Dizi sektöründeki gelişmeyle yurt dışına açılan ülkemiz sinema alanında da ilerleme kaydetmeye başladı. TV dizisi senaristliği de yapan Çiğdem Vitrinel’in yönetmenliğini üstlendiği Firuz Film yapımı ‘Geriye Kalan’ bu başarının örneklerinden biri.
Yedi yıllık evliliğini sorumluluk duygusuyla yürüten Sevda, kocasına karşı tüm vazifelerini robot edasıyla yerine getirirken bir gömlekten yola çıkıp aldatıldığını keşfeder. Özel hastane rehavetinde hasta bakmadan doktorluk yapan Cezmi, para sorunu olmayan evli erkeklerin aklı uçkurlarına kayar, rutinine uyan bir tiptir. Fıldır fıldır gözleriyle iş ortamında avlanmaya çıkan Cezmi, tavlayacak erkek arayan Zuhal’in ağına düşer. İkili bir hayat sürdürmeye başlayan doktor, bu tempoda koştururken karısı da büyük bir sabır ve özenle aile düzenini korumak için planını hazırlar.
‘Öldüren Cazibe’ gibi seks dürtüsüyle hareket eden erkek aldatması üstüne kurulu pek çok hikâyeden biri olan ‘Geriye Kalan’, erkeği seks dışında bir işe yaramayan nesne konumuna sokup yönlendirici öznelerini evli ve bekâr kadınlardan oluşturmuş.
İhtiyaç giderme ve eğlence anlamında yaşanan erkek cinselliği, iş hayatındaki bekâr kadınların evli olmalarına aldırmadan iş
Yeni sezonun tanıtımını ilginç bir şekilde gerçekleştirerek dikkatleri çeken ‘Suskunlar’, gelişimini ters yönlü intikamla sürdüreceğini zaten sezon finalinde belli etmişti. Merak ettiğimiz bunun için nasıl bir yol tutulacağıydı. İkinci sezonun açılışı bu merakımızı çok kolay tatmin etti. Artık bundan sonrası sür gitsin piyasası.
Konunun tıkandığı yerde, ufak tefek ilavelerle olayları başa sardırma yolunun kolaycılığı dizileri uzatmak için baş formül nasılsa… ‘Suskunlar’ da, el mahkûm bu doğrultuda oluşturmuş yeni sezon rotasını.
Sezon yeni ama ana temanın intikam olduğu dizide baş sermaye yine orijinal başlangıçtaki gibi ‘tecavüz’! Gerçek hayattakiler yetmiyormuş gibi dizilerin çoğunda da tecavüz göre göre bir hal olduk. Yoksa topyekûn tecavüz sever miyiz de bu bastırılmış duygularımızı dizilerle tatmin ediyoruz, bilemiyorum.
Sermayesi aynı olan dizide ‘tecavüz’ olgusu yine başköşede fakat bu kez intikam operasyonunu başlatanlar ve tecavüze uğrayanın cinsiyeti değişik. Eh yani tutup da Gurur’un Ecevit’e, Takoz İrfan’ın da Bilal’e tecavüz edecek hali yok ya… Kolay mı, hepsi de güçlü kuvvetli adamlar. Hem onların erkekliği alınmış bir kere. Devamında heyecan
Diziye canlılık veren karakterlerini, meçhule giden gemi gibi sessizce limanından uğurlayan ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’, eskilere yeni yüzleri ilave ederek sezona merhaba dedi. Taptaze karakterler gelmişti gelmesine ama dizide geçen zamana inat bazı şeyler hiç değişmemişti.
Arabaların modelleri değişmiş, Küçük Osman büyümüş, büyükler yaşlanmış fakat hak ve eşitlik arayışı hep aynı kalmış. 6. filoya ‘Yankee go home’ diyerek tam bağımsız Türkiye isteyip vatan hainliğiyle suçlanan 68 kuşağının yerini, Amerikan uşaklığına karşı çıkıp hak-eşitlik-özgürlük peşinde koştukları için anarşist sayılan 78’liler almış.
Ancak bu kez ortam daha gergin, insanlar daha bezgin. İdeoloji fırsatçılarının kurbanları da, üniversitelilerden liseliler düzeyine inmiş.
‘Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz’vecizesinin aydınlattığı yolda karanlığa savrulanlar, bir gecede mucizevî biçimde bollaşan gaz, şeker kuyruklarında birbirine düşer olmuş.
12 Mart Muhtırası’na giden günlerde başlayan öyküsünü, tıraşlarını dahi olmayanların memleket kurtarmaya soyunduğu 12 Eylül Darbesi’ne uzanan sürece taşıyan ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’, bu ortamı resmederek Türkiye’de teknoloji dışında zamanın hep başa
ATV’yi pazar gecesi toplamda birincilik koltuğuna oturtan ‘Krem’, hem büyüklere fantastik bir masal olarak ekranlara şenlik kattı, hem de gençlerin buluttan nem kapacağını düşünen büyüklerin şimşeklerini çekti.
Ölüme ramak kala insanı havada kapan ak saçlı dededen, ağzında krem kutusuyla koşturan köpek kardeşe… Genetik mühendisliğinin bilimsel gerçeklerine inat, büyülü ‘Krem’in yarattığı ve tıpkı Kül Kedisi masalındaki gibi gece yarısına kadar süren sihirli güzelliğe… Yaşamın katı gerçeklerini bir nebze de olsa yumuşatacak, ne ararsanız mevcut bu hayali dünyada.
Ancak izleyeni, olmazların olduğu aleme götürüp güldürmeyi hedefleyen dizinin bu gerçekdışı öyküsüne aldanıp da içeriğinin boş bir hoşluktan ibaret olduğunu düşünmek büyük yanılgı olur.
Öncelikle, üniversitelerin araştırmalara bütçesinin yetmediğini dillendiren ve ülkemizdeki buluşların ancak özel sektör katkısıyla gelişebileceğinin altını çizen ‘Krem’, ikinci bölümünde gerçekçi bakış açısını daha da geliştirdi. Birinin eskisinin, diğerinin yeni sevgilisi olduğu ve erkeklerin güzel bir kadın görünce şekere üşüşen sineklere dönüştüğü dünyaya ışık tutan ‘Krem’, konusunu yavaş yavaş geliştirmeye başlayıp oklarını
Birbirlerinden başka tutunacak şeyleri olmayan dört çocuğun intikam öyküsünden ‘Bu hayatta herkesin ikinci bir şansı hak ettiğine’ inanan Gurur Komiser’in nam-ı diğer Kasap Gazanfer’in geri kalan hayatındaki intikamcılığına dönüşen ‘Suskunlar’, yeni sezona merhaba demek için gün sayarken tanıtımlarıyla da düşündürmeyi sürdürüyor.
6 Eylül Perşembe günü yayınlanacak bölümün tanıtımına baktığımızda, Dostlar Kıraathanesi’nin kapısındaki Gazanfer’le diğerleri arasında, erkekler tuvaletindeki şırıl şırıl ‘pisuar’ kardeşliğinden eser kalmadığını görüyoruz.
Oysa Youtube’taki ‘Erkekler tuvaletine kadın girerse’ şakasından esinlenme ihtimalini düşündüren ilk tanıtımda ne de güzel dizilmişlerdi pisuarlarda yan yana. Üstelik dört erkek bir bayanlı temayla ‘Erkekler Tuvaleti’ fantezisi de yaşatmışlardı, olaya erkekçe bakanlara. Ama bu pisuar muhabbeti kısa sürdü. Yerine daha kapsamlı fragmanlar geldi. İyi de oldu. Yoksa ‘Suskunlar’ın, Sleepers gibi bir yapımın ardından ucuz Amerikan TV filmlerine özendiğini düşünecektik. Sahi, dizi karakterlerini pisuar başına sıralanmanın gerekçesi neydi?
Erkekler Tuvaleti, Erotizm ve Elde Kalan…
İnternetteki şaka videolarının yolundan giden
Sezonu, trafik kazasıyla kapatarak izleyicisini merakta bırakan ‘İffet’ yeni gününde, ikinci kuşağa yollanmış olarak izleyicisiyle buluştu. Tepesinde, reyting alabildiği sürece kalır, kılıcı sallanarak sezona başlayan ‘İffet’in zaman atlamasıyla ekrana gelen bölümü, dizinin kendini kurtarmak için konusunu yepyeni bir platforma taşındığının göstergesi oldu.
Emektar ütüyle konuşma fantezisiyle karşımıza çıkan İffet, iç bayan iyimserlikle Cemil’in oğlunun sünnet telaşında… Saime Hala, Fatmagül’den özenmiş olacak ki yemekçiliğe soyunmuş… Şoför Cemil, geçmişin sünnet nostaljisiyle, oğluna işporta işi saat hediyesi derdinde… Kayınvalide sayesinde sıkıntı çekmeyen Erhan ayranı tam olduğundan, üvey oğlunu taht-ı revanla sünnet düğününe getirme gayretinde… Asuman Hanım, parayı verip düdüğü çalan konfeksiyoncu olmuş… Yılların modacısı Dilek Hanım da yer bulamayıp onun emrine kapılandığı yetmiyormuş gibi bir de makine başına geçip dikiş dikmekte. Anlayacağınız tekmil şenlik bir arada.
Bu çeşnili tablonun asıl tamamlayıcıları; dizilerdeki sünnetlerin olmazsa olmazı ‘evden kaçma’ olayını gerçekleştiren Mehmet ile damdan düşer gibi mahalleye taşınan üstelik de Betül’ün kiracısı olan
Kanalların eski yapımlarla yenilerini bir arada oynatması, hem dizicilik sektöründeki gelişmeyi hem de oyuncuların performansını kıyaslama olanağı sağlıyor. Kanal D’nin yaz boyu ‘Aşk-ı Memnu’ ile ‘Kuzey Güney’ dizilerinin tekrarını vermesi de Kıvanç Tatlıtuğ’un değişimini gözleme fırsatı sağladı.
2002 yılının Best Model of Turkey ve Best Model of the World yarışmalarındaki başarılarının ardından ‘Gümüş’ ile oyunculuk dünyasıyla tanışan Kıvanç Tatlıtuğ, o günden bugüne bir hayli yol kat etmiş.
‘Aşk-ı Memnu’da Behlül rolüyle fazla pasif ve naif bir oyunculuk sergilediği için Altın Kelebek’teki ‘En İyi Oyuncu’ ödülünü tereddütle karşıladığım Kıvanç, ‘Kuzey Güney’in başlangıcında da Kuzey karakterinin duygusallıkla karışık sert yüzünü yansıtmakta zorlanıyordu. Ama azimle gelişen ve doğallığı yakalamaya başlayan Kıvanç, kendine has bir olaya dönüşmeyi bildi.
Hele geçenlerde bir kez daha izlediğim sezon finalinde, ‘Bugün var, yarın yok. Yarın gerçekten yok’ diyen ve Kuzey karakterinin güçlenmesinde en büyük destekçi olan Rıza Kocaoğlu’nun başucundaki Kıvanç bambaşkaydı. Kuzey karakterinin acı ve öfke karışımı duygularını başarıyla aktarırken ‘Nihayet oldum’ diye haykırıyordu
Mahsun Kırmızıgül’ün ‘Hayat Devam Ediyor’ çalışmasıyla ekrana taşınan ‘çocuk gelin’ utancı bu kez senarist-yönetmen Reis Çelik’in ‘Lal Gece’ isimli yapımıyla seyirciye yansıtılıyor.
Çocuk gelinleri toplumun iç kanaması olarak gören ve ‘yüzleşilmemiş konulardan biri’ şeklinde niteleyen Reis Çelik, ‘namus’ uğruna cinayetler işleyen erkeklerin küçücük kızlarını, yaşlı başlı adamların koyunlarına gönül rahatlığıyla sokmalarındaki ikiyüzlülüğü sorgulayıp ‘Lal Gece’nin öyküsüyle dünyaya genellemeye soyunmuş.
Çocuk gelin konusunda, Doğu’nun arkasından Edirne’nin ikinci sırada geldiğini söyleyen Çelik’in filmi, küçük kızın korktuğu zifaftan kurtulmak için ürettiği bitmek bilmeyen mazeret ve istekleri ile gönülsüz damadın geçmiş hesaplaşmaları üstüne kurulu diyaloglarıyla bir tür terapi!
Arka planda karlı dağların göründüğü, hayvan seslerinin doğal müzik olarak kullanıldığı mezarlık ziyareti ‘Lal Gece’nin açılış sahnesi… Namus uğruna cezaevinde geçen ömrün bezginliğini taşıyan bir adam ve omuzlarına yüklenen aile şerefiyle, kurbanlık koyun gibi bu adama karılık etmeyi bekleyen bir çocuk gelin… Tanrılara kurban vermeden önce çılgıncasına dans eden ilkel insanların coşkusuyla