının Devamı

40 YIL SONRA HÂLÂ AYNI

26 Mayıs 2017

İlginçtir, yetmişli yıllarda parlayan Türk pop müziği yıldızlarının, anında diğerlerinden ayırt edilen ses renkleri var. Yani bir Asu Maralman’ı Esmeray’la, Seyyal Taner’i Işıl Yücesoy’la karıştıramazsın. Hepsinin sesi kendine özeldir. En kimseyle karıştırılamayacaklardan biri de, Yeşim’inkidir. Sadece kendisiyle özdeşleşen Şemi Diriker şarkısı ‘Olmaz Böyle Şey Yoksa Rüya mı?’ şarkısını duyduysanız, her karşılaştığınız yerde o buğulu sesi teşhis etmeniz kaçınılmazdır.

“Zaten başka hangi şarkısını nerede duyacağım ki?” derseniz, ‘80’lerden beri albüm yapmayan, sadece sahnede şarkı söyleyen Yeşim’e ait bir toplama albüm, nihayet raflarda. Yola çıkarken Türk popunun eski kayıtlarını temizleyip CD formatında basmak gibi şahane bir misyonu olan Ossi Müzik, epeydir ihmal ettiği ‘En İyileriyle’ serisine Yeşim CD’sini ekledi.

Tabii ki 1974 tarihli ‘Olmaz Böyle Şey’ ile başlıyor albüm, Şanar Yurdatapan’ın düzenlemesi ve Atilla Özdemiroğlu ile birlikte kurduğu Dün Bugün Yarın Orkestrası’nın yorumuyla. Ve 45’liğin arka yüzündeki ‘Aşk Alfabesi’ ile devam ediyor.

Toplam 15 şarkı var CD’de. İstanbul Gelişim Orkestrası ile kaydettiği, sözleri Çiğdem Talu’ya ait ‘Aklın Nerdeydi’ler, ‘Ne Var Ne

Yazının Devamı

Bizde hata olmaz!

25 Mayıs 2017

Hayatta sorumluluk almak istemediğimiz noktalarda şahane bir sığınma yerimiz var; “Allah’ın takdiri”.

Ben müteahhidim, bir inşaatı yapma işini üstüme aldım. Temelinden kolonuna bir dolu hata yaptım, malzemeden çaldım, binayı çürük çarık tamamlayıp paramı aldım. İlk depremde yıkıldı, içinde yaşayan insanlar öldü. Benim suçum mu? Yoo, Allah’ın takdiri.

Maden işletmesi sahibiyim, yüzlerce insan çalıştırıyorum. Uygun havalandırma sistemi kurmuyorum, düzenli denetlemeleri yaptırmıyorum, gaz maskelerinin kontrollerini yaptırmıyorum, çatlakları görmezden geliyorum, yaşam odalarına para harcayacak değilim ya onu da yaptırmıyorum. Sonunda aslında basbayağı beklenen ‘kaza’ gerçekleşiyor, yüzlerce işçi ölüyor. Hatalı mıyım? Tabii ki hayır, Allah’ın takdiri.

Otobüs firmam var, her gün bir sürü insanın sağ salim bir yerden bir yere gitmesini sağlamak gibi bir görev üstlenmişim. Daha çok kazanmak için az insan istihdam ediyorum, şoförlerimi uykusuz çalıştırıyorum. Gece vakti otobüs yoldan çıkıyor, şoför uyuyakalmış. Allah’ın bir takdiri olarak evet.

Son örneğimiz dünden. Gaziosmanpaşa’da bir özel hastaneye yeni doğmuş bir bebek geliyor. Devlet hastanesinde sağlıklı doğmuş, solunumunun düzenlenmesi

Yazının Devamı

‘Gel beraber güleriz’

24 Mayıs 2017

Herkesin bildiği, 50 tane benzerini izlediği bir öykü, bütün klişeleriyle birlikte hala izlenir, gülünür, ağlanır olabilir mi?

Bir kenar mahallenin güzel sesli kızı ve beraber yanık yanık okusunlar diye şarkılar yazan kafiye meraklısı yavuklusu ile kızın kendini kurtarmak için kaçtığı pavyonun patronu üçlüsünden nasıl bir mucize bekleyebilirsiniz? Bu yıl Afife’de Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü’nün sahibi olan güzel isimli oyunların yazarı (bkz. ‘Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin’) Murat Mahmutyazıcıoğlu, bu üçlüyü, ayrıca esas kızımız Gönül’ün en yakın arkadaşı iken ‘arkadaşının aşkı’ Mustafa’ya gizliden abayı yakan Sevda’yı ve Leyla olmak isteyen Ahmet’i almış, son derece şenlikli, sazı sözü, neşesi, hüznüyle türünün bütün klişelerinin hakkını veren bir oyun yazmış: Kadıköy Emek Sahnesi’nin oyunu ‘Sevmekten Öldü Desinler’, arabesk müzikli bir ‘anti - melodram’, grubun kendi deyişiyle.

‘Ana çatışmam sensin’

Üzerinde Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun güzelim kara kalem çizimleri olan bir masal kitabı - perdeyle açılıyor oyun. Mustafa kafiyelerden kafiye beğenerek yeni şiirler yazıp Gönül’ünü beklemekte, o bataklıkta yeşermeyeceğini anlayan Gönül ise gitmeyi kafaya koymuş. “Beraber kaçalım”

Yazının Devamı