Mimar Sinan yeri geldiğinde yerel, kimi yerde bölgesel, birçok yapısında ulusaldır; evrensel ölçekle tescillenmiş bir başmimardırAntik Çağ’dan beri görülen kubbe mimarisinin ilk görkemli örneği elbette Ayasofya kubbesidir. Avrupa kubbe mimarisi üst üste iki kubbe sistemini benimser. Katedrallerin çoğunda bu görülür. Yani dış kubbe iç kubbenin yeterli etki bırakmayan şeklini kapatır. Mimar Sinan ise tek kubbeyle hem iç mekânı örter hem de dış görünüşün ana hatlarını belirler. Bir anlamda kubbeyi dışarıdan gören birisinde uyanan hayranlık hissi onu iç mekâna davet eder; akabinde de benzer hayreti iç mekânda kubbenin altında yaratılan büyük boşluk içinde hayranlığı devam eder.
Edirne’nin simgesi Selimiye dışarıdan zariftir, estetiktir; gereklidir ve faydalıdır. Zaten bir şey hem gerekli hem de faydalıysa güzeldir. Bu bağlamda Selimiye çok güzeldir. Dışarıdan zarif, iç mekânda ise geniştir. Ekrem Akurgal’ın ifadesiyle “mimarinin içi Roma (hacimsel
2021 öyle bir yıl olsun ki ne affedelim birisini ne de af dileyelim birisinden2020 yılının yıkıcı bütün etkilerini geride bırakmak için aceleyle 2021 yılını bekler olduk. Benim gibi birçok insan, belki de ilk kez bir an önce içinde bulunduğu yılın bitmesini bekledi. Düne ait güzel anılar, neşeler, değerli paylaşımlar geride bırakılırken hüzünlenirdik; 2020 senesi için bu duygular içinde değiliz!
“Her şerde vardır bir hayır” der eskiler; ancak nereden baktığınıza da bağlıdır bu elbet. İnsan olarak kendimizle büyük sorunlarımız var. Birçoğu da geçmişten gelen arkaik karmaşıklıklar. 2021 yılında, başta bu yazıyı yazan fakir olmak kaydıyla aydınlanma yolunda adımlar atmak zorundayız.
Psikolojik eşikler önemlidir yeni başlangıçlar için. Eskiyi öldürüp yeniyi doğurmalıyız. Dünde bırakmak istediğin şeyler, insanlar, senin arzunla kaldılarsa affet onları ki bu erdemdir; şayet bırakmak zorunda kaldığın ve senden kaynaklanan hatalarla mahcubiyet hissettiğin insanlar varsa da onlardan af dilemeliyiz.
Sevgi kutsaldır
Işık ancak affedersen ve af
Kybele, Frig medeniyetinden de eski çağlardan gelen ana tanrıça algısının inançsal düzeyde dile dökülmesi, belli kalıplarda yazıya aktarılması ve önemlisi de son derece kanlı bir şekilde ritüellerin oluşturulmasıydı
Kybele, ana tanrıçadan daha çok bir gizem diniyle ön plana çıkar. İnsanların inanç isteklerini doyurmak amacıyla ortaya çıkan gizem kültleri içerisinde Mitras ve Dionysos kültleriyle birlikte önem arz eder. Başta Kybele ve Mitras gizem dinlerinin inananları için amaç, gizemlere eren insana kültün tanrısı/tanrıçasının yaşadıklarını duyumsatmak ve onu zorlu bir geçiş döneminden sonra tanrı/tanrıça ile bir olabilmenin büyük coşkusuna ermektir.
Kybele, Frig medeniyetinin kült tanrıçasıydı. Onu kayalıklar, yabani hayvanlar en iyi ifade eden göstergelerdi. Günümüzde Eskişehir, Kütahya ve Afyon bölgesini kapsayan coğrafya Frigya olarak anılırdı. MÖ 8’inci ve 7’nci yüzyıllarda üstün bir medeniyet olan Friglerin inanç sisteminin en
Türkler, 21 Aralık’ı, “güneşin ağacı” veya “doğan gün” anlamına gelen “Nardugan” isminde özelleştirir. Ağaç kültü altında tanrıya hediyeler sunma ritüeli ise yüzyıllar sonra Hristiyan Batı toplumuna Noel ağacı adıyla geçer
İnsanların, doğanın döngüsü ve gökyüzündeki değişimlerin anlamına yönelik sorulara buldukları cevaplar, nihayetinde inançsal takvim günleri ve bununla ilişkili ritüeller oluşturmalarını sağlar. Tarıma ve hayvancılığa dayalı ekonominin meydana getirdiği Türk kültür tarihi boyunca güneşin egemenliğinin doruk noktası 21 Haziran ne kadar önemliyse gecelerin egemenliğinin zirve zaman dilimi olan 21 Aralık daha da önemlidir. Çünkü beklenen; gündüzün egemenliğinin başlangıç günüdür. En uzun gecenin; karanlıkların son bulduğu, uzamaya başlayan gündüzün ve dolayısıyla ışığın egemenliğine doğru yönelişin ilk adımıdır.
Türkler, 21 Aralık sonrasında karanlıkların yerini aydınlıklar alacağı için, bugünü
Sahne sanatlarının demokrasinin ortaya çıkmasını sağlayan tanrısal figürüdür Dionysos. Sanat, kültür ve edebiyat dünyasını da zaten söylenceler, hayaller besler
Bu hafta bir Anadolu tanrısı olan Dionysos ile “merhaba” demeyi sürdürelim; onun mevsimi olan sonbaharda şarap ve eğlence tanrısını irdeleyip, inceleyelim. Mitolojinin Egeli tanrısı Dionysos ile ilgili söylenceler çok çeşitlidir. Dionysos insan ile doğa arasında bir köprüdür. Roma inanç dünyasındaki adıyla Baküs, yani bizim anlı şanlı Dionysos, ona inananları bu amaçla taşıyan bir tanrıdır.
Antik dünyanın en büyük Dionysos tapınağı, Teos (İzmir, Seferihisar, Sığacık) şehrindeydi. Mitlere göre doğum yeri ise Nisya (Aydın yakınlarında) şehriydi. Sahne sanatlarının, demokrasinin ortaya çıkmasını sağlayan tanrısal figürdür Dionysos. Bu tanrı için yapılan törenlerde rahipler, satir kılığına girer, türlü alaycı komiklikler yapıp müzik eşliğinde keçi türküleri söyler ve dans ederdi. Rahiplerin kolları omuzlarından yukarı doğru
Tüm şehirlerin en görkemlisi, en güzeli, en anlamlısı. Edebi olarak düz yazıyla söze gelirken içinde keyifle yürüdüğümüz, şiir diliyle de yedi tepesinden ayrı ayrı göklere koşarcasına yükselerek seyreylediğimiz şehirdir İstanbulYeryüzünde hem coğrafi güzelliği hem de tarihsel kültürel miras eserleriyle bütünleşmiş ve bu muazzam birlikteliğiyle açık ara tüm şehirlerden ayrışmış bir şehir varsa, orası doğrudan İstanbul’dur. “Tek başına” bir şehirdir. Bir İstanbul şairi ve düşünürü olan Yahya Kemal Beyatlı der ki, “Yeryüzünde birçok şehir birbirine benzer. Ancak yalnızca İstanbul kendisine benzer.”
Her yılın dört mevsiminde yaşatan bir şehirdir. İlkbaharı, Boğaziçi’nde erguvanlarla başlatır; yaz mevsiminde şehri çevrelemiş ormanlarıyla serinletir; sonbaharda yerler sarı ve yeşil, gökyüzü beyaz mavi olur; kış mevsiminde geceleri uzundur ama karanlıklar altında değildir, gündüzleri ise çarşı pazar çeşitliliği ve dinlenme noktalarının bolluğuyla
Doğrulanmış olanı takip edenler özgür, neşeli ve üretken topluluklardır; olasıyı, olabilirden ve olabiliri de hayal ürününden ayrıştıramayanlar ise bağımlı kalmış insanlardırDoğrulanmışı olasıdan, olasıyı olabilirden, olabiliri de hayal ürünü olan şeylerden ayırt etmek hem çok zordur hem de bir o kadar keyiflidir. İnsanın tarihi yüz binlerce yıl sürer. Avcılık ve toplayıcılık yapan ve temel amacı hayatta kalabilmek olan insanın bu tarih sürecinde bir gelişim gösterdiğini görmek olanak dışıdır. İnsanoğlunun tarihi, yerleşik hayata geçilmesiyle başlar. Eski Çağ için gösterilen Paleolotik, Mezolotik, Neolitik zaman evreleri ile yakın zamanların İlk Çağ, Demir Çağı, Bakır Çağı, Tunç Çağı, Orta Çağ gibi isimlendirmeler bunun birer doğrulanmış kesitleridir. Ancak tarıma ve hayvancılığa dayalı ekonomiler ile birlikte yapılmış bu doğrulamalar, olasılıkları da beraberinde taşır. İnsanoğlu olabilmiş organize toplumlar ile bunu gerçekleştirememiş insanların tarihi, birçok yerde aynı zaman diliminde iç içe
Anadolu kültür tarihinin tarihsel, toplumsal ve bunlara bağlı olarak işlevsel tüm süreçlerinde sembol diline konu edilmiş örneklerle bir kez daha “günaydın!”
Düşünceyi, sözü, davranışı, eşyayı sembol yapan özellik; kaynağını toplumun kültürel kabul ve değerlerinden alan ve sembole yüklenen “anlam”dır.
Simurg: İran halk edebiyatı kökenli bir sembolik yaratım olan Simurg, Selçuklu Türkleri tarafından Anadolu’ya taşınır ve içeriğiyle kabul görür. Ormanların kralının aslan olduğunu öğrenen kuşlar, gökyüzünde kendi krallarını merak eder. Bilgelerden biri onlara krallarının Kafdağı’nda olduğunu söyler. Ve her türden sayıları yüz binlere varan kuş büyük bir heyecanla Kafdağı’na doğru kanat çırpar. Çetin hava koşullarına ve bunun sebep olduğu binbir zahmete dayanamayan kuşların büyük bölümü bu yolculuğu yarıda bırakır. Nihayetinde Kafdağı’na tüm engelleri aşarak sadece otuz kuş ulaşabilir. Dağın zirvesinde merakla beklerler krallarını.