TV dünyasında en son ‘Game of Thronse’ dizisindeki fahişe Shae karakterini canlandırıp sevişme sahnesiyle dikkatleri çeken Sibel Kekilli, bu kez ‘Ne Adam Ama/What A Man’ filmiyle kendini gösteriyor.
Dilara ismiyle yer aldığı pornografik yapımların Bild-Zeitung Gazetesi tarafından ortaya çıkartılmasının ardından epeyce bir süre gerek Alman, gerekse Türk magazininin ilgi odağı haline gelen Kekilli, Fatih Akın tarafından keşfedilip ‘Duvara Karşı’ filminde oynadıktan sonra ‘Lola Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu seçilmiş bir isim. Kekilli’nin hızla yükselen yıldızı, ona Alman sinemasında iyi bir yer sağlarken ‘Eve Dönüş’ filmiyle de Altın Portakal getirmiş. ‘Ayrılık’la da ödüller alan Kekilli bugün için her ne kadar geçmişiyle değil de şimdiki işleriyle anılsa da, pornografiden gelen sansasyonun getirisinden fazlasıyla yararlandığı inkâr edilemeyecek bir gerçek. Buna ilgi çekici yüz kemikleri, sevişme kısıtlamasız oyunculuk ve doğru bağlantılar eklenince, Alman ve Türk yapımlarındaki roller de kendiliğinden gelivermekte. Dolayısıyla vücudunu sergilemekten çekinmeyen Sibel Kekilli’nin bu hafta vizyona giren Alman yapımı ‘Ne Adam Ama’ filminin başrolünde görünmesi hiç sürpriz değil.
Kritik yapmanın en güzel yanı, olumsuzlukların arasında olumlu bir şey bulabilmektir. İşte, çiftleri birbiriyle kapıştırıp Kanal D’ye yarışma kategorisinde söz sahibi olmanın yolunu açarken ekran başındakilere de neşeli dakikalar yaşatan ‘Ben Bilmem Eşim Bilir’ de bize bu keyfi tattıran program oldu.
ATV’nin gözde yarışması ‘Kim Milyoner Olmak İster’i tahtından eden ‘Ben Bilmem Eşim Bilir’, daha ilk bölümüyle kalitesini göstermişti. Devamında, neredeyse hemen her günün birincisi durumuna geldi. Bu gerçekten de azımsanamayacak bir başarı. Her gruptan izleyicinin gözdesi olan yapımın formatı ya da araba ödülü bunda etkili olsa da zirveye kurulmanın asıl püf noktası ‘isabetli sunucu seçimi’!
Kolay iş değil, hafta içi her akşam ekrana gelen bir yapımın adını sürekli zirveye yazdırmak.İlk bölümden itibaren milyonların beğeniyle izlediği ‘Ben Bilmem Eşim Bilir’deki oyunları İlker Ayrık yerine başka biri yönetseydi eminim bu denli beğeni toplamazdı. Dolayısıyla formatın eğlendiriciliğini, şunu bunu bir kenara bırakıp öncelikle bu seçimi yapanı kutlamak, sonrasında İlker Ayrık’a alkışla karışık teşekkür yollamak lazım, sıcaklardan bunalan seyirciye keyifli dakikalar yaşattığı için.
İlk bölümüyle ekrana gelen ‘Kötü Yol’, büyük oranlara ulaşamasa da, SBT reyting ölçümlerine göre birinciliği kaptı. Dönem dizilerine düşkün Kanal D yeni yapımına çok güveniyor olmalı ki, ilk bölümün yayın gününü takip eden her gece tekrarlamakta bir sakınca görmedi. Boşluk doldurmak ve diziyi izleyicinin aklına yer ettirmek için iyi taktik. Ancak, bal yiyen baldan usanırmış sözünü de unutmamak lazım, diyerek ‘Kötü Yol’un yapım olarak sınavı verip veremediğini didikleyelim.
Diziye gelen ilk eleştiriler genellikle, yeni bir ‘Hanımın Çiftliği’ olduğu yönünde. Bu noktada, herhangi bir eleştiri yapmadan önce durup eserin sahibine bakmak gerek. ‘Hanımın Çiftliği’ de, ‘Kötü Yol’ da Maksim Gorki ve Nazım Hikmet kitapları okumaktan mahkûm edilen Adanalı Orhan Kemal’in eserleri. Çırçır fabrikasında çalışan, amelelik eden kısacası Adana’da zorlu bir yaşam sürüp hakça düzen fikirleriyle ayakta kalan ve gözünü İstanbul’a diken bir yazar. Bundan dolayı onun aynı çerçevede gelişen ürünleri belli kalıplara sahiptir.
Eserlerinde, pek çok soruna kaynak olarak ‘baba-abi’ kavramları üstünde duran Orhan Kemal aynı zamanda kadının ekonomik özgürlüğüne kavuşması gerektiğine inandığı için kadın
Silah serbestîsinin katliam boyutuna ulaşmasını toplumsal yozlaşma olarak görmeyip NBC kanalının ‘The New Normal’ isimli yeni dizisinin aile kurumunu bozma ihtimaline kafayı takan Amerikan anlayışının, çifte standart noktasında, bizdekiyle paralel çizgide ilerlediği inkâr edilemeyecek bir gerçek.
Bu gerçeğin acı yansıması, muhafazakâr kanadın desteklediği çizgi roman kahramanlarından Batman’in son yorumu olan ‘Kara Şövalye Yükseliyor’un galasında kendini gösterdi. Silah talebini azaltmak yerine körükleyen saldırı, silahları serbest bırakıp dizilere ahlaki gem vuran ikiyüzlü düzenin su yüzüne çıkması için ölümcül bir vesile oldu. Kimilerine göre siyasi nedenlerden yaşanan, kimilerine göreyse dengesiz bir beynin çılgınlığı sayılan bu saldırı, ülkemizde Vestel tarafından düzenlenecek özel gösterimin iptaline de neden olurken filme ilgiyi ve merakı da katmerledi.
Peki, silahların özgürce konuştuğu ABD’de yaş sınıflamasına sıkı sıkı bağlı olanlarca PG13(13 yaş altındakiler izleyemez) kısıtlamasıyla gösterime sokulan ‘Kara Şövalye Yükseliyor’, bu ilgiyi hak edecek bir yapıya sahip mi? Çifte standartla aynı paralellikte ilerleyen ve özensizlikle gelişen mantık hatalarının
Kimlik gizlemek, insanların zorunluluk ya da kaçışlardan dolayı başvurdukları baskılayıcı bir yöntem. Şimdilerde ‘Hayatımın Rolü’nde kadın kılığına giren Haluk Bilginer’in rol gereği dönüşümüne karşılık ölene dek erkek kimliğinde yaşayanlar da var. 28 yaşında dul kalıp erkeklerin tacizinden korunmak için 50 yıl boyunca erkek kimliğiyle dolaşan Erzurumlu Sona Polat gibi ancak ölümünde kadınlığı anlaşılanların durumu öykülere ve filmlere konu olmakta. Yabancı yapımları kopyacılığa ve roman uyarlamalarına dadanan dizicilerimizin nasıl olup da böyle bir konuyu atladığını merak ederken ‘Hizmetkâr/Albert Nobbs’ çıkageldi sinema dünyasından. Hem de ne geliş… Hangisinin kadın hangisinin erkek olduğunu sorgulatacak derecede başarılı bir değişim performansıyla!
İrlandalı yazar George Moore’un 1918’de yazdığı kısa öyküden, önce tiyatroya sonra da sinemaya uyarlanan ‘Albert Nobbs’, böylesi ‘sır’ yaşamları konu edinmekte. Hayli ilginç öyküsüyle aslında bizim TV sektörüne fevkalade malzeme olacak türden. Bir zamanlar Fatma Girik’in canlandırdığı ‘Erkek Fatma’ karakteri oldukça popülerdi. Bu tipleme ‘Albert Nobbs’ın gelişmişliğiyle harmanlanır, tıpkı diğer uyarlamalarda olduğu gibi klasik
Sürekli üstüne gidilmesine, kısıtlama üstüne kısıtlama, yaptırım üstüne yaptırım almasına bakılırsa toplumun yegâne düşmanı ‘Behzat Ç.’! Ya bizim anlayışımızda bir kıtlık var, ya da değer yargılarımızda bir çarpıklık. ‘Katli vaciptir’ zihniyetiyle kıskaca alınan diziyi defalarca izlememize rağmen karşımızda ahlak düşmanı bir ‘Behzat Ç.’ göremiyoruz. Her zaman olduğu gibi, büyüklerimiz ve etkili yetkililerimiz daha iyi bileceğinden, bu durumda bozukluk kesin bizde! Konuyla ilgili eski yazılarımız da, bu bozukluğun eseri olmalı. Vah ki ne vahhh! Nasıl bir aymazlığın içindeymişiz de bilememişiz.
Demek ki biz, karıların kocalarına başka kadın bulması nasıl hoş görülüyorsa, Komiser Behzat’la Savcı Esra’nın ilişkisi de doğal karşılanabilir diye düşünecek kadar safmışız. ‘Eyüp’te bira festivali istemiyoruz’ tepkilerinin ardından 11 yıldır Efes Pilsen sponsorluğunda gerçekleşen ‘Efes One Love Festivali’nde, açık alanda içkiyi yasaklamaya olanak tanıyan Kabahatler Kanunu’nu yoluyla içki yasağı getirilmesine anlam veremeyen ve bardak bardak bira dağıttıran Grup Kaiser Chiefs’in solisti Ricky Wilson gibi iyi niyetliymişiz aynı zamanda.
Star TV’deki ‘Benim Güzel Evim’ programında
Son zamanlarda dizi sektörümüzde hızla gelişen akım, yeni senaryo yaratmak yerine yabancı sinema filmlerinden ya da dizilerinden uyarlamaya gitmek. Başarı oranları bir yana, insan ister istemez düşünüyor ‘Bizdeki senaristlerin hayal gücü ne güne duruyor’ diye. Bu taklitçiliğin sorumlusu hem malını satmak isteyen yapımcılar, hem de orijinallikten ziyade ‘iş yapıcılığa’ önem veren kanallar. Ayakta kalmak için para kazanmak elbette önemli ama böyle giderse bir süre sonra özgün senaryo yazarlarının nesli tükenecek.
Williams mı, Bilginer mi?
Bu taklitçiliğin son örneği, 1993 yapımı Mrs. Doubtfire’ın tıpkısının aynısı olarak Star TV’de ekrana gelen ‘Hayatımın Rolü’. Ülkemizde ‘Müthiş Dadı’ ismiyle gösterilen filmde en başarılı performanslarından birini sergilemişti Robin Williams… Chris Colombus yönetimindeki film, Anne Fine’ın kitabından uyarlanmıştı. Ama ne uyarlama… Her sahnesinde ölçünün korunduğu yapımda komedi de, duygusallık da mantıkla ters düşmeden ve abartılmadan işlenmişti. Mükemmel bir maske ve makyajla kadına dönüştürülen Williams’ın ses tonu bile kadından farksızdı. Yaşar Hanım kimliğiyle, Robin Williams’ın rolünü üstlenen Haluk Bilginer de, oldukça pahallı olduğu
Yapımlardaki eleştirilerin ilk hedefi olmalarına karşın hak alma konusunda arka planda kalan senarist ve diyalog yazarlarının, çıkarlarını koruyacak birliğe kavuşacakları gün yakın.
Sinema ve televizyon eseri üretimi alanında bugüne kadar hep yalnız bırakılmış olan senaryo ve diyalog yazarları, mesleklerine sahip çıkmak ve telif haklarını hakkaniyete uygun bir şekilde toplayıp dağıtabilmek için, eser sahibi meslek birliği olan ‘Senaryo ve Diyalog Yazarı Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği-SENARİSTBİR’i kuruyor.
Mevcut birlikler senaryo ve diyalog yazarlarını koruyamıyor
Bugüne kadar yapımcı, yönetmen gibi sinema sektöründe faaliyet gösteren diğer meslek gruplarıyla aynı çatı altında toplanan senaryo ve diyalog yazarlarının şikâyetlerinde başı çeken, seslerini yeterince duyuramamak! Yasal zorluklar nedeniyle sendikalaşmaları da mümkün olmayan bu kesimin çalışma koşulları, tip sözleşmeler ve taban ücretlerinin belirlenmesi; üretim sonrası hak edilen telif bedellerinin alınabilmesi; bunların takibi, tahsili ve dağıtımı konularında güçlü bir mesleki örgütlenmeye şiddetle ihtiyacı var.
Dünya genelindeki uygulamalara bakıldığında, senaristlerin ayrı mesleki örgütlenmelere