Craft’ın ‘Yutmak’ adlı oyunu, farklı yerlerden yara almış üç kadının kozalarını yırtma hikâyesini anlatıyor.
YUTMAK / Craft
Yazan: Stef Smith, Çeviren: Çağ Çalışkur, Yöneten: İbrahim Çiçek, Yardımcı Yönetmen: Güven Murat Akpınar, Dekor-Işık: Cem Yılmazer, Ses: Özgür Kuşakoğlu, Koreografi: Gizem Erdem, Oynayanlar: Ece Dizdar, Başak Daşman, Merve Dizdar
Hani bazen insan bütün dünyanın gamı kederi gelip onu bulmuş, bu yeryüzündeki en yalnız kişi kendisiymiş ve bir tek o düzenle uyuşamıyor, idare etmenin bir yolunu bulamıyormuş gibi gelir ya, aslında hikâyeler, romanlar, oyunlar, filmler biraz da bunun içindir: İnsana hiç de bu dertlerden muzdarip tek kişi olmadığını göstermek, en az kendisi kadar ‘tuhaf’, kendisi kadar ‘arızalı’, kendisi kadar ‘uyumsuz’ birilerinin dünyanın bir yerlerinde var olduğunu göstermek için.
Bir Rebecca vardır mesela. Yıllarca kendisini bir ilişkiye, bir erkeğe adamış, o ne derse sesini çıkarmadan uymuş, muhtemel tüm gelecek planlarını onunla birlikte yaşayacağı varsayımı üzerinden kurmuş ve sonunda başka bir kadın için terk edilip dımdızlak ortada kalmış. Şimdi bu yaşında tek başına yürümeyi bile unutmuş, işe emeklemeden başlaması gerek.
Sonra bir Anna vardır, dünyanın hoyratlığına, hayatın sertliğine dayanamayacak noktaya gelip üretilen onca acıya ortak olmamak için kendisini eve kapatan. Yemeyerek, içmeyerek, kimseyle konuşmayarak, dış dünyayla bağlantısını keserek hayatta kalan.
Bir de Sam vardır kuşkusuz. Yanlış bedende, Samantha olarak geldiği dünyaya uyum sağlayamayan, bedenini ruhuna uydurmaya çalışırken yalan üstüne yalan söyleyen, bu sahtelikler içinde kendisine sahici bir alan yaratmaya çalışan.
Farklı yaralar
Craft’ın bu sezonun çok konuşulan oyunlarından bir olan ‘Yutmak’ı, işte bu üç kadının toplumsal kurallardan, dayatmalardan, olurlardan, olmazlardan, yalanlardan dolanlardan örüp kendilerini içine hapsettikleri kozalarını yırtma hikayesini anlatıyor.
Üçünün farklı yaraları, yutup sindiremedikleri acıları ve güvenli sandıkları hapishaneleri var. Ne zaman birbirlerine bir şekilde temas ediyor, yaralarını saklamaktan vazgeçiyor, kendilerini anlatıp karşılarındakini anlamaya gayret gösteriyorlar, o zaman özgürleşme ve iyileşme süreçleri de başlıyor. Meğer sandıkları kadar ‘tuhaf’ değillermiş. O kapının arkasında kendileri gibi yalnız, kendileri gibi acı çeken ve kendisini tuhaf sanan birileri varmış.
İskoçyalı feminist yazar Stef Smith; çağımızın tek başına acı çeken insanının, hayata devam etmek için neleri ‘yutması’, yutamadığı yerde kusması ama bir şekilde boğazına oturan yumrudan kurtulması gerektiğini, bu üç kadın üzerinden anlatıyor.
Daha çok monologlarla devam eden oyun, karakterlerin birbiriyle temas ettiği yerlerde ivme kazanıyor. Özellikle Rebecca ile Sam’in hikâyesi, oyunun en insani, en tatlı, en merak edilesi yanı. Anna’nın hikâyesinin onlarla tam olarak iç içe geçebildiğini söylemek zor.
Yönetmen İbrahim Çiçek, üç kadını yan yana üç bölmeye yerleştirmiş, herkesin alanı belirli, sınırları keskin. Arkadaki beyaz fon, karakterler isyan ettikçe fırlattıkları boyalarla renkleniyor ve sonunda bir örnek hücre benzeri mekânlarının her biri; sahibinin renklerine bürünmüş, herkes farklılığını ortaya koymuş oluyor.
Üç parlak oyuncu
Üç parlak oyuncusu var ‘Yutmak’ın; Rebecca’nın o sudan çıkmış balık halinden yavaş yavaş kendisini bulan bir kadına dönüşmesini sürprizli ve matrak bir şekilde aktaran Başak Daşman, deliliğin sınırlarında dolanan Anna’yı iki senedir evden çıkmamış bir insanın üzerine gelecek bütün o ürkek ve güvensiz haliyle canlandıran Ece Dizdar ve ilk önemli rolü olan Sam ile Afife’de En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Merve Dizdar.
Dizdar, bu sezonun benim için en önemli keşiflerinden biri. Sam’i bütün vücut diliyle giyinip kendisine ait kılmış. Ayrıca müthiş bir dansı ve nefes kesen bir dayak yeme sahnesi var, sahiden kaçırılmamalı.
Özellikle çizdiği çok boyutlu kadın karakterleriyle ve iyi oyunculuklarıyla izlenesi bir oyun, ‘Yutmak’.
Bir şekilde uyum nedir, uyumsuz kime denir, uyum sağlamak için neyi nereye kadar ‘yutabiliriz’, birbirimizi anlayabilir miyiz yoksa yalnızlığa mahkûm muyuz gibi konularda önemli soruları var. Cevaplar da herkesin kendi hikâyesinde, kendi kozasında gizli.