Kanalların eski yapımlarla yenilerini bir arada oynatması, hem dizicilik sektöründeki gelişmeyi hem de oyuncuların performansını kıyaslama olanağı sağlıyor. Kanal D’nin yaz boyu ‘Aşk-ı Memnu’ ile ‘Kuzey Güney’ dizilerinin tekrarını vermesi de Kıvanç Tatlıtuğ’un değişimini gözleme fırsatı sağladı.
2002 yılının Best Model of Turkey ve Best Model of the World yarışmalarındaki başarılarının ardından ‘Gümüş’ ile oyunculuk dünyasıyla tanışan Kıvanç Tatlıtuğ, o günden bugüne bir hayli yol kat etmiş.
‘Aşk-ı Memnu’da Behlül rolüyle fazla pasif ve naif bir oyunculuk sergilediği için Altın Kelebek’teki ‘En İyi Oyuncu’ ödülünü tereddütle karşıladığım Kıvanç, ‘Kuzey Güney’in başlangıcında da Kuzey karakterinin duygusallıkla karışık sert yüzünü yansıtmakta zorlanıyordu. Ama azimle gelişen ve doğallığı yakalamaya başlayan Kıvanç, kendine has bir olaya dönüşmeyi bildi.
Hele geçenlerde bir kez daha izlediğim sezon finalinde, ‘Bugün var, yarın yok. Yarın gerçekten yok’ diyen ve Kuzey karakterinin güçlenmesinde en büyük destekçi olan Rıza Kocaoğlu’nun başucundaki Kıvanç bambaşkaydı. Kuzey karakterinin acı ve öfke karışımı duygularını başarıyla aktarırken ‘Nihayet oldum’ diye haykırıyordu sanki. Yeni dönem fragmanındaki duruşu ve bakışları bu olgunluğun neticesi. Etkileyici sesini başarıyla kullanması da gelişiminin yan ürünü.
‘Kelebeğin Rüyası’ Kıvanç ‘Portakal Çiçeği’ gibi…
Başlangıçta magazin medyası destekli görsellikle empoze edilen Kıvanç, ‘Gümüş’teki Mehmet’in çocuksuluğunda ekilen umut tohumu olmuştu… ‘Menekşe ile Halil’de, Halil’in sabrıyla oyunculuğa kök salması beklendi… Yakışıklılığın üstüne yatmak yerine ortamda kalıcılık isteyen Kıvanç, ‘Aşk-ı Memnu’da ‘Behlül kaçar’ diyen Behlül’ün aksine gayretle kendini aşıp kökünü sağlamlaştırmayı bildi… Ve nihayet ‘Kuzey Güney’de, defalarca kaynamasına rağmen kokusunu kaybetmeyen Adana’ya özgü portakal çiçeğine dönüştü!
Adanalı kadın girişimciler, Sosyal Destek Programı(SODES) kapsamında portakal çiçeğinin reçelini yapıp, kokusunu kaybetmeyen bu güzelliği Adana sınırlarının dışına taşımaya hazırlanırken Kıvanç da şiir, aşk ve maden olgularıyla kaynayan ‘Kelebeğin Rüyası’ filmiyle adını sinema dünyasının sınır ötesine taşımaya azimli gibi… 40’lı yıllarda geçen ve üç şairin gerçek yaşamını anlatacak olan Yılmaz Erdoğan filmi, açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla hem şiirin damarına inecek hem de Kıvanç’ın olgunluk döneminin verimli bir ürünü olacak.
İncecik bir manken iken rol gereği kilo alarak tombul surata dönüşen, sonrasında sokak dövüşçüsü imajına uyum sağlayabilmek için kaslarını geliştirip Türkiye’ye ‘baklava göbek’ gösteren Kıvanç’ın, içe çökmüş avurtları ve minicik kalmış yüzü, oyunculuk kariyerini pekiştirme isteğinin ve canlandırdığı karakterlerin hakkını verme gayretinin bir göstergesi.
Hamdı, pişti!
‘Kuzey Güney’dizisi bir yana ‘Kelebeğin Rüyası’ gibi karaktere dayalı bir filimde yer alarak sade bedenden ibaret ve rastgele ünlenmiş bir manken birincisi olmadığını ispatlayan Kıvanç’a Laçin Ceylan’dan aldığı oyunculuk dersleri yaramış anlaşılan. Gökyüzünden izlediği âleme, kendini izletmesini de bilen yiğidin hakkını yememek lazım!
‘Kara Şövalye Yükseliyor’un hemen ardından ‘Savaşın Çiçekleri’yle sinemalarımızda yer alan Christian Bale benzeri sürekli kilo alıp veren Kıvanç, kendini geliştiren bir sanatçı olmak için harcadığı çabalar ve yaptığı fedakârlıklarla başarı yolunda nasıl yürünüleceği konusunda ders veriyor adeta.
‘Hamdık piştik elhamdülillah’diyen Yunus Emre misali karşımızda duran Kıvanç’ın bu özverili performansı, hem kasları kaybetmeden zayıflanabileceği konusunda bilgisizlere, hem de oyunculukta tecrübesizlere örnek olmalı. Alkışlar; sazıyla, sözüyle ve de özüyle pişmeyi başaran Kıvanç’a…
Anibal GÜLEROĞLU