Yine şort, yine nefis

22 Haziran 2017

Dünden beri Pendik-Aydos minibüsünde önünde oturan kadının -ki kendisi artık ‘ikinci şortlu kadın vakası’ diye anılmakta olan 21 yaşındaki üniversite öğrencisi Melisa Sağlam- yüzüne elinin tersiyle vurup inmeye kalkışan adamın görüntülerini izliyoruz. Hani haberini zaten okumuştuk da şimdi bir de gözümüzle görüyoruz.

Önce uyarıyor ama. Ramazan’da böyle giyinilmezmiş, utanmıyor muymuş, aile varmış. Aile neden el âlemin giydiğiyle ilgilenen bir kurum ve bu cümlede aile kendisi mi oluyor belli değil.

Sonra basbayağı yerinden kalkıyor, geçerken genç kadının yüzüne bir tane patlatıyor ve sakin sakin kapıya yöneliyor.

Geçen hafta “Tacize uğrayan kadın neden susar?” diye yazmıştım ya, işte orada sözünü ettiğim sessiz izleyici kitlesinin bakışları altında yapıyor bunu. Görmüyor değiller, görüyor ve karışmıyorlar. Hatta Sağlam’ın ifadesine göre, “Bırak ya, uğraşma şununla” diye arka da çıkıyorlar adama, ki onun adı da Ercan Kızılateş.

Bu sefer kadın susmuyor ama. Can havliyle yerinden fırladığı gibi adamın koluna yapışıyor. Sonra Kızılateş ifadesinde “Bayanı sporcu sandım” diye anlatmış: “Çok büyük cesaret ve hakaretle üzerime saldırdı.” Çünkü adamın biri sana tokat attığında senden beklenen

Yazının Devamı

Babaya cevap verilsin

19 Haziran 2017

Bünyesinde bu kadar çok “Sesini kes, otur oturduğun yerde, sorma, sorgulama, itiraz etme” temalı deyiş barındıran kaç dil vardır acaba? Basbayağı dirlik düzenimiz devamını, bu kişiyi uysallığa davet eden atasözü ve deyimlere borçludur demek mümkün.

Fatih Belediyesi, Babalar Günü’nü kutlamak için reklam panolarına klişe baba cümlelerini yazmış bu yıl. En çok ilgi çekeni, sosyal medyada en çok konuşulanı, “Babaya cevap verilmez!” oldu. O kadar içimize işlemiş ve üzerine düşünmeden sindirmişiz ki.

Zira bu cümle, insan yetiştirmeye yönelik ilk adımı atan ailenin temel direğidir. Doğup büyüdüğünüz evde bir takım ilk kimin tarafından konduğu meçhul ama sürdürülmesi şart olan kurallar vardır, kendinizi bilip de neden diye sorgulamaya, hele hele haddiniz olmadan itiraz etmeye başladığınız anda ilk sopa iner kafanıza: “Sus bakayım, babaya cevap verilmez!”

Bunun tabii duruma göre anne, abi, abla versiyonları da olabilir ama aslolan otorite, onun evde vücut bulmuş hali de babadır çoğunlukla. Babaya cevap verilmez.

Ama siz haklısınızdır belki, anlatsanız anlardı? Ya da bir diyalog olurdu en azından? Hayır, cevap verilmez dedik. Nokta. Şimdiki moda deyişle “Bu konu tartışmaya kapalı”dır. Biz

Yazının Devamı

GÜMÜŞLÜK’ÜN SÜRPRİZLİ SAHNESİ

16 Haziran 2017

Bazı insanlar var, on parmağında on marifet oluyor; insanın içine oturan, güzelim şarkılar yazıyor örneğin, çok da özel bir sesi oluyor ama nedense biz onu hak ettiği gibi 5 bin kişilik Açıkhava konserlerinde izleyip radyolarda, ekranlarda şarkılarını dinleyeceğimize döne döne 10 yıl önce çıkardığı tek albümü eskitmek zorunda kalıyoruz. Bir yaz gecesi bir deniz kenarında püfür püfür esen bir sahnede karşımıza çıkarsa da, ikramiye bulmuş gibi seviniyoruz. Birinci yaşını doldurup ikinci sezonunu açan Off Gümüşlük sahnesinde izlediğimiz Müfide İnselel gibi.

Bazı şarkıları kendisinden daha meşhur aslında. Ne bileyim, Funda Arar’ın söylediği ‘Aşksız Kal’, Zeynep Casalini’den dinlediğimiz ‘Refakatçi’, ‘Delilik’, Demet Sağıroğlu’nun ‘Mandalina’sı hep söz-müzik Müfide İnselel imzasını taşıyor. Ama asıl 2016 yılında çıkardığı tek bir albümü var ki, bilenler için gizli bir mücevher gibidir, bilmeyenlerin de acilen dinlemesini öneriyorum.

Neyse, bir süredir Datça’da yaşıyormuş Müfide İnselel. Ve açılış gecesi için Off Gümüşlük sahnesinde toplanan altın seslerden biriydi. Gecenin ‘ev sahibi’ Güvenç Dağüstün ve orkestrasıydı. Sonra bir usta müzisyen geçidine dönüştü sahne trafiği. Birsen

Yazının Devamı

Değiştirmeyin eşyanın yerini

15 Haziran 2017

Tam da bu konuda söylenecek bir şey kalmadı sanıyorsunuz, memleketin bir başka köşesinde yeni bir kadınla erkeği ayrı fanuslar içinde yaşatma denemesi baş gösteriyor.

Bursa’da ayrı vagona koyamıyorsak, Konya’da ayrı sınıfta oturtmayı deniyoruz mesela, Konevi Anadolu Lisesi müdürünün yaptığı gibi. Önce artık kızlar ve erkeklerin ayrı sınıflarda okuyacağına dair astığı duyuru metni düştü sosyal medyaya, ardından hakkında soruşturma açıldığı haberi, son olarak da Hürriyet’e yaptığı açıklamalar.

Olayı bu kadar büyütmeye gerek olmadığı kanaatinde müdür bey. İdeolojk de bakmayaymışız. “Odanızdaki bir eşyanın yerini değiştirmek gibi düşünün” diyor.

İyi de neden değiştiriyoruz bu eşyanın yerini? Bu tabiatı gereği iki cins olarak dünyaya gelmiş bir eşya. Ayrı ayrı yaşamaları, birbirlerinden bihaber yetişmeleri gerekse herhalde doğanın düzeni ona göre olurdu.

Müdür beyin gerekçeleri var elbette; erkekler kendi aralarında argo konuşuyorlarmış, bu da psikolojik olarak kızları etkiliyormuş, rahatsız oluyorlarmış. “İnanın” diyor, “Kızlar böyle kendilerini daha rahat ifade etmeye başladılar.”

İnanırım elbette. Zaten tam da bu yüzden ayrı okutulmamaları gerekiyor. Erkekler toplum içinde nasıl

Yazının Devamı

Taciz edilen kadın neden susar?

12 Haziran 2017

Dün sosyal medyaya bir “kare kare taciz” vakası düştü. Metroda bir genç kadın, karşısındaki hemcinsinin uyuyor’muş’ gibi yapan bir erkek tarafından taciz edilmesine seyirci kalmayı kendine yedirememiş, hiçbir şey yapamıyorsa fotoğraflarını çekip ifşa etme yolunu seçmiş.

İnerken de adama bunu bildirmiş. “Ne yaptığının farkında değilim zannetme, fotoğraflarını çektim, senin ipliğini pazara çıkaracağım” şeklinde.

Dediğini de yaptı nitekim, bütün Türkiye aslında hiç de yabancı olmadığı bu manzarayla fotoğraflar aracılığıyla “yüzleşmiş” oldu. Evet, o bugüne kadar kim bilir kaç kere gördüğü de görmezden geldiği elini koltuğun kenarına koyuyor’muş’ gibi yapıp küçük parmağını yandaki kadının bacağına doğru uzatma hareketi. Bilidiniz siz onu.

Şimdi bu fotoğrafları çekip sosyal medyada paylaşan kişi amacına ulaşıp yeni bir “farkındalık” yaratabildi mi bilmiyorum. Yalnız bu sırada tacize uğrayan genç kıza dair de bir “farkındalık” yaratmış oldu, umarım bu onun başına bela açmaz.

Beni şu anda ilgilendiren o fotoğraflar altında yorum kisvesi altında dönen “eğlence” ve tabii ki böyle durumlardan vazife çıkarmayı hiç ihmal etmeyen “Kız neden ses etmemiş, demek ki şikayetçi değildi” korosu. “Belki de

Yazının Devamı

SAHNELER DE PERDESİZ, OYUNLAR DA

9 Haziran 2017

Haziran ayıyla birlikte birkaç istisna ve yaz turneleri dışında tiyatro sezonunu kapatmış bulunuyoruz. Ve şunu söyleyebilirim; her zamankinden çok oyun izlediğim ve neredeyse gördüğüm her oyunu bir şekilde sevdiğim bir yıldı. Mesela “Hangi oyunu görelim?” diye sorana her zaman verecek 4-5 cevabım oldu. Neredeyse hiçbir oyunu saatime bakarak izleyip “Yandım Allah” diye atmadım kendimi dışarı. Üstelik çok sayıda da yeni metin, yeni yazar keşfettim. Yani öncelikle şunu bir bilelim ki; “Efendim, tiyatromuzun en büyük sorunu yazar” diye kendinden son derece emin konuşanlar, epeydir tiyatro izlemediklerini itiraf edip uzaktan ahkam kesmiş oluyorlar.

“İkinci büyük sorunu salon” ise bir süredir kendi yağıyla kavrulan, yoktan var edip salonunu taştan çıkaran genç ekipler tarafından çözülmekte. “Alternatif sahneler” mi dersiniz, “amatör ruhla yapılan profesyonel tiyatro”mu dersiniz, hâlâ bazı meslek büyüklerinin yaptığı gibi “küçük sahneler” falan gibi hafif üstten bir tabir mi seçersiniz bilmiyorum, bildiğim, tiyatro oralarda nefes alıyor.

“Sahnedeki bağımsız hareketin alternatif hikayesi”ni anlatmaya soyunan Hakan Dursun, yönetmenliğini ve yapımcılığını üstlendiği belgesel filminde

Yazının Devamı

Biz bu adamlığa doyduk

8 Haziran 2017

Anlaşılması biraz zor bir cümle; beraberce anlamaya çalışalım: Uçakta gazeteci Bilal Meşe’ye saldırdıktan sonra Milli Takım’dan ayrıldığını açıklayan Arda Turan, insanlara iyi futbolculuğunu değil, ‘adamlığını’ bırakmak istiyormuş.

Yani ne bırakıyor bize tam olarak?

Türk Dil Kurumu’na başvurdum önce. “Erkek kişi, kadın karşıtı” ile birlikte bir dolu iyi özelliği barındırıyor bünyesinde “adam” kelimesi, TDK’ya göre. “Adam olmak” “iyi bir duruma gelmek”, adam etmek” “eğitmek, yetiştirmek”, “adam gibi” “terbiyeli, akıllı, uslu” demekmiş.

Bir de Rıdvan Dilmen de “Kendisi adamlığıyla gönlümde bir kahramandır” dediği Arda Turan versiyonuna bakalım:

Birisi canını sıkan bir yazı yazdıysa (Siz buraya duruma göre tepenizi attıran herhangi bir şey koyabilirsiniz) bu sana onun boğazına yapışma hakkı verir. Seni kızdıran insandan hesap kaba kuvvetle, şiddetle, vurup kırarak sorulur.

Beraberinde “ağza alınmayacak küfürler edilir”, ki bunların hepsinin cinsiyetçi ifadeler içermesi şarttır. O.ç olur, a.k. olur, hepsi bir arada kullanılarak ortaya karışık bir şeyler yapılabilir; yeter ki kadınlara dair sözler içersin. Adam olana bu yakışır.

Saldırdığın kişinin senden yaşça çok büyük, bir zamanlar “abi”

Yazının Devamı

Vicdan ile iştahın çarpışması

7 Haziran 2017

İkinci Kat’ta sahnelenen ‘Kasap’, hayvan kalmadığı için insan etinin yenmesinin oylandığı bir ülke üzerinden insanın etik sınırlarını sorguluyor.

Bir vejetaryeni et yemesi gerektiğine ikna etmeye çalışan birine rastlamışsınızdır muhtemelen. Nedense çok vardır çünkü. Belki içten içe kırlarda hoplayıp zıplayan kuzulara bakarken vicdan azabı duyduğundan bu yükü herkesle paylaşmak istemektir nedeni, bilemiyorum. Ama bin türlü ‘ikna edici’ argüman öne sürer, doğanın dengesinden girer, demir eksikliğinden çıkar, en sonunda “Bitkilerin de canı yok mu?”ya bağlarlar.

Siz de bu baskıdan bunalmış bir vejetaryenseniz, İkinci Kat’ın ‘Kasap’ oyunu en çok sizin için. Diğerleri sıkı bir vicdan muhasebesine hazır olsun.

Geçen sezondan beri devam eden ‘Kasap’, Sami Berat Marçalı’nın İkinci Kat’tan ayrılmadan önce hayata geçirdiği ‘Savaş ve Barış Oyunları’nın bir ürünü. Teması, yazarı, yönetmeni ve oyuncu kadrosu kurayla belirlenen ‘Kasap’ın başlığı ‘Sınır’. Yani yazar Halil Babür, bu sözcükten yola çıkarak, vicdanın ve insanoğlunun etik anlayışının sınırlarını zorlayacak bir oyun yazmış. Hani “Çok vicdanlısın güzel kardeşim de, nereye kadar?” diye soruyor.

Olay, gökyüzü tavanının çökmesi sonucu

Yazının Devamı