Mimar Sinan yeri geldiğinde yerel, kimi yerde bölgesel, birçok yapısında ulusaldır; evrensel ölçekle tescillenmiş bir başmimardır
Antik Çağ’dan beri görülen kubbe mimarisinin ilk görkemli örneği elbette Ayasofya kubbesidir. Avrupa kubbe mimarisi üst üste iki kubbe sistemini benimser. Katedrallerin çoğunda bu görülür. Yani dış kubbe iç kubbenin yeterli etki bırakmayan şeklini kapatır. Mimar Sinan ise tek kubbeyle hem iç mekânı örter hem de dış görünüşün ana hatlarını belirler. Bir anlamda kubbeyi dışarıdan gören birisinde uyanan hayranlık hissi onu iç mekâna davet eder; akabinde de benzer hayreti iç mekânda kubbenin altında yaratılan büyük boşluk içinde hayranlığı devam eder.
Edirne’nin simgesi Selimiye dışarıdan zariftir, estetiktir; gereklidir ve faydalıdır. Zaten bir şey hem gerekli hem de faydalıysa güzeldir. Bu bağlamda Selimiye çok güzeldir. Dışarıdan zarif, iç mekânda ise geniştir. Ekrem Akurgal’ın ifadesiyle “mimarinin içi Roma (hacimsel büyük yapılar), dışı ise üçgen alınlıklı ve ince işçilikle zarif sütun başlıklarıyla Yunan’dır. Dışarıdan zarif görünmekle birlikte içeride oluşturduğu genişliğin bir arada verilmesiyle mimarinin içi ve dışı tek bir binada verilir ve bu Selimiye’dir.
İmparatorluk şehir mimarisi
Mimar Sinan Süleymaniye Külliyesi’ni inşa ederken âdeta Osmanlı’nın imparatorluk şehir mimarisini de belirler. Birçok yapı topluluğunu ideal bir şekilde alana yerleştirmekle şehir planlaması da uygular. Bu bağlamda Konstantiniye kokan şehri, Süleymaniye Külliyesi ve akabinde payitahta yaptığı diğer onlarca eserle İstanbul yapan Sinan’dır. Mimar Sinan, imparatorluğun her yerinde eserler veren bir başmimardır, ama aslında ona İstanbul mimarı demek daha doğrudur. İmparatorluğun her önemli yerindeki Sinan eserlerinin sayısı 400’ü bulur. Bu eserlerin yarıya yakınının günümüze kadar işlevsellikleriyle ulaşması da büyük bir başarıdır. Dünyada Sinan’dan başka bir mimar yoktur ki, eserlerinin sayısı bu kadar çok, bu denli çeşitli disiplinlere ait olsun ve 500 yıldan beri başta deprem olmak üzere çok sayıda doğal afete maruz kalmasına rağmen günümüze kadar gelebilsin. Hem de tüm işlevsellikleriyle…
En büyük aşama
Sinan başyapıtları haricinde, sadece Mağlova Su Kemeri’ni inşa etmekle yetinseydi bile, mimarlık tarihinde adı “büyük mimar” diye anılırdı. Öte yandan 16’ncı yüzyılın en büyük projesi olan Kırkçeşme su yolu üzerinde birçok su kemeri yapmakla birlikte suyu şehrin maslaklarına 55 kilometre uzaklıktan takdire şayan bir hesaplamayla ulaştırır. Günümüzde bu yollarla getirilen sular halen çeşmelerden akmaktadır.
Sinan, Selimiye’de de külliye inşa eder aslında. Ama cami ön planda kalsın diye külliyenin diğer unsurlarının ölçeğini küçük tutar. Süleymaniye deyince akla topyekûn külliye, Selimiye deyince aklımıza sadece cami gelir.
Simge eseri
Her eserinde kendisini aşmayı amaçlayan Sinan için en büyük aşama, altıgen çardaklı uygulamadan sekizgen çardaklı uygulamaya Selimiye’de geçmesi ve âdeta havada asılı bir kubbe oluşturmasıdır. Sinan, bu planla hem kendisini aşar hem de tüm dünya için yeni bir çağa geçişin mimari alanda simge eserini ortaya koyar. Kubbenin 2 bin tonluk ağırlığını sekiz fil ayağına aktarır ve böylece olası bir depremde caminin duvarları yıkılsa dahi kubbeyi bu fil ayakları havada askıda tutacak bir denge kurar. Osmanlı hat ve çini sanatlarının en ideal örneklerini de Sinan, Selimiye’de sunar; minber, müezzin mahfili, hünkâr mahfilindeki çiniler ve hat levhalar mimar ile sanatçıların uyumunu yansıtır. Ve bu uyum bir üslup doğurur. Sinan yeri geldiğinde yerel, kimi yerde bölgesel, birçok yapısında ulusaldır. Çünkü insan ölçeği Sinan’ın disiplinidir. Bu meyanda Sinan evrensel ölçekle tescillenmiş bir başmimardır.