İnsanın doğayla ilişkisini ‘sahip olmak’ üzerinden kurmaya kalkması o kadar hazin ki. Eninde sonunda kaybetmeye mahkum olduğu bir mücadele çünkü.
Ne bileyim, “Bu arazi benim” deyip dere yatağına site kurmaya kalkıyorsun, bir yağmur yağıyor, haberi yok tabii derenin sana ait olduğundan, haddini bilmeyip taşıyor, sular altında kalıyor yaptığın evler.
Fay hattı, yanardağ eteği, çığ bölgesi, erozyon alanı, sahip olmakla hakim olabileceğin yerler değil. İstediğin kadar ‘senin’ olsun, sen ayak uyduracaksın ona, yok başka yolu. Vahşi doğadaki hayvanlara bakın, hiç meydan okumaya kalkıyorlar mı doğanın dengesine?
Ağacın da çiçeğin de kuşun da böceğin de bir yeri, bir anlamı var o dengede ve bozmadan beraber yaşayıp gitmekle yükümlüyüz biz de. Aksi yönde attığımız her adım dönüp bizi vuruyor günün birinde.
Ormanlık alana kurduğumuz villaların ortasını kendini bilmez yaban domuzları basıveriyor mesela. Biz hala “Şehrin göbeğine domuz indi” sanıyoruz.
Yazlık site yapmak için yaktığımız ormanlarda bir tek o ağaçlar ve orada yaşayan hayvanlar öldü diye düşünüyoruz, tez zamanda görüyoruz ki kendi soluduğumuz havaya, içtiğimiz suya oluyor olan. Ya da lüks villalarımızın kanalizasyonlarını sızdırdığımız denize kim giremiyor gene? Sonra o sitelerde kimse yaşayabiliyorsa yaşasın bakalım.
Gün geçmiyor ki doğanın bir başka parçası kendisini onun sahibi sanan insanoğlunun tehdidiyle karşılaşmasın.
Zeytincilik Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklik, 100 yıldır zeytinlik sahalarının 3 kilometre çevresine tesis yapımını yasaklayan 20. maddeyi kaldırmak niyetinde. Ciddi bir toplumsal tepki doğunca, ‘konut ve turistik tesis’ yatırımları kapsam dışına alındı ama ‘endüstri ve madencilik’ yatırımlarına, ‘alternatif alan bulunamadığı’ taktirde izin verilebilecek ki bu sahiden bu toprakların en kıymetli hazinelerinden birinin sonunu getirebilir. Ve “Bu hazine hepimizin” demek durumu anlatmaya yetmiyor. Ortada bir ‘sahiplik’ ilişkisi yok çünkü. Burası zeytinin ‘anavatanı’. Binlerce yıl yaşayabildiği için ‘ölmez ağacı’ da denen zeytinlikler, bizden çok önce buradaydı, onca medeniyet geldi geçti, onlar hala burada. Normal koşullarda onlar hancı, biz yolcu.
Ayrıca meyvesinden yağına, bu kadar çok şeyinden faydalandığımız başka ağaç yok. Türkiye zeytinyağ üretiminde dünyada dördüncü. Niye üstüne titrememiz gerekirken zarar vermeyi aklımızdan geçiriyoruz?
Hürriyet’ten Yücel Sönmez ile Serkan Ocak, Akhisar Sindelli’deki 2000 yıllık zeytin ağacını ziyarete gitmişti bu hafta sonu. 53 yıllık hayatında 3000’den fazla zeytin dikmiş Sindelli sakini Cavit Güder, tam bir Anadolu bilgesi gibi, hiç değilse insana verdiği emekten dolayı zeytin ağaçlarına saygı duymak gerektiğini söylüyordu.
Üstüne ne söylenir ki? Bir de Homeros aracılığıyla ‘İlyada’da bir zeytin ağacı söylemiş işte söylenecek her şeyi: “Herkese aitim ve kimseye ait değilim. Sen gelmeden önce de buradaydım, sen gittikten sonra da burada olacağım.”
Tabii biz izin verirsek.