Mahsun Kırmızıgül’ün ‘Hayat Devam Ediyor’ çalışmasıyla ekrana taşınan ‘çocuk gelin’ utancı bu kez senarist-yönetmen Reis Çelik’in ‘Lal Gece’ isimli yapımıyla seyirciye yansıtılıyor.
Çocuk gelinleri toplumun iç kanaması olarak gören ve ‘yüzleşilmemiş konulardan biri’ şeklinde niteleyen Reis Çelik, ‘namus’ uğruna cinayetler işleyen erkeklerin küçücük kızlarını, yaşlı başlı adamların koyunlarına gönül rahatlığıyla sokmalarındaki ikiyüzlülüğü sorgulayıp ‘Lal Gece’nin öyküsüyle dünyaya genellemeye soyunmuş.
Çocuk gelin konusunda, Doğu’nun arkasından Edirne’nin ikinci sırada geldiğini söyleyen Çelik’in filmi, küçük kızın korktuğu zifaftan kurtulmak için ürettiği bitmek bilmeyen mazeret ve istekleri ile gönülsüz damadın geçmiş hesaplaşmaları üstüne kurulu diyaloglarıyla bir tür terapi!
Arka planda karlı dağların göründüğü, hayvan seslerinin doğal müzik olarak kullanıldığı mezarlık ziyareti ‘Lal Gece’nin açılış sahnesi… Namus uğruna cezaevinde geçen ömrün bezginliğini taşıyan bir adam ve omuzlarına yüklenen aile şerefiyle, kurbanlık koyun gibi bu adama karılık etmeyi bekleyen bir çocuk gelin… Tanrılara kurban vermeden önce çılgıncasına dans eden ilkel insanların coşkusuyla oynayan köylüler… Sessiz çığlıkları bastırmak için vurulan davullar, patlatılan silahlar… Ve atının üstünden, kınalı kuzu gibi süslenmiş gelinin gidişini izleyen genç bir erkek.
Damat, başkaları uğruna harcanmış yıllarının telafisini çocuk gelinle çıkartma umuduna kapılmış… Yüksek ökçeli ayakkabılarının üstünde durmakta zorluk çeken, kırmızı duvağının ardından saflıkla kurnazlığı buluşturan bakışlarıyla olup bitenin şaşkınlığını yaşayan ve kolundaki bilezikleri inceleyen çocuk gelin de, annesinden ‘Beyaz gelinlikle gelinen koca evinden ancak beyaz kefenle çıkılabileceği’ öğretisini dinlemekte. Öyküye kıyısından dâhil olan genç adam ise atını dörtnala sürmekte…
Bu kompozisyonun finalinde muradına eren olacak mı? Dövse de, sövse de koca yuvasından çıkmaması öğütlenen çocuk gelin ‘zifaf çarşafı’ sabah gelenlere verecek mi? Bunlar, yapımın izlenmesiyle çözülecek gizemler…
‘Aile İçi Şiddete Son’kampanyası tarafından da desteklenen ‘Lal Gece’nin bu bilinmezlerine karşı apaçık söylemeye çalıştığı konu, kadına şiddetin ve çocuk gelin meselesinin yanlışlığı.
Bu yanlışların ülke ve bölge sınırlaması olmadan her yerde görüldüğünü vurgulayan Reis Çelik, bundan dolayı ne olayın geçtiği yere ne de karakterlere bir isim vermemiş. Sinema dünyasında hak ettiği yeri bulamayan ve yıllar sonra başrolle geri dönen İlyas Salman, damat; ona eşlik eden Dilan Aksüt de gelin hanım… Bir odanın baskılayıcı atmosferindeki bu iki insanın içine sürüklendiği çıkmaz, Türkiye’de veya dünyanın herhangi bir yerinde hemen her gün rastlanabilecek türden.
‘Hayat Devam Ediyor’daki cinsellik ağırlıklı sahneler sayesinde konuşulmaya başlayan çocuk gelin olgusuna farklı bir yorum getiren Reis Çelik, sert damat ve mağdur gelin profilleri yerine daha yumuşak ve benimsenecek karakterler çizmiş. Yaş farklı evliliklere, hem kadınlığı bilmeyen çocuk yaştaki kızın hem de ona kocalık etmeye soyunan erkeğin gözüyle bakmayı tercih eden Çelik, olayı genç kız için adeta bir oyuna dönüştürmüş. Gerçek yaşamda pek karşılaşılmayacak bu ortama uyum sağlayan damadın hoşgörüsünü izlerken ister istemez, zifafın tamamlandığına dair silah sesini bekleyen köylülerin baskısı altındaki bir erkeğin aynı tavırları sergileyip sergilemeyeceğini sorguluyorsunuz.
İyimserliği‘Şahmaran’ efsanesindeki özverili kadın motifiyle süsleyen ‘Lal Gece’, bu yolla erkeğin kadına kötülük getirdiğini anlatmaya çalışsa da bu masalın aksine yapımda hâkim olan taraf, durumu cinlikle kurtarmaya çalışan çocuk gelin! Tabii ona bu oyun ortamını yaratan, geçmişin acılarını beyninde saklayan yaşlı kocanın benzerleri gibi ‘et’ meraklısı olmaması.
‘Çarşaf teşhiri’ odaklı gecenin kurbanı kim?
‘Çocuk gelin’ve kadına şiddet olaylarının özünde yatan ‘cinsellik’ olgusunu neredeyse tamamen öteleyerek olaya yaklaşan ‘Lal Gece’, bu noktada cinayetlere ve tecavüzlere zemin hazırlayan erkek azgınlığını da göz ardı etmiş. Sakin bir akışla geceden güne dönen, zaman zaman rüyalarla vicdan muhasebesine giren öykü, erkeği öylesine bir kıvama getirmiş ki ‘mağduriyet’ konusunda kafa karıştırır olmuş. Bu ‘çarşaf teşhiri’ odaklı gecenin kurbanı kim?
Yaş uçurumunun farkında olan ve sırf ele güne ‘iktidardan düşmüş’ dedirtmemek için çocuk gelinin her isteğini yapıp maymuna dönen damat mı? Yoksa erkeğe kayıtsız şartsız itaat olgusuyla büyüyen ve bir anda babasının eşek gözlüsü olmaktan çıkıp kocasının ceylan gözlüsüne dönüşen çocuk gelin mi? Reis Çelik’in sertlik taşımayan üslubu ve İlyas Salman ile Dilan Aksüt’ün mekân kısıtlamasına rağmen öyküye akıcılık katan oyunculuğuyla yumuşak mesajlar veren yapım, algılama noktasında anlayış hassasiyeti gerektirmekte. Ne erkek kılıbık, ne de kız uyanık. İkisi de korkulara, duygulara sahip ve ipleri birilerinin elinde olan; buna karşı sesleri çıkamayan kukla insanlar!
Doğu’yu anlatan dizilerde adet olduğu üzere, kavgacı ve yüksek tonda bir tarza sahip olmayan ‘Lal Gece’nin sükûnetindeki en önemli ses, odadan yükselen silah sesi! Mutluluk cıvıldaşmalarıyla dolu olması gereken yeni evlilerin yuvasının her iki taraf için de ‘kapan’a dönüştüğünün müjdecisi adeta… Bu ince saptama, insanları sarsma noktasında yeterli mi?
Bütün insanları nükleer karşıtı olmaya davet eden, riyakârlığa ve insan kullanmaya karşı dik duruş sergileyen Reis Çelik gibi hayata bakmayanlar ve çatışma meraklıları için ne yazık ki hayır!
Anibal GÜLEROĞLU